Şeyda / Shayda
Şeyda ve Mona, nereye kaçsın?
Kendi hikayesini anlatan bir film Şeyda, insan en iyi kendi hikayesini anlatır, çünkü en iyi bildiği odur. Bu hikayede kadına şiddetin yumuşak dille anlatımı bile iç yaralıyor.
Coğrafya, kaderindir! Doğduğun ülke, doğduğun ev, sana dayatılan din, kaderindir. Cinsiyetin kaderindir. Baskı ve şiddet görme, ezilme senin tercihlerin olmayan ama kaderin olan kimliğin yüzündendir.
Kendi hikayesini anlatan bir film Şeyda, insan en iyi kendi hikayesini anlatır, çünkü en iyi bildiği odur. İran asıllı Avustralyalı yönetmen Noora Niasari tarafından yazılıp yönetilmiş Şeyda’da tıp eğitimi almak için gelen eşi ve kızıyla devlet bursu alarak Avustralya’ya gelen bir çiftin yaşantılarının Hüseyin’in baskıcı tavırları yüzünden kabusa dönmesi anlatılıyor. Şeyda’nın bursu başını açtığı için devlet tarafından kesilince vaziyet iyice kötüye gider, kendisine muhtaç gördüğü eşine baskı ve cinsel şiddet uygulayan Hüseyin, karısının boşanma davası açmasına iyice çıldırır. Bir yanda İran yasaları, bir yanda Avustralya yasaları.
Sığınma Evi
Şeyda, çareyi kızıyla birlikte bir Kadın Sığınma evinde saklanmakta bulur. Burada kendisiyle birlikte aynı sorunları yaşayan değişik ülke ve dinlerden, milletlerden kadınlar ve çocukları vardır ve hepsi erkek şiddeti görmüş ve tekrar görmekten korktukları için çareyi saklanmakta bulmuşlardır. Bir yandan da vatan hasreti çeker Şeyda ve kızı Mona. İran’ı, Tahran’ı, Nevruz’u, şarkılarını, bayramları özler, özledikleri yemekleri yapar ama insan vatanını, akrabalarını, annesini unutabilir mi? Bir de peşlerine düşmüş ve kızının velayetini almak için uğraşan ve komplolar kuran eşi Hüseyin vardır peşinde ki kimse baş edemez.
Kadına şiddet her yerde
Biz Türkiye’de aynı hikayeleri her gün haberlerde izliyoruz. Boşanmak isteyen karısını ve çocuklarını öldürüp intihar etti diye duyduğumuz zaman artık neredeyse hiç şaşırmıyoruz! İntihar edeceksen kimseyi öldürmeden et de herkes kurtulsun! Bizim ülkemizde de erkek evlendiği kadını malı, eşyası görür, sever de döver de! Başkasına yar etmez, toprağa gömer! Ve buna kolluk da engel olamaz, yasalar da. Onları yazan da erkekler değil mi? Kadına bir tek saklanmak kalır. Suçlu ortada gezerken masum adeta hapse girer. Kadına şiddet konusunda sayfalarca yazabilirim. Dikkat ederseniz hemen hiç spoiler vermedim, vermeyi de sevmiyorum. Ama filmin dokunduğu nokta bu. Annesi ve babası arasında kalan küçük çocuğun çaresizliği, korkuları, seçim yapamaması, seçim yapsa da babası tarafından annesinin tehdit edildiğini bilmesi ne kadar büyük bir dram.
Kurgu tuhaf
Film, olayların bir bölümünü bize küçük ayrıntılarıyla uzun uzun anlatıyor. Sonra yönetmen senarist, seyirciyi daha fazla bunaltmayayım diyor herhalde ki zamanda büyük bir sıçrama yapıyor, neyi nasıl çözdü hiç anlatmadan mutlu sona bağlıyor. Ardından jenerik akarken salonu terk etmeyin çünkü hemen arkasından bu kez gerçek kişilerin videosuyla hikaye biraz daha netleşiyor. Bu biçimi yadırgadığımı ve sevmediğimi eklemeliyim. Filmin üçte ikisi çok durağan ve sıkıntılı giderken final bambaşka.
Hasret
Vatan özlemi, yemek, dans, bayram, törelerle çok güzel anlatılmış. Göç etmiş insanlar geldikleri ülkenin imkanlarından yararlanır ama bir yandan da küçük koloniler oluşturarak kendi adetlerini, törelerini sürdürür. Amerika’daki İtalyanlar, Almanya’daki Türkler gibi, Kanada’daki Tunuslular gibi, Avustralya’da da İranlılar var demek ki. Bu arada Farsça konuşulan filmde ne kadar çok tanıdık kullandığımız sözcük olduğunu görmek de ilginç oldu.
Oyunculuklar çok iyi. Cannes’da en iyi oyuncu ödülünü alan Zar Amir Ebrahimi filmde baş rolde. Küçük kız da yaşına göre çok başarılı. Kadına şiddet konusu daha çok işlenmeli. Erkeklere izletilmeli ki ne kadar yanlış yaptıklarını, ne kadar kötü olabildiklerini görüp anlayabilsinler!
Yönetmen / Senaryo : Noora Niasari
Görüntü Yönetmeni : Sherwin Akbarzadeh
Kurgu : Elika Rezaee
Oyuncular : Leah Purcell, Zar Amir Ebrahimi, Lucinda Armstrong Hall, Mojean Aria, Jillian Nguyen, Osamah Sami, Eve Morey, Rina Mousavi
Avustralya / Dram / 117 Dk.