Gerçek olaylardan yola çıkarak senaryosunu Mateusz Pacewicz’in yazdığı, yönetmenliğini Jan Komasa’nın gerçekleştirdiği Polonya yapımı Corpus Christi (İsa’nın Bedeni) insanı çarpan bir film.
Prömiyeri 2019 Venedik Film festivalinde yapılan ve 2019 Toronto Uluslararası Film Festivali’nde Çağdaş Dünya Sineması bölümünde gösterilen film; neredeyse Polonya’daki bütün ödülleri de topladı. Yabancı dilde en iyi film Oscar adayı olduğunu da unutmamak lazım. Ancak böylesine çarpıcı bir filmin hak ettiği popülerliği bulmamış olması üzüntü verici. Doğu avrupa Sineması böyledir zaten, (soğuk savaş döneminden kalma bir içe kapanıklık vardır sanki) sessiz sedasız filmini yapar; bağırmaz, çığlık atmaz, böbürlenmez; bütün sanat çığlığını içine gömer, kimsenin ayağına gitmez, görmek isteyen onun ayağına gelir.
Ankara Film Festivallerinden tanıştığım Doğu Avrupa sinemasının bende derin izler bıraktığını söylemeden geçemeyeceğim. Zaman zaman bu filmlerle tekrar karşılaşmak eski bir dostla hüzünlü kavuşma hissi verir bana…
Dini eğitim vererek gençleri ıslah etmeye çalışan bir ıslahevi; aynı zamanda onlara bir meslek edindirmeyi amaçlamaktadır. Ancak bu dini eğitimi verirken yabancı olmadığımız; çocuk yaşta sayılan gençlere tecavüz gibi çirkinlikler de yaşanmaktadır burada. Film bize bunu doğrudan göstermez, tecavüz edilen kişinin yaşadığı travmaların basamaklarında dile gelir bu çığlık. 20 yaşındaki Daniel (Bartosz Bielenia) bu gençlerden biridir. Tanrı’ya bağlıdır, papaz olmak ister, fakat bu bağlılık Tanrı’nın adaletini sorgulamasına mani olamaz.
Daniel uyuşturucu ve çeşitli suçlar nedeniyle ıslah evine girmiştir. Burada cezası dolmadan şartlı tahliye olacaktır, Papaz da ona yardım maksadıyla, ıslah evinde aldığı marangozluk eğitimi nedeniyle ona küçük bir kasaba kereste fabrikasında iş de ayarlar. Daniel hapishaneden çıkar ve hikaye burada başlar zaten….
Dışarıya adımını atar atmaz soluğu bir barda alan Daniel, dibine kadar uyuşturucu çeker, gözleri pörtlemiş bir biçimde dans eder, barın tuvaletinde seks yapar ve bütün batakhane özlemini giderdikten sonra papazın dediği kasabaya gitmek üzere yola düşer. Otobüsten indiği zaman sonsuz bir yeşillk örtüsü üzerinde kurulu olan fabrika karşısındadır artık, ne ki oradaki iş ortamının ağırlığını gören Daniel fabrikadan uzaklaşarak bir tepenin başında sigarasını yakar; tam o sırada kilisenin çanları çalar; adeta Daniel’i çağırmaktadır…
“Nereden geldiğinin bir önemi yoktur artık, nereye gideceğinin önemi vardır ve karar artık rüzgarındır”
Kiliseye gider kendini rahip olarak tanıtır. O artık küçük kasabanın pederidir. Bir bakıma doktor Jivago olmuştur. Kasaba halkı onu kabul eder, heyecanla anlattığı vaazları dinler, aykırı bir peder olmasını kanıksarlar; özellikle kasabanın yakın bir geçmişinde gerçekleşmiş trafik kazasında ölen altı gencin kasaba halkında yarattığı travmanın derinine inmek isteyen ve olayı çözümlemek isteyen genç peder burada Tanrı’yı sorgular “ gençleri bizden aldın,bu adil değildi, acımasız, aptalca; onları neden bizden aldın bilmiyoruz, bunu neden yaptığını anlamıyoruz; öfkeliyiz. Bizi yargılama, anla ve bizim anlamamıza yardımcı ol yüce Tanrım” diyerek duasını bitirir.
Aslında bu olayın da gizemli tarafı vardır. Kasaba halkı kazanın sorumlusu olarak onlara çarpan ve olay yerinde ölen şoför suçlarlar; acısını da şöförün karısını dışlayarak çıkarırlar ama rahip Tomasz (Daniel’in takma adı) olayı soruşturduğunda işin arkasında başka şeyler olduğunu, gençlerin olay zamanında uyuşturucu kullandıklarını ortaya çıkarır ve zor da olsa kasaba halkıyla şoförün karısını barıştırır…
Hayatı düzene girmişken ıslahevinden bir arkadaşı ondan para koparmak için bulunduğu kasabaya gelir ve olayın bundan sonraki rengi karaya döner; Peder Tomasz tıpkı İsa’nın çarmıha gerilmiş hali gibi rahip elbisesini çıkarır çıplak gövdesi ile kiliseyi terkeder; sonunda tilki kürkçü dükkanına, ıslahevine döner yeniden. Renk bu kez kana döner…
Kameranın yüzlere odaklanmasından öykünün anlamı derinleşiyor. Çatışmalar, yüzleşmeler,, sorgulamalar bu yüz ifadelerinden rahatlıkla okunabiliyor. Oyunculuklar çok iyi; özellikle başrol oyuncusu Bartosz Bielenia olmak üzere Eliza Rycembel ve Aleksandra Konieczna üstün performans göstererek en iyi erkek oyuncu (Bielenia), en iyi kadın oyuncu (Konieczna) , en iyi yardımcı kadın oyuncu (Rycembel) ödüllerini polonya’da topladılar…
Üç kelimeyle filmi ifade edecek olursak; Çarpıcı, kırıcı, düşündürücü…
Yönetmen : Jan Komasa
Senaryo : Mateusz Pacewicz
Görüntü Yönetmeni : Piotr Sobocinski Jr.
Müzik : Evguani Galperine, Sacha Galperine
Oyuncular : Bartosz Bielenia, Eliza Rycembel, Aleksandra Konieczna, Tomasz Zietek, Lukasz Simlat, Lidia Bogacz, Barbara Kurzaj, Bogdan Brzyski
Polonya-Fransa / Dram / 115 Dk.