Anne
Anne filminin yönetmen koltuğuna İspanya doğumlu kariyerinde ”Ho voglia di te (2007), Meno male che ci sei (2009) ve Pusher (2012)” gibi Türkiye’de vizyon görmeyen filmler bulunan Luis Prietro oturmuş. Yönetmen, genç ve tecrübesiz olmasına rağmen bu 95 dakikalık gerilim dozu yüksek yapım birazda Halle Berry sayesinde iyi iş çıkarmış. Yüksek bir bütçeye sahip olmayan film, sade ama kalplere dokunan gerilimli öyküsü ile seyirciye kendisini izlettirmeyi başarıyor.
Anne ve baba fedakardır. Hele söz konusu çocukları ise neler yapmazlar ki! Özellikle anneler, hastalıkta, sağlıkta, her türlü kazada belada, başarıda, başarısızlıkta yanı başınızdadır. Bu filmimizde de, fedakar bir annenin çocuğu için neler yapabileceği hikaye ediliyor. Eşinden ayrı yaşayan Karla Dyson(Halle Berry) oğlu Frankie ile yaşamaktadır. Düşük ücret karşılığında bir iş yerinde çalışan Karla, maddi sıkıntılarla boğuşurken oğlu ile de ilgilenmeyi ihmal etmemektedir. Bir gün parkta oğlu ile gösteri izlerken telefonla iş görüşmesi yapmak için oğlunun yanından uzaklaşmak zorunda kalır. Görüşme bittiğinde oğlunu yerinde bulamayan anne telaşlanır. Sağa sola bilinçsizce koştururken oğlunun bir otomobile zorla bindirildiğini görür. Koşup arabanın kapısına yapışsa da giden aracı durduramaz. Akabinde aracına binerek oğlunu kaçıranları takibe başlar….
Film, gerilim dozu yüksek bir seyirlik ancak karakterlerin derinliği yok. Anne neden eşinden ayrılmış, neden maddi sıkıntı çekiyor ve en önemlisi baba neden ortada yok? Bir sahnede Karla, eski eşine telefonda oğlunun kaçırıldığını söylüyor ama filmin sonunda da olsa babayı ortalarda göremiyoruz. Herhalde senaristimiz, sadece ”Anne” olgusunu merkeze alarak bir kadının neler yapabileceğini göstermek istemiş. Olabilir ama senaryo, ufak bir dokunuşla karakter derinliğine girebilir ve çok kısada olsa babanın o an neler hissettiğine yer verebilirdi.
Filmde, şehir merkezinde ve otobanda yapılan araç takip sahnelerinde sürücülerin trafiği birbirine katmasına rağmen polislerin ortalarda görünmemesi de tuhaf. Daha da tuhafı o kargaşaya maruz kalan veya tanık olan sürücülerin polise haber vermemesi! Belkide yönetmen bilerek bu konuyu işleyerek insanların vurdumduymazlığını göstermek istedi seyirciye. Zaten bir sahnede de polis karakoluna giden annenin, gereksiz sorularla meşgul edilip umursanmadığına şahit olurken yönetmenin, anneye söylettiği replikle de bu durumun altı kalın harflerle çiziliyor.
Sözün özü : Gerilim türünü seven bir izleyici iseniz ayrıntılara takılmamak şartıyla sinema salonundan istediğinizi almış olarak ayrılacaksınız. Sabun köpüğü kıvamındaki filmin kısa süresi de avantaj. Bir annenin neler yapabildiğini görmek istiyorsanız bu film tam size göre. Ancak; yaşadığımız ataerkil bir düzende her kadın bu annenin yapabildiğini yapabilir mi orası soru işareti! İzleyin siz karar verin, iyi seyirler.