43. Uluslararası Film Festivalinden Seckiler 1

“Festivalden Kısa Kısa 1”

Festival izlenimlerimi kısaca aktaracağım bu bölümde sözü geçen filmleri, eğer vizyona girerlerse daha kapsamlı olarak ele alacağım.

HİPNOZ / HYPNOSEN

“Hipnoz / Hypnosen” (***1/2)

2023 Karlovy Vary En FIPRESCI Ödülünü alan, Norveçli oyuncu Herbert Nordrum’a En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü getiren “Hipnoz / Hypnosen”, senaryo yazımına da katılan Yönetmen Ernst De Geer [S1]’in ilk filmi [S2]

Genç, girişimci çift André ile Vera’nın geliştirdikleri kadın sağlığı uygulamasını saygın bir yarışmada geçen film, bireyleri saçma derecede normalleştirmeye çalışan kapitalist bir düzende, günümüzün erdem sinyalleme ve kendini yeniden yaratma çağrılarına sivri bir eleştiri getirirken, bilim ve teknolojinin bile magazin tabanlı tüketime dönüşmesiyle hınzırca dalga geçer. Yarışmadan önce sigarayı bırakmak için hipnoterapi deneyen Vera’nın, terapi sonrası tüm sosyal çekincelerinin ve sunum için gerekli sahte nezaketinin yok oluşu, sunuma traji komik bir boyut getirir. Müthiş eğlenceli, bir o kadar da düşündürücü bir film.

İMPARATORLUK / L’EMPİRE

“L’Empire / İmparatorluk” (****)

Yazar Yönetmen Bruno Dumont’un 2024 Berlinale’de Jüri Ödülü kazanan filmi “LEmpire / İmparatorluk” çılgın serileri “P’tit Quinquin” ve “Coincoin et les Z’inhumains”den aşina olduğumuz Opal Sahili’nde geçiyor. Film ilk bakışta CGI tekniğini ustalıkla kullanarak, absürt öykülerine karşın üst düzey teknoloji kullanımlarıyla gişe rekortmeni olan masalsı uzay destanlarını alaya alır gibi görünüyor. Ancak köyde doğan bir bebek yüzünden, gezegenler arası imparatorlukların savaşını hınzırca tersyüz ederek, iyi ile kötünün, daha doğrusu şeytanî ile ulvînin mücadelesine dönüştürüyor. Kara deliğin yerçekimsizliğinde dans eden uzay gemilerini, kırsalda d…şen şeytan ile meleğin oynaşmasıyla dengeleyecek kadar da uçuk ve kaçık. Köyde iki eski dosta Jandarma kumandanı ile teğmenine rastlamaktaysa eski dostlarla yıllar sonra buluşmanın tadı var.

Ya nefret eder, ya da benim gibi çok sevesiniz. Karar sizin!

LİTTLE GİRL BLUE

“Little Girl Blue” (****)

Fransız yazar, oyuncu, fotoğrafçı Carole Achache 2016’da, ardında binlerce fotoğraf, ses kaydı, mektup bırakarak intihar eder. Başlarda annesinin ölümünün kendisine bir özgürleşme yanılsamasını verdiğini söyleyen, ancak aslında annesinin hikâyesinden, kökenlerinden kaçmakta olan Carole’un yönetmen kızı Mona Achache, uzun süre hiçbir eşyaya dokunmaz, annesiyle tüm bağlarını reddeder. Ancak, zamanla, eşyaları inceleme dürtüsüne karşı gelemez, annesinin hiç bilmediği yönleriyle tanışır ve onun hakkında bir film yaratmaya karar verir.

Belgesel ile kurmaca arasında duran ve prömiyerini Cannes’da yapan “Little Girl Blue”da Mona, her şeyi yeniden canlandırırken annesinin hayatında önem taşıyan kişileri profesyonel oyunculara oynatır. Marion Cotillard’ın oyuncunun karaktere dönüşmesi ile başlayan ve Carole Achache’ı yorumladıkça fiilen var ettiği performansı olağanüstü. Vizyona girdiğinde kaçırmayın.

COTTONTAİL

“Cottontail” (****1/2)

İngiliz-İrlandalı yönetmen Patrick Dickinson’un uçsuz bucaksız taşraya, insanlığa ve aile bağlarına odaklanan ilk uzun metrajı “Cottontail” 2023’de Roma En İyi İlk Yapım ödülünü almış.

Çok sevilen bir eş ve anne olan Akiko öldüğünde eşi Kenzaburo ile evli, bir kız babası yetişkin oğulları Toshi’ye bıraktığı mektupta, küllerini çocukken gitmiş olduğu çok sevdiği bir yere yere, İngiltere’deki Windermere Gölü’ne serpmelerini istemektedir. Akiko’nun son arzusunu yerine getirmek için ailece Tokyo’dan İngiltere’ye giderler…

Sevgi, kabullenme ve ailedeki kayıpların bu evrensel portresinin güçlü duygusal ve dokunaklı boyutları var. Hissiyatları benzersiz biçimde dozunda, en ufak aşırılığa kaçmayan duru ve yalın anlatımı ve insancıl zarafetiyle ustaların ustası Ozu’yu anımsatan Dickinson, izleyicinin hem belleği hem gönlüyle izlediği müthiş bir öykü anlatıyor.

BİR AİLENİN KISA HİKAYESİ / BRİEF HİSTORYOF A FAMİLY

“Jia ting jian shi / Bir Ailenin Kısa Hikâyesi” (***1/2)

Lin Jianjie’nin yazıp yönettiği ilk uzun metrajı “Bir Ailenin Kısa Hikâyesi”, gizemini sürekli koruyan, nerdeyse bir korku filmi gibi gelişen bir çalışma.

Tek çocuk politikası sonrası Çin. Kendi halinde üst orta sınıftan bir ailenin kaderiyle, ergenlik çağındaki tek oğullarının esrarengiz yeni arkadaşı Shuo’nun ortaya çıkışı bir şekilde iç içe geçer. Suskun, çekingen Shuo konuk olduğu ailede kendini rahat hissederken, tıpkı oğulları gibi ebeveynleri de çocuğa bağlanırlar. Ancak trajik bir olay kusursuz görünen düzeni bozar; gizli sırlar, hayal kırıklıkları ve küllenmiş küskünlükler yeniden su yüzüne çıkar. Heyecan ve merakla izlenen çok başarılı bir ilk film.

ZAMANIN DIŞINDA / HORS DU TEMPS

“Hors du temps / Zamanın Dışında” (***1/2)

Olivier Assayas’ın bugüne kadar yönettiği en otobiyografik filmi “Hors du Tmps / Zamanın Dışında” Nisan 2020’de karantina günlerinde geçiyor.

Yönetmen Etienne’le müzik yazarı kardeşi Paul, hayat arkadaşları Morgane ve Carole ile birlikte çocukluklarının geçtiği eve kapanmaya karar vermişlerdir. Her oda, her nesne onlara çocukluklarını, göçmüşlerin anılarını, ebeveynlerini, komşularını hatırlatır… Etraflarındaki dünya giderek daha tedirgin edici bir hâl alırken, alışılmadık bir gerçekdışı his, hatta rahatsız edici bir tuhaflık gündelik hayatlarına sızar.

Pırıl pırıl bir güneş ve iç açıcı mekânlarda, kapanmışlığı müthiş başarıyla yansıtan, kanımca pznedi üzerine yapılmış en iyi filmlerden biri. Hem tedirgin edici hem de keyifli.

EN SEVDİĞİM PASTAM / KEYKE MAHBOOBE MAN

“Keyke mahbube man / En Sevdiğim Pastam” (***1/2)

2024 Berlinale’de Ekümenik Jüri Ödülü ile FIPRESCI Ödülünü alan “Keyke mahbube man / En Sevdiğim PastamMaryam Moghaddam ile Behtash Sanaeeha’nın “Beyaz İneğin Türküsü”nün ardından birlikte yazıp yönettikleri ikinci uzun metrajlı filmleri. Aynı anda hem trajik hem iç açıcı hem de komik olabilen bu filmde kadınlar evlerinin içinde başlarını açıyor, iki olağanüstü oyuncusu Lily Farhadpour ile Esmail Mehrabi birbirlerine dokunabiliyorlar.

Ahlak polisinin giderek şiddet gösterdiği ülkede yapılmış cezai suçlamalar yüzünden iklinin İran’dan çıkmaları yasak.

En Sevdiğim Pastam” aniden geliveren bir mutluluğun getirdiği, taptaze, ışıltılı bir ikinci baharın öyküsü. Yetmiş yaşındaki Mahin, kocası öldüğünden, kızı da Avrupa’ya gittiğinden beri Tahran’da tek başına yaşamaktadır. Bir öğleden sonra çay içmeye çıkınca yalnızlık rutini kırılır ve aşk hayatı yeniden canlanır…

Sımsıcak, izlemesi müthiş keyifli, Vizyonda kesinlikle izlenmesi gereken bir film.

MUTFAK / LA COCİNO

ÖNEMLİ NOT:

Festivalin neredeyse yarısına geldiğimiz bu günlerde izlemiş olduğum yirmiye yakın film arasında hâlâ en iyisi olarak gördüğüm, önümüzdeki günlerde daha da kapsamlı söz edeceğim “Mutfak / La Cocina”yı hâlâ Festivalde izleme olanağınız olduğunu hatırltatmak isterim. “Mutfak” 27 Nisan 16.00’da City’s Salon 7’de son kez gösterilecek. Kaçırmayın derim.

 

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz