43. İstanbul Film Festivali Sinema Maratonu Başlıyor
SİNEMA MARATONU BAŞLIYOR
43. İstanbul Film Festivali 17 Nisan’da start alıyor. Festivalin 132 uzun metrajlı film programında, festivallerde keşif ve sürpriz kovalayan sinefillere hitap eden filmler var. İranlı ve İsrailli sinemacıların birlikte yönettikleri ilk film olma özelliği taşıyan “Tatami” bunlardan biri.
12 gün sürecek 43. İstanbul Film Festivali bugün başlıyor. Festival, dünya sinemasının en yenileri, kült yapıtlar, usta yönetmenler ve genç yeteneklerin son filmlerinin de aralarında olduğu 132 uzun metrajlı filmden oluşan zengin programıyla sinemaseverlerle buluşacak. Bayram öncesi sayısında yaptığım gibi, ilgiyi hak eden filmlerin tanıtımını sürdürüyorum.
AÇILIŞ GALASINDA “HİT MAN”
43. İstanbul Film Festivali’nin C.R.R. Salonunda yapılan Açılış Töreninde Richard Linklater’in son filmi “Hit Man” gösterilecek. Gizemli bir kiralık katili konu alan bu son derece sempatik ve komik film dünya prömiyerini son Venedik Film Festivalinde yapmıştı. Aksiyon türündeki filmin başkarakteri Gary Johnson, New Orleans’ın en gözde kiralık katilidir. Müşterileri onu sanki bir film karakteri gibi hayal eder, oysa Gary bu gizemin arkasında saklanan bir sivil polistir. Çaresiz bir kadını korumak amacıyla yörengeleri hiçe sayınca Gary, sahte kimliğini benimsediğini ve aslında kadınlara aşık oluveren bir suç makinesine dönüştüğünü fark eder. Gary’yi canlandıran Glen Powell, filmin senaryosunu gazetede gördüğü gerçek bir haberden yola çıkan Richard Linklater ile birlikte yazdı. “Film birçok şeye heves ediyor; komedi, kara film, gerilim, psikolojik inceleme gibi” diyor Linklater.
KANADA’DAN “VASİYET”
Quebec sinemasının mihenk taşı kabul edilen Kanadalı usta Denys Arcand, “Vasiyet / Testament”da politik doğruculuk, sömürgecilik karşıtlığı, ölümlülük ve kimlik gibi güncel konulara mizahi bir bakış atıyor. 73 yaşında bekar bir adam olan, eski arşivci Jean-Michel huzurevinde yaşamaktadır. Mekanda asılı bulunan antik bir freskin kaldırılması için genç aktivistler bakımevini basınca, Jean-Michel’in dünyası sarsılır. Politik doğruculuğun egemen oduğu günümüz dünyasına inancına giderek yitirirken, umudu huzurevinin yöneticisi Suzanne’a karşı tomurcuklanan aşkında bulur. Arcand karakteri Jean-Michel için “Bu benim, ama ben değilim” diyor. “Benim başka bir halim diyelim. Sonuçta onun gibi arşivci değilim. Ama sanırım artık olmalıyım”. Jean-Michel rolü, Arcand’ın 2 başyapıtı “Amerikan İmparatorluğunun Çöküşü” ve “Barbarların İstilası”nda yine tarihçleri oynayan Remy Girard tarafından canlandırılıyor. Gerçek bir protestodan esinlenen “Vasiyet”, tarih kadar nükteden alaycılığa da düşkün usta bir “auteur”ün pek şiirsel komedisi.
KARANTİNA GÜNLERİNDE
Olivier Assayas’ın son Berlin Film Festivali ana yarışmasında Fransa’yı temsil eden filmlerden “Zamanın Dışında / Hors du Temps”ı aile içi bir komedi. Pandemide eve kilitli kaldığımız günlerde sokağa çıkma yasağını aynı evde geçirmeyi tercih eden 2 çifti izleyen film, mizah ile dramı ustalıkla bir araya getiriyor. Bu sıcak filmde zaman gerçekten de askıya alınmış gibi. Nisan 2020, karantina günleri. Yönetmen Etienne ile müzik yazarı kardeşi Paul, hayat arkadaşları Morgane ve Carole ile birlikte çocukluklarının geçtiği eve kapanmaya karar vermişlerdir. Her oda, her nesne onlara çocukluklarını ve göçmüşlerinin anılarını, ebeveynlerini, komşularını hatırlatır. Etraflarındaki dünya giderek daha tedirgin edici bir hal alırken, alışılmadık bir gerçekdışı his, hatta rahatsız edici bir tuhaflık gündelik hayatlarına sinsice sızar. “Zamanın Dışında” Assayas’ın bugüne kadar yönettiği en otobiyografik filmi.
”MUTFAK”TA GEÇEN MEKSİKA FİLMİ
Berlin’den En İyi Senaryo Gümüş Ayı Ödüllü “Müze / Museo” (2018) filminden tanıdığımız Meksikalı yönetmen, senaryo yazarı, aktör Alonzo Ruizpalacios, bu yıl aynı festivalde yarıştığı “Mutfak / La Cocina” bizleri Manhattan’daki bir lokantanın kulisine götürüyor. “The Grill” adlı bu lokantada öğle yemeği telaşı tam zirvedeyken, kasadan para kaybolduğu anlaşılır. Kayıtsız aşçıların hepsi zan altındayken Pedro baş şüphelidir. Hayaperest ve haşarı Pedro, Amerikalı garson kız Julia’ya aşıktır. Mekanın sahibi Rashid, Pedro’ya “yasal olabilmesi” için evraklarında yardımcı olacağına söz vermiştir. Ancak Julia hakkında ortaya çıkanlar herkesi şoke edecek, Pedro da bunun üzerine bu en işlek mutfağın ocağını sonsuza dek söndürecektir. ArnoldWesker’in aynı adlı tiyatro oyunundan uyarlanan “yemek pornosu” karşıtı “Mutfak”, lokantaların işlemesini ve midelerimizin dolmasını sağlayan o görünmeyen insanlara trajikomik bir övgü niteliğinde. Alonso Ruizpalacios “Gueros” filmi ve “Narcos : Mexico” TV dizisiyle de tanınıyor. Film izleyiciyi bir New York lokantasının labirenti andıran koridorları, salonu ve İngilizce, İspanyolca, Fransızca Arapça konuşulan küfür ve kavgaların kaotik mutfağına götürüyor. Meksikalı yönetmen filme benzer br deneyimi Londra’da, artık açık olmayan bir restoranda bulaşıkçılık yaparken yaşamış.
ARJANTİN’DEN ÖZGÜN WESTERN
Yeni Arjantin sinemasının yetenli yönetmeni Lisandro Alonso, Cannes’da Prömiyer bölümünde gösterilen “Evreka / Eureka”sı pastoral tadlar içeren 3 hikayeli özgün bir film. Cannes’da En İyi Yönetmen ve FİPRESCİ Ödüllerini kazanan, henüz 42’sindeyken hayata veda eden Brezilyalı ustası Glauber Rocha’nın izinden giden Alonso, bu kaliteli filmiyle “ilerleme bizi nereye götürüyor?” sorusuna cevap arıyor. “Hayal Ülkesi”, “Liverpool” ve “Ölüler” filmlerinin yaratıcısı Arjantinli yönetmen, Güney Amerika Amazonlarının yerli halklarıyla kısıtlı arazilerde yaşayan Kuzey Amerika yerlilerini yan yana ele alan bir konu anlatıyor. Belirsiz zamanda geçen konu, tarih, kimlik, doğa, kültürel çatışma ve sömürgecilik hakkında önemli tespitlerde bulunuyor. Egzotik filmlerin ustası Werner Herzog’u akla getiren “Evreka”, Pine Ridge Koruma Alanı’nda polis memurluğundan bıkıveren Alaina’yı takip ediyor. Alaina büyükbabasının yardımıyla bir yolculuğa çıkmaya karar veriyor : Bir kuşa dönüşecek, zaman ve mekanı aşıp Güney Amerika’ya gidecek, başka insanların rüyalarını dinlediğinde her şey bambaşka olacaktır. Lisandro Alonso filmi yapmaktaki amacını şöyle tarif etti : “Geçen zamanla bu topraklarda en başından beri, sömürgecilikten önce yaşamış farklı kültürler arasında bağlar kurmak istiyorum”. Festivallerde keşif ve sürpriz kovalayan okurlarıma “Evreka”yı öneririm.
SİNEMADA İSRAİL – İRAN İŞBİRLİĞİ
Gürcistan- ABD ortak yapımı “Tatami”, İsrail’li Guy Nattiv ve İranlı Zar Amir Ebrahimi’yi yönetmen olarak bir araya getiren ilginç bir film. Guy Nattiv 2008’de “Deri / Skin” ile En İyi Kısa Film dalında Oscar Ödülü kazanmıştı. Ülkesine dönemediği için Fransa’da sürgün hayatı yaşayan Zar Amir Ebrahimi “Kutsal Örümcek / Holy Spider” (2022) ile Cannes’da En İyi Kadın Oyuncu Ödülünü kucaklamıştı. Ortak yönetmenler, hem spor gerilimi hem de politik bir gerilim olan “Tatami”de, ülkesi yetkililer tarafından bir sporcuyla karşılaşmaması için baskı gören İranlı bir judacuyla antrenörünü izliyor. Bir gün boyunca Gürcistan’ın başkenti Tiflis’teki dünya şampiyonasında geçen filmde, heyecan, gerilim, aksiyon ve huzursuzluk giderek artıyor. Kadınların merkezinde olduğu bu sürükleyici siyah- beyaz filmde Zar Amir’in kendisi de antrenörü canlandırıyor. İranlı ve İsrailli sinemacıların birlikte yönettikleri ilk uzun metrajlı film olma özelliğini taşıyan “Tatami” Gürcistan’da gizlice çekilmişti. Dünya prömiyerini Venedik Film Festivali’nın Ufuklar bölümünde yapan bu film 43. festival programının en ilginç yapıtlarından biri.