39 Derecede Aşk
İZMİR KAMU SPOTU
“39 Derecede Aşk”, ikili bir ilişkiyi İzmir/İstanbul dualitesiyle simgeleştirerek kendince bir İzmir güzellemesine girişiyor. Ancak senaryo zaaflarıyla beraber bu amaç bir süre sonra film ilerledikçe gerçek İzmirlilerce çok turistik bulunacaktır. Sonlardaki düğün sahnesi yaklaşırken, yapımın derinliksiz ve klişe hali baskın gelerek filmin adıyla hareket edersek asıl biz izleyenlerin derecesi 39 dereceye çıkıyor…
Anlatılan Kimin Hikayesi?
Kentler için genel ve şablon tanımlar sıklıkla yapılır. Aslında tüm dünyada da bu böyle. Bu bazen kent insanının özelliğine ilişkin olduğu gibi, oranın yemeği suyu için de söylenebilir. Örneğin İstanbul denilince trafik, Erzurum soğuk, Kayseri mantı , Çorum leblebi’yi hatıra getirir. Ya İzmir! Uzun süredir yaşadığım İzmir denilince rahatlık, gevşeklik, boyoz gibi kelimeler ilk akla gelenler olsa gerek. Ama bu tanımlar acaba ne kadar doğru. Her kentin bu derece sterotip, tekdüze bir tanımı gerçeğe ne denli uygun. İzmir’in dışarıdan görünümü tipik turist genel bakışını yansıtma tehlikesini taşıyor.
6 Aralık itibariyle Amazon Prime’da gösterime giren , “Vatanım Sensin”, “Annemin Yarası” gibi ses getiren senaryolarda da imzası olan Uygar Şirin’i yine senarist olarak gördüğümüz “39 Derecede Aşk” bir bakıma bir İzmir güzellemesi. Ama bence bunun da ötesinde film Kumru’nun bir gününü anlatırken İzmir’in tüm önemli mekanlarını adeta bir kamu spotu edasıyla ve sanal bir iyimserlikle önümüze seriyor. Konu şöyle : Kumru (Ayça Ayşin Turan), yaşadığı kimi travmalar sonrasında İstanbul’da avukatlık yapmaktadır. Yapı itibariyle harfleri insan karakterini ölçmede kullanan, her şeyi matematik kesinlikte arayan biridir. Kendisi aynı zamanda filmin İstanbul kısmını temsil etmekte. Zira ismi olan Kumru adının İzmir’in meşhur Kumru’sundan değil, kuş olanından geldiğini söyleyecek kadar da İzmir’e mesafelidir. En son sevgilisi tarafından kendi ilişkisi sürecinde ihanete uğradığını düşünür ve bu acıyla bir de kaza geçirir.
Üç sene sonra yaşam koçunun da desteği ile İzmir’de önemli bir yöneticinin boşanma davasına katılacaktır. Şayet davayı kazanırsa şirkette kendisi de yönetici kademesine çıkacaktır. Esas oğlan Fatih (Furkan Andıç) ise İzmir’i simgelemekte. Babası Salim’in (Gafur Uzuner) karşı koymalarına rağmen müzikle ilgilenir. Tek bir günlük Pinhani konseri öncesinde sahneye çıkmak için arabaya ihtiyaç duyar. Babası ona bir tanıdığının yakını olan Kumru’ya bir gün İzmir’de araba ile eşlik etmesi karşılığında arabayı verir. Ve Kumru ile Fatih’in İzmir Adnan Menderes Havaalanında başlayan bir günlük maceraları adeta bir İstanbul/İzmir rekabetine dönüşür.
Bir güne ne çok şey sığar. Alsancak’ta boyoz almadan, Zeynel Ergin’de kumru yemeye, Urla Karantina Adası’nda anne ziyaretinden, yazlıkta pasta börekli sohbete, Asansör’de Dario Moreno selamından İzmir Adliyesine duruşmaya katılıma kadar. Sanki film yapımcıları oturmuşlar İzmir’de Konak, Alsancak, Gül Sokak, Mado, Fuar alanı, Kantar Polis Karakolu, Pasaport, Narlıdere, Güzelbahçe ne varsa seyirciye gösterin der gibi büyük bir iştahla izleyeni tura çıkartmışlar. Ancak bu kent tanıtım türü görsellik yapımın klişe anlatımının üstünü örtemiyor. Aslında yapımın ilk sekanslarındaki ihanet kısmı müzikle birlikte heyecanımı arttırmıştı. Ama film ilerledikçe senaryoda o denli saçmalıklar görülüyor ki. Adeta 4,5 milyon nüfuslu bu kent bir kasaba gibi çizilerek gereksiz bir İzmir güzellemesine girişilmiş. Maalesef bu tipik zengin tatilci İstanbul bakışı gerçekliğe uygun değil. Gösterildiği gibi zenginlik akmıyor bu kentte.
Yoğun göçün etkisi de olmak üzere ülkedeki tüm sorunlardan bu kentte fazlasıyla nasibini almakta. Keşke Kadifekale, Bayraklı, Buca gibi yerlerin çoğu fakir yerlerine de bir bakış atılıverseydi. Ama zaten romantik komedi türü yalancı bir hayale ve aşka seyirciyi kaptırmak amacını taşımıyor mu. Oyunculuklarda Ayça Ayşin Turan fena bir performans sergilemiyor. Ancak son olarak Hayat filminde harikalar yaratan Cem Davran ve yine Tayfun Pirselimoğlu’nun Kerr filminde göz alıcı rolde parıldayan Gafur Uzuner, Pelinsu Pir gibi usta oyuncuların bu denli saçma senaryolu yapımlarda oynamasını anlamak mümkün değil. Zira senaryo karakterlerin derinlikle sunulmasına imkan vermiyor. Filmin yönetmeni olan Tunç Şahin de başka bir hayal kırıklığı. Aslında önceki yapımları olan “Karışık Kaset” ve benim beğenerek izleyip ortakoltuk‘da yorumda da bulunduğum “İnsanlar İkiye Ayrılır” filmlerinde vasat üstü yapımlara imza atmıştı. Sonrasında bu denli senaryo sorunu olan, akla ziyan bir filmi nasıl çeker şaşmamak elde değil.
Tek bir güne sıkıştırılan, yüzeysel bir kent ikilemini yine Cem Davran’ın İskender gibi karakterleriyle soslayarak vermeye çalışan “39 Derecede Aşk”, izledikçe insanın ısısını 39 dereceye hatta havale geçirecek kadar arttıracak lüzumsuz bir film olmuş. Sezen Aksu’nun “İzmir’in Kızları” şarkısını ya da politik bir selam da vereyim diyerek Perşembe Akşamı Bisikletlilerini de araya koymakla yapımın çıtası yükseltilmiyor. İzmir bu değil ve bunu masallarla süslemenin kimseye bir faydası yok.
Yönetmen : Tunç Şahin
Senaryo : Uygar Şirin
Görüntü Yönetmeni : Özgür Eken
Kurgu : Doruk Kaya
Müzik : Safa Hendem, Ahmet Kalabay
Oyuncular : Furkan Andıç, Ayça Ayşin Turan, Cem Davran, Gafur Uzuner, Pelinsu Pir, Zeynep Oymak
Türkiye / Komedi-Romantik / 115 Dk.