Adsız Aşıklar
ADSIZ AŞIKLAR’IN ADI BELLİ, ÇÜRÜK AŞKLAR…
Bir ülkede her şey çürümüşse aşkların sağlam kalması mümkün değil. Gündemde olan menajerlik ve yapım şirketlerinin ayyuka çıkan tekelleşme ve rezilliklerini doğrulayan bir dizi ile karşı karşıyayız.(Bu, şirketlerin Netflix ile ilişkisi dile getirilirken Netflix’e satılan çoğu Türk yapımların bayalığı, söylenen şeylerin abartma değil doğru olduğunu da kanıtlıyor.) Gündemden kopuk, gerçeklerden uzak özenti bir hikaye ile insanlara eğlenceli vakit sunulduğu mu düşünülüyor yoksa bütün dert para mı?
Diziyi ne Nazım Hikmet’in “Tahir ile Zühre” şiiri, ne de Bukowski’den alıntılanan sözler kurtarmış. Hem şairin o güzelim şiirinin ne işi var o ortamda! Yamalık gibi durmuş zaten. Güzellik ve iyilik için onca mücadele vermiş Nazım Hikmet’in mezarda kemikleri sızlıyordur şu anda.
Halit Ergenç’in oyunculuğu biraz abartılı olmuş, diğerleri de normal seyrinde, işe inanmış bir oyunculuk göremedim. Sadece ilk bölümde Teoman’ın performansı hoş geldi ve gülümsetti, onun dışında yarı absürd yarı fantastik sayılabilecek dizide gülecek bir şey bulamadım…
Son yazdığım oldukça nitelikli yabancı dizilerden sonra bu diziye eleştiri yazmak içimden gelmedi, yazmayacaktım da fakat diziyi son gelişmelerden bağımsız olarak düşünemeyeceğimiz için birkaç söz etmeyi bir eleştirmen olarak kendimde hak gördüm. Kötülük, cahillik, çürümüşlük, pervasızlık almış başını gidiyor. Magazin haberlerine ayıracak vaktimin heba olduğunu düşünürüm; ancak bazı magazin haberleri toplumun ne hale geldiğinin göstergesi olunca ister istemez takip etmek zorunda kaldım. Menajerlik, yapım şirketleri arasında dönen kirli işler ve konuşulanlar iğreti durum yarattı. Örneğin Avşar’ın “Güçlü olan güçsüzü yer” sözleri geldiğimiz noktanın vahametini gösteriyor. Tabii bu kadar boş ve piyasa koşullarına göre biçimlenmiş birinden başka bir şey beklenmez, yine de insan düşülen bu duruma üzülüyor. Bu ülkede çok iyi sanatçılar, yapılan çok iyi filmler hatta iyi diziler de var, onun gibi düşünenler çok olsaydı ortada sanat falan kalmazdı. Kaale almamak gerekir ama Oktay Rıfat’ın dizelerini de atlamayalım…
“büyük balık küçük balığı yutar demişler
… yemişler
onu sardalyalar düşünsün
sen balık değilsin ki ahmet
mek parmak mek parmak daha
sonu selamet”
Tabii ben küfür edemediğim için yerine üç nokta koydum. Verilebilecek en güzel cevap bu olsa gerek… İyilik-kötülük dönüşümlüdür. Bir gün bu konudaki düşüncelerimi de yine uygun bir film zemininde eleştirimi yaparken felsefi boyutlarla dile getiririm. Kimse kötülüğü bu kadar savunmasın…
AŞKIN ANATOMİSİ
Günümüzde yaşanan aşkların sorgulanması, ilişkilerin ego merkezli olması dolayısıyla uzun sürmemesi, aşkın patolojik bir vaka olarak görülmesi, aldatma, aldatılma üzerine kurulmuş bir senaryo. Senaryo yazarı Başar Başaran. Doğrusu senaryo kendi içinde tutarsızlıklar taşıyor. Dizide de mantık hataları mevcut. Örneğin intihar girişiminde bulunan genç kadının kurtulduktan hemen sonra herkesin içinde dudağa dudağa öpüşmesi bizim toplumda görülen bir şey değil, ikincisi bu duygu değişimi hızlılığının mantıkla açıklanır bir tarafı yok, kendini kuleden atacaksın, ölüm duygusu yaşadıktan hemen sonra adamın dudaklarına sarılacaksın…
Dizi sekiz bölümden oluşuyor, yönetmen Umur Turagay, Oyuncular : Halit Ergenç, Funda Eryiğit, Cansel Elçin, Rıza Kocaoğlu, Sedef Avcı…
Cem (Halit Ergenç), arızalı, panik atak bozukluğu olan kuruntulu , obsesif bir kişidir. Geçmişinde yaşadığı bir aşk nedeniyle aşka olan inancını yitirmiş, bu nedenle de aşk hastanesinin başhekimi konumunda aşktan muzdarip olanları tedavi etmeye başlamıştır. Tedavi yöntemi kişileri aşktan soğutmak ve uzaklaştırmaktır..
Hazal (Funda Eryiğit) Almanya’da ne iş yapıyorsa maliye ile başı derde girmiş, bu sebeple Türkiye’ye dönüş yapmış ne tesadüftür ki aşk hastanesinin sahibi olan babasının yanında çalışmak zorunda kaldığı için Cem ile yolları kesişmiştir. Cem’in A dediğine Hazal B demektedir. Cem aşkı hastalık olarak görürken Hazal şifa olarak görmektedir. (Şifa olarak görüyor ama kendisinin mevcut sağlıklı bir ilişkisi bulunmamaktadır) Ve her ikisi de hastanede birlikte çalışıyorlar, gelen hastaları da serseme döndürüyorlar…
Nerden baksan tutarsızlık. Anladığım kadarıyla dış mihraklı hikayelerden bir esinlenme olmuş. Bu tarz senaryoları izlemediğim için hangisinden etkilenilmiş olabileceğini bilemedim. Bu arada Psikiyatri hastanelerinin psikologların denetiminde aile danışma merkezlerini atlayıp böyle hayali bir kurum yaratmak bilime hakarettir. Tıpkı Zeytin Ağacı dizisinde olduğu gibi, çareyi bilim merkezlerinde değil aile dizimi merkezlerinde aramanıması gerektiği vurgulanmıştı ve diziden sonra bu merkezlerde patlama yaşanmıştı. Belki de böyle aşk hastanesi gibi sahte kuruluşlar vardır da bizim haberimiz yoktur.
Diğer bir husus filmlerde dizilerde kişilerin bütün sorunlarının kaynağı anne baba travmasına dayandırılıyor. Bu artık rahatsız ediyor beni. Ne yani hırsızın hiç mi kabahati yok, bizlerin annesi-babası dört dörtlük müydü, sırası geldi dayak yedik, sırası geldi baskı altında kaldık, sırası geldi çatıştık, karşı çıktık ama travma falan yaşamadık, sevgilerinden emindik, dizideki gibi saygısızlık da yapmadık. Zaten bütün olanaklar yeni neslin önüne seriliyor. Bir de “ öte git” denilmeyecek mi, anne babaların kendi hayatları olmayacak mı? Dizide bakıyorsun Cem’in anne takıntısı var, Hazal’ın baba takıntısı var. Bütün arızaları anne-babaya yıkmak; yani kendi hataları için başkalarını suçlamak kolaylıktır ve kişinin kendi yetersizliğidir…
Dizi ve filmlerde küfürler de tam gaz. Her biri eğitimli, kariyer sahibi olmuş kişilere bakıyorsun ağza alınmayacak küfürler saçıyorlar. Diziler ve filmlerin ateşe körükle gitmemesi gerekir. Günlük hayatta kullananlar çok olabilir fakat iyi örnek teşkil etmek gerekliliği de var. Beyaz yakalılar da bunu yapıyorsa doğru düzgün kimse ile konuşmayalım olsun bitsin. Ondan sonra insanlar tabi ki sağlıklı bir ilişki yaşayamaz. Bana küfür edenin yüzüne ben bir daha bakar mıyım!..
Evet eleştirimin başında söylediğim gibi tuz koktu, her şey çürüdü. Aşk da bunun içinde. Ancak iyi insanlar, iyi sanatçılar, iyi dizi ve filmler de var ve bir gün onlar daha çok olacaklar…
Yönetmen : Umur Turagay
Senaryo : Başar Başaran
Görüntü Yönetmeni : Yon Thomas
Müzik : Marios Takoushis
Oyuncular : Halit Ergenç, Funda Eryiğit, Rıza Kocaoğlu, Zerrin Nişancı, Seda Akman, Selçuk Borak, İdil Fırat, Ceren Benderlioğlu, Cansel Elçin, Selin Çuhadaroğlu, Ecem Çalhan
Türkiye / Romantik-Komedi-Dram / 8 Bölüm 60 Dk.