İş Başında / A Pied D’oeuvre / At Work
BİYOGRAFİK DRAMA
“İŞ BAŞINDA” Valérie Donzelli’nin Venedik’ten Senaryo Ödüllü filmi
Film, ünlü bir fotografçının radikal bir karar alarak kendisini yazarlığa adamasından sonra yaşadığı ekonomik, sosyal ve psikolojik yıkımı anlatıyor. Sefil bir hayatın insanın içini acıtan öyküsüyle film, son derece dürüst, sade, gösterişsiz ve etkileyici olma özelliklerini bünyesinde barındırıyor.
Valérie Donzelli’nin “İş Başında / A Pied D’oeuvre / At Work” adlı biyografik draması son Venedik Film Festivali’nde En İyi Senaryo Ödülü kazandı. İKSV’nin Lale Kart Film Kulübü Buluşmaları kapsamında filmi izleme fırsatını buldum. 21 Ocak 2026’da Fransa’da vizyona girecek olan bu film bizde henüz ithal edilmedi. Sefil bir hayatın insanın içini acıtan öyküsü olarak özetlenebilecek film son derece dürüst, sade, gösterişsiz ve etkileyici olma özelliklerini bünyesinde barındırıyor. Radikal bir tercihle hayatına yeni bir yön ararken sefalete sürüklenen ünlü eski bir moda fotografçısının yüreklere hitap eden öyküsünde, yılın en başarılı duygusal filmlerinden birini izledik. Salondan çıkan herkesin suratındaki mutluluk ifadesi bana “işte sinemanın büyüsü budur” dedirtti. “İş Başında” başlığını bir kenara not ediniz, Nisan ayındaki İstanbul Film Festivali’nde bu olağanüstü filmi izleme keyfinden kendinizi mahrum etmeyiniz.
YALIN, SERT, ELEŞTİREL BİR FİLM
Konusunu gerçek bir hayat hikayesinden, fotografçı ve yazar Frank Courtes’in aynı adlı otobiyografik romanından alan filmin senaryosunda Gilles Marchand ve yönetmen Valéri Donzelli’nin imzası var. Film Paul Marquet (Bastien Bouillon) adlı fotografçının zirvede olduğu bir noktada, bütün düzenini bırakarak yazarlığa adanmasını ve bunun sonuncunda yaşadığı ekonomik, sosyal ve psikolojik yıkımı anlatıyor. Kariyerinin zirvesinde olan Paul, gerek tutkusunun peşinden koşarken maddi sıkıntılar ve kişisel mücadelelere karşı karşıya kalarak başarısını bir kenara bırakır, kendisini yazarlığa adanma kararını alır. Ancak bu hamleyle birlikte mali anlamda zorluklarla, işsizlik ya da belirsizlikle karşılaşır. Valérie Donizelli yorumunda, günümüz Fransa’sında (ve daha geniş olarak batıda) sanatçıların ve serbest çalışanların yaşadığı ekonomik güvencesizliği görünür kılmayı amaçlamış. Sakin ve duru sinema diliyle, dürüst yorumuyla bunu başararak yönetmenlik kariyerinin en iyi işini çıkarabilmiş.
Film, neoliberal piyasa koşullarının yaratıcı emeği nasıl aşındırdığına dair eleştirel tonuyla ilgi çekiyor. Eleştirmenler bu nedenle filmi, güncel toplumsal rahatsızlıklar üzerine etkileyici bir film olarak yorumladılar. Yönetmenlik kariyerinin en yalın, sert ve eleştirel filmini yapan genç Fransız sanatçı, her şeyi bırakıp yazılarıyla yaşamaya çalışan, ancak başarıyı yakalayamayan eski bir fotografçının hüzünlü hikayesini anlatıyor. Valérie Donzelli özgürlüğü vaat edip onu çalan kapitalist bir toplumun serapları üzerinden kariyerinin en politik, en savunmasız filmine imza atıyor. “İş Başında”, büyük jestlerden çok küçük gerçeklere yaslanan, yaratıcılık bedelini kişisel bir öykü üzerinden gözlere seren bir film. Donzelli’nin yönetmenlik tercihi (sadeliği, yüzeyin altındaki ekonomik gerçekleri göstermek) filmi günümüzün çalışma koşulları üzerine düşündüren bir yapıt haline getiriyor. Güncelliğini kaybetmeyen bir konuyu Donzelli yalın, dürüst bir sinema diliyle, Frank Courtes’in otobiyografik romanının taşıdığı duyguyu perdeye aktarmış.
Bu minimalist anlatım tercihi, yapısal olarak daha büyük duygusal patlamalar bekleyenler için az heyecanlı, durağan, yavaş tempolu bulunabilir. Donzelli filmin “dürüstlük” üzerine kurulu olması gerektiğini, her sahnede sadelik ve yalınlık aradığını söyledi; amacı karakterlerin seçimlerini kişisel ve radikal olarak sunmak ve bu kişisel tercihinin maddi sonuçlarını saklamadan göstermek istediğini ifade etti.
Fransız sanatçı, filmin sanat ve emek arasındaki gerilime özellikle odaklandığını, yazarlığın maddi olarak sürdürülemez hale geldiğine dair gözlemlerini filmin merkezine koyduğunu belirtti. Bu açıklaması filmin toplumsal eleştiri boyutunu doğrular nitelikte. Donzelli minimal ve içe dönük anlatısıyla olayları büyük melodramatik kırılmalarla değil, daha çok günlük küçük darbelerle (küçük işler, reddedilen kitap taslakları, para sıkıntıları gibi) kurar. Tercih edilen bu tempoyla karakterin yavaş aşınmasını izleyiciye hissettirilerek, çöküş değil, yavaş yavaş erime hissi verilir.
Ayda 3 bin ile 8 bin euro arasında kazanırken, her şeyden vazgeçip yazar olmaya karar veren 42 yaşındaki Paul Marquet’nin yazdığı 3 roman satmaz. Editörü ve yayınevinin sahibi Alice’ten (Virginie Ledoyen) 4. kitabı için aldığı avansı geri ödeyemez. Çünkü kendisine yeni bir kitap için şans tanınmayacağı söylenmiştir. Fotograf makinelerini yok pahasına satmasına rağmen birikimi tükenince iş aramaya koyulur; başvurularının tümünden red cevabı alır. Daha önce hiç karşılaşmadığı yoksullukla yüzleşen, kirasını ödeyemeyen Paul bir yakınının evinin bodrum katına yerleşir. İlk işini şantiyede boğaz tokluğuna çalışarak bulur. İşsizlik sigortası 300 euro’nun dışında, 20 euroya ölesiye çalıştığı işlerle hayatını sürdürmeye çalışır. Paul’un aile hayatı da içler acısıdır. Karısı onu terkedip 2 çocuğunu da yanına alıp Montreal’e gider. Kızkardeşi onu para kazanamadığı için aşağılar. Babasının arabasıyla kaçak taksi şöforlüğü yapar. Ağır işlerde çalışınca sırtına ağrılar girer. Sefalet içindeki hayatı onu depresyona sürükler.
20 Euro’ya kiraladığı çaresiz bir işçiyi eziyet ettirircesine emirler yağdırarak çalıştıran burjuvaları izlerken ben insanlığımdan utandım. Paul zoom aracılığıyla görüştüğü oğlunun prestijli bir şirkette iş bulduğunu, kızının da yeni hayatında mutlu olduğunu öğrenir. Karısı ise moral bozucu söylemini sürdürür. Yoksulluğu göze alarak özgürlüğünü seçen Paul, tuttuğu günlüğü kitap taslağı haline getirerek Alice’e verir. Yazdığı metin beğeni kazanınca yayınlanır; ancak aldığı avansı iade edemediği için kendisine bir ücret ödenmez. Kaydolduğu iş bulma uygulamasından gelen işleri alarak hayatını sürdürür. Epizodik yapısıyla film, kahramanının çeşitli geçici işlere, küçük karşılaşmalara ve yazma mücadelelerine takılan bir dizi kesit sunar. Film, sanat üretiminin romantik imgesini aşındırıp arka plandaki küçük görünür emek biçimlerini gösterir. Donzelli Paul’un özgürlük arayışını, özgürlüğün maddi ve psikolojik maliyetiyle birlikte gösterir.
YÜREKLERE HİTAP EDEN BİYOGRAFİ
Film radikal bir tercih üzerinden özgürlük, yeni kimlik, yaratıcık tutkusu ve toplumsal konum değişikliği gibi temaların hakkını veriyor. Donzelli’nin açıklamalarına göre filmde, yazarlığa adanma, konforlu yaşamı terk etme, yazma eylemiyle gelen riskler gibi unsurları içeren, dürüst ve öznel bir bakış açısıyla tematik vurgular ele alınmış. Sanat yaklaşımıyla ve toplumun beklentileriyle ilgili sorgulamalarıyla film, görece sıradışı bir konuya ışık tutuyor : Başarılı bir kariyeri bırakıp “gerçek tutkuyla” yaşama geçme fikri. Bu film yönetmenin önce yaptıklarından farklı olarak daha az dramatik, melodrama kaçıp belki daha sessiz, içsel bir karakter politikası izliyor. Film sinema sanatında yaratıcı kimlik, özgürlüğün bedeli, başarıyla anlatılan gerilim gibi temalara da eğiliyor. Senaryo filmin başkahramanı Paul’ü içe dönük, kararlı ama giderek kırılgan bir figür olarak ele alıyor. Senarist ikilisi uyarlamalarında, otobiyografik “kişisel anı” dokusunu korurken, sinematografik olarak günlük hayatın ayrıntılarına odaklanmayı tercih etmiş.
Dominik Moll’un fetiş senaryo yazarı olan Gilles Marchand (62) aynı zamanda yönetmen ve oyuncu. Moll’un 6 César Ödüllü polisiye draması “La Nuit Du 12” ile Marchand’ın bir César Ödülü var. Moll’un bu yıl Cannes’da büyük beğeni kazanan Sarı Yelekliler polisiyesi “137 No.lu Dosya”nın senaryosu Marchand’ın elinden çıkma idi. Donzelli filmini şöyle tarif ediyor : “İş Başında”, rahat hayatını geride bırakıp kendini yazmaya adayan ve sonunda güvencesizliğe sürüklenen bir adamın portresi. Bu radikal ve son derece kişisel tecih beni derinden etkiledi. Yolculuğun dürüstlüğüne, sadeliğine ve disiplinine sadık kalmak istedim. Gilles Marchand ile birlikte dik, nazik ve kararlı bir karakter yazdık. Bastien Boullon, sessiz gücü ve mütevazi duruşuyla hemen akla gelen ilk isim oldu. Bu film, sessiz, gösterişsiz ama durdurulamaz bir tutkuyla, ne olursa olsun yaratma ihtiyacıyla yönlendirilen bir hayata verdiğimiz değeri sorguluyor.”
Arnaud Desplechin’in 2 önemli filmi “Roubaix, Une Lumiere” ve “Les Fantomes D’İsmael”in görüntü yönetmeni İrina Lubtchansky bu filmde genellikle gösterişten kaçan bir estetikle, doğal ışık ve sade kompozisyonu tercih etmiş. Fransız piyanist, müzik hocası ve bestekar Jean-Michel Bernard, Fransız şarkıcıların hit parçalarını da içine alan müzik partisyonu hikayenin sıradanlığını ve bazen boğuculuğunu destekliyor. 1985 doğumlu sinema ve TV oyuncusu, tiyatro yönetmeni Bastien Bouillon müthiş performansıyla filmin yükünü omuzlarında taşıyor. 2 César Ödüllü “Le Compte de Monte-Cristo”, Dominik Moll’un 6 César Ödüllü polisiye gerilimi “La Nuit Du 12”dan tanıdığımız Bouillon, içe dönük, kararlı, kırılgan Paul rolünde, yüz ve beden performansıyla övgüyü hak ediyor. Yan karakterlerde Paul’un kararını anlamaya çalışan editör rolünde Virginie Ledoyen, deneyimli André Marcon ve Claude Perron var.
Yönetmen Valéria Donzelli ile bitirecek olursak, 1973’te ressam-heykeltraş Dante Donzelli’nin torunu olarak doğdu, 18 yaşında mimarlık okumak için gittiği Paris’te oyuncu Jérémie Elkaim’in teşvikiyle sinemaya yöneldi. 130’un üzerinde filmde oynadı. İlk uzun metrajlı yönetmenlik denemesi “Kalplerin Kraliçesi / La Reine des Pommes”un senaryosunu yazıp, oyuncu kadrosunda yer aldı. Yönettiği 9 filmin en ünlüsü, senaryosunu Audrey Diwan ile birlikte yazdığı “Narsistle Aşk / L’amour et les Forets” 2024 En İyi Senaryo César Ödülü’nü kazandı
Yönetmen : Valérie Donzelli
Senaryo : V. Donzelli, Gilles Marchand
Görüntü Yönetmeni : İrina Lubtchansky
Kurgu : Pauline Gaillard
Müzik : Jean-Michel Bernard
Oyuncular : Bastien Brouillon, Virginie Ledoyen, André Marcon, Marie Riviere, Claude Perron, Mike Bujoli
Fransa / Biyografi-Dram / 92 Dk.








