Bir Salyangozun Anıları /  Memoir of a Snail

Yaşamla kurduğumuz bağlar üzerine

İnsanın içine dokunan, mantığına işlenen bir dolu önerisi var “Bir Salyangozun Anıları” filminin. Yıllar sonra özel gösterimlerle yeniden gösterilecek, yeni okumaları yapılacak bir yapım. Henüz izlemediyseniz, mutlaka izleyin derim.

OrtaKoltuk Puanı:

 

Yaşamda salyangoz gibi yol almalıyız. Asla geriye değil sürekli ileriye doğru gitmeliyiz, arkamızda parlak izler bırakarak. Bu yılki animasyon film Oscar adayları arasında bulunan “Bir Salyangozun Anıları”nın temel önerisi böyle. Buna benzer insanın içine dokunan, mantığına işlenen bir dolu önerisi var filmin. Çocuklarımızla paylaşmak isteyebileceğimiz öneriler hatta bazıları da. Ama dikkatli olmak gerek, bu film animasyon diye çocuklarla izlenmemeli, yetişkin filmi çünkü, ben artı kaç verirdim düşünmeliyim ama “Değerlendirme ve Sınıflandırma Kurulu” +18 demiş. Bu uyarıyı yaptıktan sonra gelelim filmin güzelliğine…

İzledikten sonra epey etkisinde kalınan, bu yılki diğer aday animasyon filmlerden “Vahşi Robot” gibi, “Bir Salyangozun Anıları” da yaşamla kurduğumuz bağlar üzerine kafa yoruyor. Kan bağıyla sahip olduğumuz ve özellikle de kanımızdan olmadan seçtiğimiz bağlarla kurduğumuz aile kavramı üzerine. Kendimizle kurduğumuz bağ da var sonra. Nesnelerle, evimizle, ev dediğimiz yer ile. Canlı cansız gördüğü her salyangoza, salyangozlu şeye sahip olmak isteyen, yaşantısını bu değişik istifçilik odağında, kafesinde demek daha da doğru olabilir, yürüten Grace’in öyküsünü, kavanozundan çıkarıp salıverdiği salyangozu Slyvia’ya anlattığı parça parça anılarla izliyoruz filmin büyük bölümü boyunca.

İkiz kardeşi Gilbert ile kendisini doğururken ölen annesiyle salyangoz arasında dokuduğu metaforik ilinti onun yaşamı karşılamasını biçimlemiştir. Kötürüm, alkolik ama sevgi dolu, neşe de verebilen babasının da ölümü sonrası, farklı aileye verilen kardeşinden de ayrılınca öykümüz daha da trajik, travmatik ilerler. Kasvetli bir atmosferi var gibi görünse de kara mizah, bazen komik anlarıyla, gerçek yaşamda da tüm sertliğiyle var olan gerçeklerin saf bir içtenlikli aktarımıyla ışıltılı bir film. Üstelik Pinky var, yaşlı ama yaşam enerjisi dolu bir dost Grace’e, aile. Yapayalnız, yatağa bağımlı ya da hasta insanların elini tutmayı kendine iş edinmiş biri Pinky… Salt bu karakterin ışıltısı bile yeter içimizi ısıtmaya. Kendimize belki birazcık acıyabiliriz ama yaşamı gelişine karşılamak asıl işimiz. Ne kadar kötü ya da sorunlu ya da bilinçsiz olsalar da insanların tutulacak iyi bir tarafı olabilir. Japon düşüncesi Kintsugi, kırılan bir nesneyi eskisinden çok daha güzel ve var olma nedenine göre tam işler hale getirmeyi önerir. Kırıldığımızda kayba uğramayız, yeni bir varoluşa ışığı geçiren çatlaklarımızdır.

Filmimizin çoğu acılı (sevdiklerini yitirmek, yas, ihanet, zorbalık görmek, kendi elimizle çevremize yalnızlık kafesi örmek gibi kederli), kimi de sevimliye kaçan hoşgörü dolu tematik okları nasıl tam kalbimizin orta yerine saplanan bir seyirlikse, görsel ayrıntıları da tam gözlerimize şenlik. Film boyunca karakterlerin okuduğu kitaplara, yazarlara dikkat etme çabamızın yetersizliği ise oldukça eğlencelik. Öyle çok kitap okunuyor ki filmde. Tennessee Williams, Steinbeck, Kafka, Slyvia Plath… Kimler yok ki? Aslında filmin tüm karelerinde görünen kitapları listeleyip “Bir Salyangozun Anıları Kitap Kulübü” diye bir okuma grubu kurulsa yeridir, kurulabilir.

Usta bir auteur yönetmen olan Adam Elliot’un, çok sevdiği kil animasyon tekniği ile elinden çıkan bu “el yapımı stop-motion” film, oyuncularını daha doğrusu seslendirenlerini dinleyerek, ayrı bir hoşluk deneyimlemek için bile izlenebilir, “Succession”un medya patronunun hırslı kızı Shiv’i (Sarah Snook) sinik, özgüvensiz, uyumsuz ama zarif Grace Pudel’de cuk oturmuş konuşurken, 2022’nin bol Oscarlı filmi “The Power of the Dog” ile yardımcı erkek oyuncuda dikkat çeken Kodi Smit-McPhee de elimizde olsa kendisine evimizi açacağımız denli karakter sahibi Gilbert Pudel’e sesini veriyor.

En koca sürpriz ise, Nick Cave. Pinky’nin kocası Postacı Bill Clark olarak yer aldığı kısacık bölümüyle kulaklarımızın pasını siliveriyor Cave. Zaten şiir sanatına yakın düşen şarkılar yazan Cave’in, bir aşk mektubuna yazılmış bir şiiri de seslendirdiği bu sahne, filmden “shorts” olarak alınarak yıllarca gözden göze dolaşmaya aday.

“Bir Salyangozun Anıları” yıllar sonra özel gösterimlerle yeniden gösterilecek, yeni okumaları yapılacak bir film. Bakalım Oscar buna ne diyecek? Öneri : Oscar 2003’te Harvie Krumpet ile en iyi kısa animasyon film ödülünü kazanan Adam Elliot’ın 2009 yapımı yine kil teknik stop-motion filmi “Mary and Max” de çok sevilir.

Yönetmen / Senaryo : Adam Elliot

Görüntü Yönetmeni : Gerald Thompson

Kurgu : Bill Murphy

Müzik : Elena Kats-Chernin

Dublaj Oyuncuları : Jacki Weaver, Sarah Snook, Eric Bana, Magda Szubanski, Dominique Pinon, Paul Gapsis, Nick Cave, Adam Elliot

Avustralya / Animasyon-Aile-Dram / 94 Dk.

1 YORUM

  1. “Yaşamda salyangoz gibi yol almalıyız. Asla geriye değil sürekli ileriye doğru gitmeliyiz, arkamızda parlak izler bırakarak.” Alınacak ne çok ders var her yerden, her şeyden. Parlak izler iyilikli, üretici, estetik yaşam izleri. “Yaşamı gelişine karşılamak asıl işimiz.” Ne güzel mesajlarla dolu. “Bir Salyangozun Anıları Kitap Kulübü” fikri de harika. “Filmden ‘shorts’ olarak alınarak yıllarca gözden göze dolaşmaya aday” ne kadar zarif bir çok paylaşılan video anlatımı. Elinize, yüreğinize sağlık. 💐👏

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz