Jay Kelly
HAYATIM FİLM
Sinema yıldız Jay Kelly film setlerinde hayatını geçirirken bir bakıyor ki hayatı kaçırmış. Filmin bundan sonrası yaşama felsefi bir bakış ve sorgulama sunuyor. Varlık-hiçlik varoluş ikilemiyle izleyiciyi baş başa bırakıyor. Daha basit bir deyimle sıradan bir yaşamı tercih edip ailemiz ve sevdiklerimize zaman ayırıp düz bir hayat mı, yoksa varlığımıza anlam katan sanata kanat çırpıp gökyüzünde uçmak mı? Gökyüzünde yüksektesin ama yalnızsın, yeryüzünde sevdiklerinle birliktesin ama alçaktasın… Yok mu bir orta yer!
Hayatı film setlerinde geçen birçok yönetmen ve oyuncu buna benzer sorgulamalarını yaparak otobiyografik filmlerini çektiler. Şu an aklıma gelen İtalyan yönetmen Federico Fellini‘nin “Sekiz Buçuk” filmidir. O da başka bir sorgulamanın peşindeydi. Tabii peşine düşülen şey otomatik olarak geçmişiyle yüzleşmeyi beraberinde getiriyor.
Bu bir otobiyografik film değil ama birçok ünlü sanatçının otobiyografisi olacak türden. Eminim ki film yıldızları kendilerinden çok parçalar bulacaktır Jay Kelly’de…
“Barbie” filminin senaristlerinden biri olan ve “Marriage Story” filminin yönetmeni Noah Baumbach bu kez kendi sektöründen ünlü bir oyuncu Jay Kelly’i (George Clooney) beyazperdeye taşıyor. Yönetmenin ünlü oyuncularla çektiği başka filmler de var ama yakın zamanda bu iki filmi de izlediğim için aklımda kaldı. Yönetmen yaptığı bir söyleşide Stanley Kubrick‘in Docteur Folamour filminin “absürtlüğü ve ortaya tehdidin gerçekliği” nedeniyle kendisi için önemli bir ilham kaynağı olduğunu belirtiyor…
Filmin yardımcı oyuncusu ise Kelly’nin ağzının içine bakan, yanından ayrılmayan Ron’dur. (Adam Sandler) İkilinin çok uzun yıllar birlikte çalışmalarına rağmen aralarında hala bir dostluk ilişkisinin olmaması dikkat çekici unsurlardan biri…
BİR GÜN ELBET HERKES SON FİLMİNDE ÇALIŞACAK IŞIKLAR SÖNECEK
Büyük bir platoda film çekimiyle açılıyor sahne. Sahneye sis dağıtan bir çalışan “Bir gün elbet herkes son filminde çalışacak ışıklar sönecek ve işimiz bitecek” diyor. Bu söz yalnızca aktörler için değil herkes için söylenmiş bir sözdür. Anlamı şudur; ölüm var, yaşam ile ölüm arasında ne yapacaksınız iyi karar verin. Film seti aslında tam bir hayat sahnesi, gri alandır. Set çalışanları köpeğin bile kendilerinden çok kazandığını söylerken Jay bir yandan telefonla kızıyla konuşuyor bir yandan çalışanlara talimat yağdırıyor. Egosu tavanda kahve getiren kıza Tanrı gibi davranıyor. Ve sahne çekilmeye başlıyor. Bu, ölüm sahnesidir. Jay can çekişirken “Bir bakıma çoktan öldüm, şanslıyım vaktim daha hayattayken doldu, sonum gelmeden sonumu gördüm, ölümün acayip yanı bu işte, olduğunu sandığın kişi gerçek değil.” Tam da filmin ana fikri bu. Jay rolüyle bütünleşip bir bakıma kendini oynuyor. Gerçek ile hikaye iç içe geçiyor…
Jay otuz beş yılını setlerde geçirmiş çok iyi bir oyuncudur. İyi oyunculuk ona şan, şöhret getirirken egosu yükseliyor ve gerçek hayattan kopuyor. Kimliği ve rolü birbirine karıştırıyor. İki kızı olmasına rağmen onlarla yeterince ilgilenmiyor. Kızlar bir şekilde büyümüş ama büyüdüklerini görmemiş. Çektiği filmlerde çok sevecen baba rolü yaparken gerçek hayatta o sevecenliği kızlarına gösterememiş, kızlar o sahneleri seyrederken gözyaşlarına boğulmuşlar ama Jay’in haberi bile olmamış…Zaman geçtikten sonra kızlarına yakınlaşmak istese de kızlar ondan çoktan uzaklaşmıştır artık. Jay giderek yalnızlaşır, pişmanlık kaplar içini ve bir anda her şeyden; kendini meşhur eden film setlerinden, ödüllerden uzaklaşmak ister…Ani bir kararla küçük kızı Daisy’nin peşinden alışkın olmadığı 2. sınıf ekonomi vagonuna binerek Paris’e gider; sadık menajeri de onun peşinden ayrılmaz…
Bu yolculuk esnasında ayakları yere basar, kopuk olduğu halkın yaşam biçimini görür ve ne kadar çok şeye yabancı olduğunu fark eder. Asıl sorgulaması da bundan sonra başlayacaktır. Geçmişiyle yüzleşir, geçmişte insani değerleri hiçe sayıp arkadaşının rolünü kapması da vicdani hesaplaşmasına yol açar..
Etkilendiğim sahneleri burada belirtmek isterim. Film çekimleri bitip sanatçı kaprislerini gösterdikten sonra kargaşadan çıkıp kapıyı kapattığında Jay’in ne kadar yalnız olduğunu hissettirdiği bölüm vurucu bir sahneydi…
İtalya Toskana’da rüzgarın usulca sarı çalılıkları sallandırdığı kırsal alanda Jay’in ekibiyle birlikte yürüme sahnesini de insana tatlı duygular verdi… En vurucu bölümlerden biri de karanlık ormanın içinde Jay’in koşması yalnızlığın en güzel metaforlarından biriydi… Son ödül aldığı sahnede etkileyiciydi, pişmanlıklarını bir nebze olsun dindiren, evet sanat buna değerdi dedirten bir sahneydi…
Babalık üzerine mizahi bir ağıt olan filmde Jay’in babası ile olan ilişkisi de teğet geçilmiyor. Babası oğlunun başarılarını görmüyor, onu hiçe sayıyor. Bencil baba oğlunun ödül töreninine bile katılmadan geldiği gibi geri dönüyor… Özetle şöhretin bedeli ağır olmuştur. Hayat bu bedeli ödeyerek geçmiştir…
İyi seyirler…
Yönetmen : Noah Baumbach
Senaryo : Noah Baumbach, Emily Mortimer
Görüntü Yönetmeni : Linus Sandgren
Kurgu : Valerio Bonelli, Rachel Durance
Müzik : Nicholas Britell
Oyuncular : George Clooney, Adam Sandler, Laura Dern, Billy Crudup, Riley Keough, Greta Gerwig, Patrick Wilson, Emily Mortimer, Isla Fisher, Stacy Keach, Jim Broadbent
ABD / Dram-Komedi / 132 Dk.











