Klasik tragedyanın çağcıl uyarlaması
“Antigone”
“Mon coeur me dit…/ Yüreğim bana der…”
Kanada sinemasının yükselen yıldızlarından,1973 doğumlu yönetmen, görüntü yönetmeni ve yapımcı Sophie Deraspe, gerçeklikle kurgunun sınırlarını sürekli olarak sorgulamasıyla, önde gelen sanatçılarından olduğu Yeni Quebec sinemasında özel bir yer edinmiştir.
2019 Toronto En İyi Kanada Filmi, 2020 Kanada Sinema En İyi Kadın Oyuncu (N. Ricci), En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu (N. Belkhiria), En İyi Film, En İyi Kurgu, En İyi Uyarlama Senaryo ödüllerini toplamış olan altıncı uzun metrajı “Antigone”, Sofokles’in insan eliyle konulan yasalar ile “doğru” bildiklerimiz arasındaki gerilimi sorguladığı tragedyasını, yargı sistemini kıyasıya eleştiren bir tonlamayla günümüz Montreal’ine taşır.
Filme ait izlenimlerime geçmeden önce, antik Yunan mitolojisinde Atreusoğullarının soylar boyu süregelen lânetinin kurbanlarından Antigone’nin trajik öyküsünü bir kez daha hatırlayalım derim.
Antik söylenceden esinlenerek, bireysel özgürlüğe inanan kahramanının inançları ile yasaların çatışması sonucu devlet otoritesine başkaldırışını ele alan tragedyasında, Sofokles, bilmeden öz babasını öldürerek öz annesi İocaste ile evlenip Thebai’ye kral olan Oidipus’un ensest ürünü dört çocuğunun en küçüğü olan Antigone’nin öyküsünü anlatır. Ensest ortaya çıktığında İocaste kendini asmış, gözlerini oyan Oidipus oğulları Eteokles ile Polineikes tarafından Thebai’den kovulmuş, yollarda dilenen kör babasını terk etmeyen Antigone, ona rehberlik ederek Kolonos’ta ölene dek Oidipus’a eşlik etmiştir. Babasının ölümünden sonra Thebai’ye dönen Antigone, Eteokles ile Polineikes’in iktidar kavgasında birbirlerini öldürdüklerini ve dayıları Kreon’un Thebai kralı olduğunu öğrenir. Eteokles için görkemli bir cenaze töreni yapılmasını emreden Kreon yabancılardan bir ordu kurarak kenti kuşatmış olan Polineikes’i, ruhunun sonsuza dek azap çekmesi için mezarsız bırakmaya karar vererek gömülmesini yasaklar. Ölüleri gömmenin kutsal bir görev olduğuna inanan Antigone bir gece yarısı Polineikes’in bedeninin üzerini toprakla örter.
Olayı öğrenen Kreon genç kızı diri diri bir mezara gömülmeye mahkûm edince Antigone kendini asar. Ölümünden sonra nişanlısı olan Kreon’un oğlu Hemon intihar eder, Kreon’un karısı da oğlunun acısına dayanamayarak kendini öldürür.
XX. yüzyılın büyük tiyatro yazarlarından Jean Anouilh dünya edebiyatının bu ilk direniş öyküsünü, ilk kez 1944’de Alman işgalindeki Paris’te sahnelenen, alt metin olarak II. Dünya Savaşı sırasında işbirlikçileri ve direnişçileri simgeleyen oyununda yeniden ele alır. Özgün tragedyadan yola çıkarak yazdığı “Antigone” aynı öyküyü anlatsa da, uyarlamadan çok, iktidar sahiplerinin nasıl müthiş pis bir iş yaptıklarını ve oynadıkları ürkünç rolleri bizzat kendilerinin tercih ettiklerini ortaya koyan çok etkileyici bir eleştirel bir metindir. Finaldeki hesaplaşmada statükoyu koruma adına olayı örtbas etmeye bile hazır olan düzenin simgesi Kreon ile, isyanın ve direnişin sesi Antigone karşı karşıya gelirler. Düşünce özgürlüğünün iktidarın dayattığı kurallara uyma zorunluğuna karşı mücadelesi, ne yazıktır ki gücün karşısında ve haklının yenilgisiyle sonuçlanır.
Sophie Deraspe’nin her iki metinden de özgürce esinlenen müthiş başarılı uyarlaması, mitolojik öyküye yeni bir çeşitleme yapmaktan uzak durur. Tam tersine öykünün her çağda aynen devam ettiğini, günümüz şartlarında sorunlar, amaçlar ya da kahramanlar farklı bile olsa, aynı iyi niyetlerin aynı çıkarcılıklarla karşı karşıya geldiklerini, yüreklerin ve ölülerin seslerinin kanunlar tarafından aynı şiddetle susturulmaya çalıştığını söyler.
Cezayir’in bağımsızlığa kavuşmasından sonra, ülkenin kuzeyindeki Kabiliye’de, özerklik ve ana dillerinin resmen kabulü talepleri yüzünden Berberî azınlıkla Cezayir yönetimi arasında, kimi zaman aşırı şiddete dönüşerek ölümle sonuçlanan çatışmalar çıkmıştır. Deraspe’ın Antigone’u (Nahéma Ricci), 13 yıl önce Kabiliye’den günümüz Montreal’ine iltica eden bir ailenin 16 yaşındaki liseli kızıdır. Okulda ailesinin hikâyesini anlattığı olağanüstü sunum sahnesinde Antigone, Kanada’ya taşınmaya hazırlandıkları gün annesiyle babasının cesetlerinin evlerinin önüne bırakıldığını ve büyük anneleri Mene’nın (Rachida Oussaada) Montreal’e dört torunuyla sığınmacı olarak ulaşabildiğini anlatır.
Yıllar sonra aile Kanada toplumuyla tam olarak bütünleşemese de, yaşam tarzına epey uyum sağlamıştır. Büyük ağabey Eteokles (Hakim Brahimi) mahalli ligde oynayan başarılı bir futbolcudur, yörenin çetesi Habibilere katılan Polineikes (Rawad El-Zein) küçük suçlar işlemiş ama büyük belalara bulaşmamıştır. Abla İsmene (Nour Belkhiria) bir kuaför salonunda çalışmaktadır. Ona âşık sınıf arkadaşı Hemon ile sımsıcak bir yakınlığı sürdüren sınıf birincisi Antigone ise burs kazanmış başarılı bir öğrencidir.
Onların yabancılığını kanıksamış olan Kanadalılar, haritada yerini bile gösteremeyecekleri bir yerden gelen, anlamadıkları bir dili konuşan bu aile fertlerinin garip isimlerini de doğal karşılamaktadırlar.
Trajedi bir anda patlak verir. İki ağabey ve arkadaşları polisle pek de önemli olmayan bir takışmaya girerler. Polisin biri gereksiz yere silahını ateşler. Eteokles vurulur, abisini vuran polise saldıran Polineikes tutuklanır. Eteokles ölmüş, oturma hakları olan ancak ne Fransızca ne de İngilizce konuşmayan Mene, karmakarışık prosedürün altından kalkamayacağı için vatandaşlığa geçememiş olan ailenin 18 yaşına gelmiş oğlu Polineikes, polise saldırmak suçundan sınır dışı edilmek üzere hapsedilmiştir. Herkes, polise saldırmanın büyük bir suç olduğunda hemfikirdir de polisin, çocuğun ağabeyini öldürmüş olması kimsenin umurunda değildir.
Güçlü, boyun eğmez ve kararlı Antigone, ailesini savunmasını söyleyen yüreğinin sesini dinleyerek, reşit olmadığı için başının aşırı derecede belaya girmeyeceğini de hesaba katarak Polineikes’i kendi yöntemleriyle kurtarmaya karar verir. Zırhını kuşanan bir savaşçı gibi önce saçlarını İsmene’ye kısacık kestirir, peşinden kollarına Habibi çetesinin dövmelerini yaptırır. Oğlunu ve gelinini Kabil cehenneminde yitirmiş olan Mene, önceleri itiraz etse de sonunda ona yardım etmeye karar verir. Polineikes’e yemek götürmek bahanesiyle kafasına bir peruk geçirmiş olan kız torununun eşliğinde tutukevine giren Mene bir süre sonra dışarıya, alelacele kız kardeşiyle kıyafet değiştirerek kafasına o peruğu geçirmiş olan erkek torunuyla çıkar. Durum ortaya çıktığında, suçunu kabullenen Antigone için, hazırlıklı da olsa sürprizlerle dolu bir süreç başlar…
Sophie Deraspe’ın metinde yaptığı önemli değişikliklerden biri Kreon karakterini Christian (Paul Doucet) olarak pasifleştirmek olmuştur. Christian, artık tüm tebaasının yaşam ve ölüm kararı iki dudağının arasında olan Kreon değildir. Tam tersine kendi siyasal durumunu korumak için taviz vermek zorunda olan ancak arada, sadece oğlunun hatırı için değil, sempati duyduğu için de Antigone’ye destek olmaya çalışan bir politikacıdır. Sevginin ve dayanışmanın adına kendi adaletini gerçekleştirmeye çalışan Antigone’nin karşısında bu kez Kreon’dan da güçlü bir rakip vardır: tüm karmaşası ve ruhsuzluğuyla kanunların oluşturduğu sistem.
Bu sistemin karşısında, klasik metinlerde epey ikincil bir karakter olan Hemon (Antoine DesRochers) hem sevdiği kıza sonsuz destek vererek, hem de kitleleri yönlendiren bir eylemci olarak öne çıkar. Kitleler demişken Deraspe, anlatısında çok zeki bir viraj alarak antik tragedyanın olmazsa olmazı olan koronun görevini sosyal medyaya yükler. İnsanlığın yeni sesi olan bu çağcıl koro ağıtsal çok sesliliğini bir yana bırakarak, dansla, raple grafiti ve fotomontajla Antigone’yi önce çarpıtıp yok eder, ardından da bireysel özgürlüğün simgesi olarak en tepeye çıkarır. Antigone, insanların koyduğu kanunları ve yasakları aşarak tüm bir kuşağın devrimci kahramanına dönüştükçe yetkililer astırılacak bir isyanın simgesi olarak gördükleri bu kişiyi baskılamak için “vatandaşlık vermeme” tehdidine kadar giderler.
Deraspe, dünyada mültecilere en çok yakınlık gösteren ülkelerden biri olan adı geçen Kanada’nın bu bağlamdaki ikiyüzlülüğünü de eleştirir. Kabul ettirildikleri için minnet, teşekkür, hatta verdikleri rahatsızlık için özür bekledikleri göçmenleri ötekileştiren, zorlu maddi şartlarda ruhsuz banliyölerde yaşamaya mahkum eden, vermedikleri imkânlar yüzünden doğru yoldan çıktıklarında kınayan “beyaz” toplumun, bu feleğin sillesini zaten yemiş olan insanlara insafsız ve adaletsiz davranışından utanç duymasını bekler.
Filmini yazıp yöneten, Görüntü Yönetmenliğini üstlenen, kurgusunu da Geoffrey Boulangé ile birlikte yapan Sophie Deraspe, anlatısını baştan sona olağanüstü sahnelerden oluşturur. Yukarıda söz ettiğim sunum, Antigone ile Hamon’un seviştikleri sahneye edepli ve zarif yaklaşımı, gözleri başka bir dünyayı gören antik tragedya kâhinleri gibi kör psikiyatrla seans gibi bölümleri bir kez izlemiş olanın unutması mümkün olmayan sahneler.
Ödül alan ya da almayanlar arasında ayırım yapmadan tüm oyunculukların kusursuz olduğunu belirtmek isterim. Özellikle Antigone’un sadece yaşadıklarını değil, tüm hissettiklerini bir bakışla, bir gülümsemeyle yansıtan Nahéma Ricci olağanüstü. Nour Belkhiria tüm bu karmaşa içinde, normal bir yaşam özlemek dışında hiçbir beklentisi olmayan İsmene olarak çok başarılı. Sadece kendi dilinde konuşsa da her dediğini içimiz acıyarak duyumsadığımız Rachida Oussaada da müthiş.
Sonuç olarak binlerce yıl ötesinden günümüze çağcıl tonlamalarla ulaşan bir öyküyü, çok başarılı bir sinema diliyle aktaran gerçek bir başyapıt. Kanımca başladığından bu yana Film Festivalinde izlediğim filmlerin en iyilerinden biri, belki de en iyisi. 12 Aralık Cumartesi 21.00’e kadar filmonline.iksv.org sitesinde izlenebilir. Sakın kaçırmayın.
Yönetmen / Senaryo / Görüntü Yönetmeni : Sophie Deraspe
Kurgu : Geoffrey Boulangé, Sophie Deraspe
Müzik : Jad Orphée Chami, Jean Massicotte
Oyuncular : Nahéma Ricci, Rachida Oussaada, Nour Belkhiria, Rawad El-Zein, Hakim Brahimi, Paul Doucet, Antoine DesRochers, Benoît Gouin, Jean-Sébastien Courchesne, Lise Castonguay, Sebastien Beaulac
Kanada-Québec / Suç-Dram / 109 Dk.
Film çok iyi ama onun çok iyi olduğunu anlamak için Erdoğan Mitrani’nin yorumu çok daha iyi ????❤️ Tşkler, bütün bağlantıları kurup filmi duyguyla izledikten sınra bilgi ve akılla yol gösterdiğiniz için, ne zamandır bir filme ilk kez tam not verdiniz; beni de final sahnesi çarptı, bir de Nahema Ricci’nin oyunculuğu