Bridget Jones Onun İçin Çıldırıyor / Bridget Jones : Mad About the Boy

İki çocuklu dul Bridget

Kim kimin için çıldırıyor? Hayır bu bir aşk filmi de değil, seks filmi de. Olsa olsa anılar ve yaşamın devam ettiği söz konusu olan.

OrtaKoltuk Puanı:

 

Bridget Jones filmlerini sever misiniz? Ben çok fanatiği değilim ama hava soğuk ve gri. Gündem daha da kopkoyu. Tatlı bir romantik komedi kafa dağıtır. Bridget Jones’un çekilen ilk filmi değil bu, yaşam koşullarının getirdiği türlü zorluklardan sempatikliği, doğallığı, kendine has şapşallığıyla çıkan Bridge özellikle kadınların sevdiği bir tip.

İki çocuklu dul kadın

Geçmiş geçmişte kalsın. Bu filmde neler oluyor? İki çocuklu dul bir kadın olarak Bridget, hayatı devam ettirmeye çalışıyor! (Tıpkı annem gibi… İyi ki filmi seyrederken aklıma gelmedi, hüzünlenirdim, hepten.) Kocası insan haklarına duyarlı bir avukat olarak Sudan’a yardım götürmüşken konvoya yapılan bir suikast sonucu hayatını kaybetmiş. Küçük kızı ve ondan biraz büyük oğlu ilkokula giden bir yalnız anne olarak çocuklarıyla ilgilenmek için işini de bırakmış, kendini de bırakmış, sürükleniyor. Bu Türkiye’de bir kadının başına gelmiş olsa, ona hayırlı bir kısmet bulup evlendirmeye çalışırdı etrafı. Dul ve çocuklu kadın zordur. Yardım değil, tasallut eden çok olur. Ama İngiltere’de olunca işler farklı. Herkes onu tekrar hayata döndürebilmek için koca değil sevgili ayarlamaya çalışıyor! Sevgili dediğin de artık sosyal ortamlarda değil, dijital ortamlarda bulunuyor malum. Bir arkadaşı onu tinder’a kaydediveriyor. Üstelik de seks yapmak isteyen bir dul kadın olarak! Bir başkası çocuklarını okula pijamayla getirmesini eleştiriyor, bir başkası biraz dışarı çıkması için çocuklara bakıcı buluyor.

Genç sevgili

Kahramanımız aile, eş, dost, sosyal çevrenin baskısıyla işine geri dönüyor, bir tv kanalında, program yapımcısı! Üstelik çok da başarılı, koca öldü diye iş bırakılır mı? Hayat devam edecek. Çocuklara bulunan bakıcı genç kızı, kendisinden daha başarılı, genç ve güzel diye kıskanmaya devam ederken çıkan kısmetlere de gözü gönlü kapalı. Ama oğlu yaşında bir delikanlının yakışıklılığı ve ilgisine kayıtsız kalamıyor! Leo Woodall, 96 doğumlu, üstelik baby face!

Filmde önemli konulara değinilmesi güzel. Özellikle kadınlara hayatı dar eden yerleşik tabulara. Dul kadın, çocuklu kadın, orta yaşın üzerindeki kadın. Batı toplumu en azından bu durumdaki kadınların cinsel yaşamlarının devamı konusunda anlayışlı ve hatta teşvik edici, hatta hatta ısrarcıdır! İstemem deseniz de gerekli derler. Cinsellik batıda erkeğe mahsus bir zevk ise, kadının görevi üreme değil, onun ki de ihtiyaç kabul ediliyor. Ancak yine de kadının genç, erkeğin daha yaşlı olması formülü orada da geçerli. Hatta erkekle kadın arasındaki yaş farkı baba kız konumunda olsa da sıkıntı yaratmazken söz konusu anne oğul örneğine dönüşürse, hiç de hoş karşılanmıyor, kadın ayıplanıyor, genç erkeğe de yazık olmuş gözüyle bakılıyor. Bu toplumsal baskılara İngiltere’de bile karşı koymak kolay değil. Bridget kendisine ideal erkeği araya dursun, filmin en güzel süprizi, en sevdiğim aktörlerden olan Hugh Grant’ın de yaşlı bir zampara olarak görünüp durması, Bridget’in en sadık dostlarından.

Bitmek bilmiyor!

Bu arada saatler geçiyor. Bridget’in ne üstü başı düzeliyor, ne taramadığı saçları. Gözleri de iyice yumulmuş, bir ara dudaklarını şişirmeye kalktı, akvaryum balığına döndü, bu da yapan kadınlara iyi bir uyarı ama onlar kimseyi takmıyor ki! Ne zaman bitecek diye saatime bakmaya film bir saati geçtikten sonra başladım. Tam 2 saat 4 dakika sürüyor! Her sahnenin vazgeçilmez olduğunu düşünen yönetmeni o 4 dakika için bile ikna edememişler anlaşılan ki uzuyor da uzuyor. Hani değse neyse diyeceğim de bu yaptığı işe aşık olup da uzattıkça uzatan sanatçıları günümüzde kimsenin uzun şeylerden hoşlanmadığına kim ikna edecek acaba? Hani kahkaha atmaktan yorulduğumuz bir komedi de değil, baya dram var, ölen baba, içine kapanan çocuklar, filan… İyi ki yakışıklı bir genç sevgili gördük de içimiz açıldı ama gerçekten sevişme sahnelerinde anne oğul gibi duruyorlardı!

Bu arada batı aile sinemasının tipik okul müsameresi sahneleri, anlayışlı öğretmen, Noel ve Yılbaşı aile kutlamaları, sıcak atmosfer, bunlar olmazsa olmazı da, romantik komedilerden de çok mu sıkıldık acaba? Arada içimi ferahlatan bir doğada yürüyüş sahnesi vardı, öğrenciler, ebeveynleri ve öğretmenle, tek tip kıyafet, disiplinle yürüyüş, ahırda geceleme filan. Değişiklik oldu iki saat içinde. Chloe rolünde Nico Parker çok şirin. Yaşlanmış TV sunucusu rolünde Josette Simon çok şık. Renee Zellweger bildiğiniz gibi. Gözleri iyice yumulmuş ve saçları azalmış! Eh 55 yaşında tabii. 96 doğumlu delikanlıyla olur mu hiç, bir de baby face, kerata. Hugh Grant hala çok yakışıklı. O da 64 olmuş, daha fazla gösteriyor oysa. Eski okul arkadaşlarını görünce çok yaşlanmışlar diye arkalarından dedikodu yaparsınız ya, bu yazı da ona benzemeye başladı, filmin konusu da çok yaşlanmış ne yapalım! Yine de daha kısa olsa seyrediliyor diyelim, yazıyı da fazla uzatmadan!

Yönetmen : Michael Morris

Senaryo : Helen Fielding, Abi Morgan, Dan Mazer

Görüntü Yönetmeni : Suzie Lavelle

Kurgu : Mark Day

Müzik : Dustin O’Halloran

Oyuncular : Renée Zellweger, Chiwetel Ejiofor, Leo Woodall, Hugh Grant, Colin Firth, Emma Thompson, İsla Fisher, Nico Parker, Josette Simon, Leila Farzad

ABD / Komedi-Romantik / 124 Dk.

 

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz