Ferrari
Ferrari, Araba yarışı filmi değil
İnsan hikâyesi, aile draması, biyografi, biyografik spor drama hatta dönem filmi diyebiliriz üst başlık olarak. İnsanlık halleri, insanın halleri, erkeklik meselesi, erkek adam öyküsü. İnsanın doğaya karşı mücadelesi. Kadının her devirde kendine özgü bir saygınlıkla, zarafetle, sıcaklıkla göğüslediği çilesi… Şenlik ateşinden yangın yerine dönüşen bir kutlama, trajedi de aynı zamanda.
Ferrari filmi seyirci için ilginç bir deneyim olabilir. Karakteriyle özdeşleşmeden, öykünün derinlerine inmeden ama bir seyir keyfi yaşarken salondan tokat yemiş gibi çıkıyorsunuz.
FERRARİ İSMİNİ MARKAYA DÖNÜŞTÜREN KİM?
Türkiye dağıtımını Videomite’in üstlendiği, ünlü kırmızı arabanın buluşçusu Enzo Ferrari’nin gerçek yaşam öyküsünün bir kesitine odaklanan Ferrari filmi, 22 Aralık’ta tüm dünya sinemalarından önce ülkemizde vizyona giriyor. Kimi araba yarışı sevmez ve/veya arabalara ilgisi olmayan (onlardan biriyim) seyircilerin filme gitmekle ilgili çekincelerini hemen gidereyim. Bu bir araba yarışı filmi değil ama bir yarış filmi de elbette. İnsan hikâyesi, aile draması, biyografi, biyografik spor drama hatta dönem filmi diyebiliriz üst başlık olarak. İnsanlık halleri, insanın halleri, erkeklik meselesi, erkek adam öyküsü. İnsanın doğaya karşı mücadelesi. Kadının her devirde kendine özgü bir saygınlıkla, zarafetle, sıcaklıkla göğüslediği çilesi… Bunlar da pek derinlere inmeden hepsine değinen filmden çıkarabileceğimiz kimi temalar. Şenlik ateşinden yangın yerine dönüşen bir kutlama, trajedi de aynı zamanda.
Troy Kennedy Martin’in senaryosuna emek verdiği; Micheal Mann’ın 8 yıl aradan sonra yönetmen koltuğuna oturduğu 1957 yazında geçen film aslında yalnızca Enzo Ferrari’nin değil, onunla birlikte bu ünlü spor arabası markasının ortak kurucusu olan eşi Laura Ferrari’nin, yaşamını kaybetmiş oğulları Dino’nun, metresi Lina’nın, gayrimeşru oğlu Piero’nun da hikâyesi. Ve batmakta olan şirketinin tüm umutlarını bağladığı İtalya’nın simgeleşmiş araba yarışı Mille Miglia’nın yarışçılarının. Ferrari’yi Ferrari markası yapan ilk eşi Laura’nın adını -matematik bilgisiyle Einstein’ı Einstein yapan ilk eşi Mileva Marić’in adını bilmeyişimiz gibi- bu filme değin bilmiyorduk örneğin. Salt bu bilgi için bile, erkeklik meselesini iş edinmiş Ferrari filmine verilen emeği selamlamak gerek.
GERÇEKLİK HİSSİ
Adam Driver, Shailene Woodley, Patrick Dempsey’in rol aldığı filmin başrollerinden Penelope Cruz’a ayrıca değinmek ise zorunluluk. Dar, katmanlı ve karmaşık alanda ortaya koyduğu yoğun, derin çabası için. Film ne zaman gerilse ya da seyirciyi sıkıştırsa Cruz’un komik daha doğrusu ironik replikleriyle yorumu rahatlatıcı bir soluk oluveriyor. Cruz’un Laura’sının oğlunun mezarında oğluyla içsesiyle konuştuğu kare sinema tarihi defterinin anımsanacak, arada dönüp bakılacak yapraklarından biri olmaya değer. (Son günlerde izlediğimiz yeni filmlerden “Dünyayı Ardında Bırak”ta da benzer değeri hak eden bir kare var. (Julia Roberts ile Mahershala Ali’nin dans ettiği, yeri gelmişken söylemeden geçmemeli.)
İçine girmeyip belli bir mesafeden izlediğimiz öykünün evreninin verdiği gerçeklik hissi filmin çekildiği setin gerçek mekânlar oluşundan kaynaklanıyor olmalı. Minik bir arama motoru taramasıyla kimi sahnelerin geçtiği mekânların görsellerinden, Ferrari şirketinin halen merkezinin bulunduğu küçük İtalyan kenti Maranello’nun hiç değişmemiş olduğunu görüyoruz. Pek değişmemiş Maranello ise son derece gerçekçi bir set atmosferi sunarak hem oyuncuların karaktere girişini hem de set ekibinin işini oldukça kolaylaştırmış olmalı.
KAZANMA ARZUSU, TUTKU VE HIRS
Ferrari filmi seyirci için ilginç bir deneyim olabilir. Karakteriyle özdeşleşmeden, öykünün derinlerine inmeden ama bir seyir keyfi yaşarken salondan tokat yemiş gibi çıkıyorsunuz. Filmin sonunda Enzo Ferrari ile duygudaşlık kuruyor muyuz? Hayır, ama filmin anlattığı insan hikâyelerinin üzerine kafa yormayı sürdürmek üzere gündelik yaşantımıza doğru yola çıkıyoruz. Bir filmin salondan sonra da sürmesi önemli. Son yarım saatte aklımızda beliren sorularla birlikte.
Hız sevmek, hızı sevmek, hızla sevmek… ucunda ne olursa olsun mu? Kazanmak arzusu, tutkusu, hırsı… ne pahasına? Bir motor daha güçlü, bir araba daha hızlı olsun, birkaç insan her an ucunda beklediği olası ölüme rağmen hız yapsın, yarışsın, alkışlansın diye verilen onca emek, akan kan, ter, dökülen gözyaşına değer mi?.. Peki, o ter, kan, gözyaşına neden olan arzularımız hırslarımız teknolojinin dolayısıyla uygarlığın gelişimine, insanın her an ürettiği evrensel kültüre katkı koyuyorsa ne edeceğiz?
Yönetmen : Michael Mann
Senaryo : Troy Kennedy-Martin, David Rayfield
Görüntü Yönetmeni : Erik Messerschmidt
Müzik : Daniel Pemberton
Oyuncular : Adam Driver, Shailene Woodley, Penélope Cruz, Sarah Gadon, Jack O’Connell, Patrick Dempsey, Gabriel Leone, Massi Furlan
ABD / Biyografi-Tarihi-Dram / 130 Dk.