Gran Turismo

Oyun Konsolundan Yarış Pistine

Gran Turismo filmi, bilindiği gibi aynı isimli popüler video oyunundan uyarlanıyor ama oyuna doğrudan bir senaryo eklemek yerine oyunu oynayan neslin hikâyesini anlatıyor.

Ekran süresi boyunca bilgisayar oyunu oynayan bir çocuğun, gerçek bir yarışçı olup olamayacağı ikilemini, görece dişe dokunur çatışmalarla yansıtan film, rekabetçi spor filmlerini seven seyirci için sinemada izlemeye değer bir reklam olmayı başarıyor. 

OrtaKoltuk Puanı:

 

Columbia Pictures ve PlayStation Productions ortak yapımı olan Gran Turismo filmi, bilindiği gibi aynı isimli popüler video oyunundan uyarlanıyor ama oyuna doğrudan bir senaryo eklemek yerine oyunu oynayan neslin hikâyesini anlatıyor. Filmde, Jann Mardenborough (Archie Madekwe) isimli gencin; evdeki oyun konsolundan GP pistlerinde direksiyon başına geçmesinin gerçek hikâyesini izliyoruz. Başarma hırsını temele alan film, adını andığı markaların devasa bir reklamına dönüşse de bundan ibaret kalmıyor. Sürükleyici temposuyla seyirciyi etkisi altına almayı başaran filmi, bir miktar spoiler vererek alt satırlarda anlatıyoruz.

Yarış Simülasyonu 

İlki 1997’de çıkan Gran Turismo, konsolların vazgeçilmez oyunlarından olan araba yarışlarını, pistinden tutun da araç performansına kadar gerçeğe en yakın şekilde simüle etmek iddiasıyla geliştirilen bir oyun serisi olma özelliğini taşıyor. Oyunun yaratıcısı Kazunori Yamauchi‘nin canlandırılmasıyla açılan film, oyunun ne amaçla ve nasıl ortaya çıktığını fazlaca idealize ederek başlıyor. Yamauchi’yi yarış pistlerinde ve araçların içinde ter dökerken gördüğümüz ilk sahneler oyunun ne kadar gerçekçi olabileceği vaadini güçlendirmekle birlikte ilk andan itibaren seyirciye bir tanıtım filminde olduğunu hissettiriyor. Bu ilk sahnede bir oyuncu tarafından canlandırılan Yamauchi’nin kendisi de filmin ikinci yarısında, Tokyo’daki sushi restoranının güler yüzlü çalışanı olarak ufak bir cameo yapıyor. Onun ne derece vizyon sahibi olduğunun anlatıldığı bu ilk sahneden sonra hayatını Gran Turismo oynamaya adamış Jann’ın yaşamına geçiş yapılıyor.

Hayatını Oyuna Adamak Jann’a bakınca oyun başından kalkmayan Britanyalı ergen bir genç görüyoruz. Babası eski bir futbolcu olan Jann, babasının ve ağabeyinin izinden gitmek ve onlar gibi bir spor kariyeri yapmak istemiyor. Onun yerine; e-spor’da başladığı kariyerini, 5 yaşından beri hayali olan yarış pilotluğuyla sonuçlandırmak istiyor. Sony’nin büyük pazarlama hamlesi devreye girip de video oyununda en yüksek dereceyi yapan sayılı kişinin gerçek pistte yarışma şansına erişeceğini duyduğunda sevinçten çılgına dönerken, ailesinden beklediği desteği göremiyor. 

Büyük İşler Başarma Takıntısı 

Jann ile babasının (Djimon Hounsou) film boyunca yaşadığı çatışmada kimin haklı olduğu bir çırpıda seçilebilicek basitlikte kurulmuyor. Bunun yerine ekranda inandığı şeyde samimi iki farklı birey görülüyor. Baba, her baba gibi oğlunun prestijli, yüksek gelirli ve onu rahata erdirecek bir iş bulmasını istiyor. Mardenborough ailesi için bu iş profesyonel sporcu, mümkünse futbolcu olmak. Jann, her genç gibi ne yapmak istediğini kendi seçmek, “hayalinin peşinden gitmek” istiyor.

Babanın, oğlunun tamamen iyiliğini istediğinden de Jann’ın haylazın teki olmayıp iyi yaptığı şeyin peşinden gitme isteğindeki sarsılmaz inançtan da şüphe yok. İki tarafın hemfikir olduğu tek bir şey var o da bazı işlerin düşük profilli olduğu inancı ve büyük bir iş yapıp kendini kanıtlama ihtiyacı. Futbol kariyeri bitmiş olan ve  demir yollarında ağır bir işte çalışan baba, oğluna; “sonun benim gibi olmasın” diye nasihat verirken de bir mağazada çalışan Jann, çorap satmaktan koşarak kaçarken de hatta kardeşi Jann’la, çorap sattığı için dalga geçerken de aile tek bir ortak noktada buluşuyor: Büyük iş başarma sevdası. Kimsenin standart bir işte çalışarak geçimini sağlayıp bunu yaparken de sosyal hayatını başka türlü zengişleştirmeye tav olmadığı, herkesin yaptığı işte başardıklarıyla kendini tanımladığı bu ailenin birbirlerine olan sevgileri ne kadar su götürmezse kendilerinden beklentilerinin hayatlarını nasıl ıstıraba çevirdiği de o kadar su götürmez bir gerçek oluyor.

Sınırları Zorlayan Akıl Hocası

Filmin içine sık sık yedirilen, Black Sabbath‘ın Paranoid parçasıyla birlikte filmin temposunu yukarı taşıyan en büyük etken David Harbour tarafından canlandırılan Jack Salter karakteri oluyor. Jann’ın aksine kurgusal bir karakter olan Jack, Nissan’ın baş mühendisi ve pistteki yarış için eğitilen konsol oyuncularının antrenörlüğü görevini üstleniyor. Başlarda video oyunu oynayan çocuklardan asla gerçek birer yarışçı olmayacağına inanarak gençlerin eğitimini zehir Jack, Whiplash‘in Fletcher’ı olarak başladığı filmi; neredeyse Avatar‘ın Iroh’u olarak bitiriyor. Eğitim ve iş hayatında karşılaşsa toksikliğiyle seyircinin tahammül sınırlarını aşacak olan bu karakter, Hollywood filtresinden süzülmenin verdiği etkiyle, film boyunca sempatik bir akıl hocası olarak kalmayı başarıyor. Garezi, yarış pistine inene kadar olan Jack, yarışların başlamasıyla Jann’a bir baba figürü oluyor ve David Harbour, bu karakterle filmdeki en başarılı oyunculuğu sergiliyor.

Sony ve Nissan

Filmin başında görülen Sony Pictures yazısından sonra filmde Sony’nin adı pek anılmasa da PlayStation, Gran Turismo Academy ve Nissan isimlerinin seyircinin defalarca gözüne sokulması bunun bir reklam çalışması olduğunun seyircinin aklından çıkmasına izin vermiyor. 

Gran Turismo Academy’nin kurucusu Danny Moore (Orlando Bloom) karakteri, Jack Salter gibi kurgusal bir karakter olsa da gerçek Gran Turismo Academy’yi kuran Darren Cox’tan referans alınıyor. Filmin başından beri sermayenin ve yapacağı reklamın hayaliyle yanıp tutuşan Moore, başkalarının hayalleri üzerinden gerilla pazarlama yöntemleri kullanıyor. Orlando Bloom bu ikircikli karakteri başarılı bir şekilde canlandırsa da Jack Salter’ın aksine Moore’un sempatik gösterilme çabası işlemiyor ve bu durum filmin en rahatsız edici yanlarından biri oluyor. Ekran süresi boyunca bilgisayar oyunu oynayan bir çocuğun, gerçek bir yarışçı olup olamayacağı ikilemini, görece dişe dokunur çatışmalarla yansıtan film, rekabetçi spor filmlerini seven seyirci için sinemada izlemeye değer bir reklam olmayı başarıyor.

 

Yönetmen : Neill Blomkamp

Senaryo : Jason Hall, Zach Baylin

Görüntü Yönetmeni : Jacques Jouffret

Kurgu : Martin Whist

Oyuncular : David Harbour, Orlando Bloom, Archie Madekwe, Darren Barnet, Geri Halliwell Horner, Djimon Hounsou

ABD / Biyografi-Aksiyon / 134 dk.

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz