Kaybedenler Kulübü Yolda
KALMAK İÇİN SÖZ VERMEMİŞTİ Kİ..
Bir filmi gerçekten beğenip beğenmediğime bir iki gün sonra tam karar veriyorum: bende bir iz bırakmış mı, durup durup bir sahneyi düşünüyor, bir cümleyi aklımda evirip çeviriyor muyum? Yoksa beğendim sandım, heyecanlandım ama kumsaldaki izler gibi ilk dalgada silinip gitmiş, hiç iz kalmamış mı?
Kaybedenler Kulübü Yolda, bir çok incelikli ayrıntısıyla beni hala düşündürttüğüne göre, iki serseri ruhlu erkeğin hayatına tutulmuş bir kameradan daha derinlikli bir film. Tamam günümüz ahlak değerlerine ters, boru gibi tütüyor, sünger gibi içiyorlar. Ciddi ilişkilerden çok hayatlarına girip çıkan kadınları var. Ağızları bozuk, çiklet çiğner gibi küfür ediyorlar.
Ama zaten finansçı yuppie değil ki onlar, adı üstünde Kaybedenler Kulübü’nün uçuk kaçık iki ahir zaman filozofu. Ve kaybediyorlar! Kırk yılın başında işte bu deyip tutuldukları, birine tutundukları zaman bile kaybetmeye mahkumlar! Küçük ayrıntılar dedim ya, o serseri ama filozof ruhlu Kaan’ın içinden bir ilham perisi geçtiğinde dolmakalemini çıkarıyor ve kalın kaplı defterine inci gibi bir el yazısıyla, iki gün düşündürecek şairane bir cümle yazıyor. Şık!
Bütün gece içmiş ama sabaha karşı tan yeri ağarırken sahilde gün doğumunu fotoğraflamak için bekliyor! Heyecanlı. Gel dediği kadın geldiğinde üstüne atlamıyor. Sabırlı. Git dediğinde göz yaşlarını saklıyor. Duygusal. Bir de tabii ona Nejat İşler hayat veriyor. Özlemiştik! Oyunculuklara söz söyletmem. Nejat İşler (Kaan), Yiğit Özşener (Mete Avunduk), Hande Doğandemir (Sevda) gerçekten güzel bakıyor; Rıza Kocaoğlu (belgesel seyredip tıkınan gıcık) ben de gidip dövecektim onu, bir kitap taslağının getirilip verilmesi ve sonucun beklenmesi ne demek biliyor musun sen de onları masanın altında biriktiriyorsun? Sarp Akkaya, Rıza’ya tahammül eden!
Tabii ki yönetmen Mehmet Ada Öztekin’e kocaman bir alkış. İçki kokusu burnumuza kadar geldi! Ama görüntü yönetmeni Sedat Yücel’e de iki kocaman alkış. Keşke film yurt dışında çok çok gösterilebilse, turizme ciddi katkısı olur! Motorun üstünde iki adam, rüzgara karşı, aşağıda masmavi deniz, karşıda yemyeşil ormanlar, küçük kasabalar, denize karşı tahta masalarda biraz haydari, biraz deniz börülcesi, biraz rakı, kalkıp gidesi geliyor insanın! Sevmediğim Çıralı’yı bile sevdim!
Ayrıca gerçekçi de, sanayide dayak yeme sahnesini görmediysek de dinledik, ki oradan başka türlü çıkmaları imkansızdı. Sevda’nın evde onu bekleyen nişanlısına geri dönmeye karar vermesi de! Ay sonunu söyledim, hiç adetim değilken.
Kaybedenler Kulübü Yolda, aslında bir devam filmi. 7 yıl önce vizyona giren ilk filmi izlememiştim, karakterlerin fiziksel olarak biraz hırpalanmış olmaları dışında kıyaslama yapamayacağım. Benim gibi izlememiş olanlar içinse hatırlatalım: Kaan yayınevi sahibi, Mete ise değerli plak koleksiyoncusu. İkili özel ve doğal sohbetlerini gece radyoda paylaşıyor ve arayanlarla dalgalarını geçiyor:”Siz nasıl bir program yaptığınızı düşünüyorsunuz? Biz aslında prensip olarak düşünmüyoruz!”
Hayli sevilmiş karakterlerin bunca yıl sonra motorlarına atlayıp özgür bir kuş gibi kendilerini rüzgarın ve maceranın akışına bıraktıkları yolculuk, aralarına bir genç kadının spontane katılımıyla biçim değiştiriyor. Ve bu filmden de akılda kimi düşündüren replikler ve güzel görüntüler kalıyor. Bir de ayrılık. Ah Ayrılık..
Çok güzel ve isabetli bir yazı olmuş.
Kaybedenler Kulübü Yolda en az birincisi kadar çok özel bir film
sarp apak değil o; sarp akkaya!
Dikkatiniz için teşekkür ederiz. Yapılan isim hatası düzeltilmiştir.
Sigara alkol seks. Film bundan ibaret. Ahlaksızlık diz boyu. Türkiyede yönetmenler fırsat bulsalar sabah akşam porno film çeker. Bu kadar başarılı oyuncuların bu kadar saçma bir senaryo da her dakika sigara ve alkol tüketmesi akıl alır gibi değil. Filmin 18 yaş üstü olması gerekir. Kültür bakanlığının bu filme nasıl vize verdiğinin de incelenmesi lazım.
Aydın Entel yazar çizer takımının egoist bencil saygısız yaşam tarzını iyi dramatize etmiş. Ben de kalan bu. Görülmeli…
İlki kadar değil olan bir devam filmi. İşin özünde göstermeye çalıştıkları bence erkek güzellemesinin (sevda) karakterinden yediği golü hazmedememesi ve hep kadına yapılan vur-kaç taktiği cinsel-duygusal durumun bu sefer erkeğe yapılması. Bunu verebilmişler lakin erkeğin en masum zamanında vurulması fln diyor ; pek ya kadınların en masum , savunmasız zamanlarında vurulması? Filmde hoşuma gitmeyen bir öge de sevda rolündeki kadın arkadaşın sıradan görünümlü olmasıydı fiziken . Şöyle kendine özgü bir çekiciliği olan bir kadın seçilebilinirdi. Belki de sade görünümlü bir kadının kahramanı süründürmesi işlenmek istenmiş de olabilir. Dialog veya felsefeden uzaktı bu film. Mete rolü yan rol olarak kalmış.