Quentin Tarantino’nun merakla beklenen son filmi The Hateful Eight, Samuel L. Jackson, Kurt Russell, Jennifer Jason Leigh, Walton Goggins, Tim Roth, Michael Madsen ve Bruce Dern gibi yıldız oyuncuları bir araya getiriyor. Western türündeki film, İç Savaş’ın bitmesinden altı, sekiz ya da 12 yıl sonra, bir grup yabancının, tipiden kurtulmak için dağdaki bir konaklama yerine sığınmasını ve gizli bağlılıkların hayatta kalmalarını tehdit ettiğini anlamalarını konu ediyor.
The Hateful Eight film eleştirisi yayınlandı!
The Hateful Eight Fragmanı
The Hateful Eight’te bir posta arabası, kış soğuğu yaşayan Wyoming’den geçer. Yolcular, cellat John Ruth (Kurt Russell) ve yakaladığı kaçak Daisy Domergue (Jennifer Jason Leigh), Domergue’nun adalete teslim edilmesi için Ruth’un “Cellat” olarak bilindiği Red Rock kasabasına hızla yol alır. Yolda iki yabancıyla tanışırlar: Biri, kötü şöhretli bir ödül avcısı olan, zenci bir eski federasyon askeri Binbaşı Marquis Warren (Samuel L. Jackson) ve diğeri de kasabanın şerifi olduğunu iddia eden güneyli haydut Chris Mannix (Walton Goggins).
Tipide yollarını kaybeden Ruth, Domergue, Warren ve Mannix, bir dağ geçidindeki konaklama yeri olan Minnie’s Haberdashery’ye sığınır. Minnie’s’e vardıklarında onları mekânın sahibi değil, dört yabancı karşılar: Minnie annesini ziyaret ederken Minnie’s’e göz kulak olan Bob (Demian Bichir), Red Rock celladı Oswaldo Mobray (Tim Roth), Kovboy Joe Gage (Michael Madsen) ve Müttefik Sanford Smithers (Bruce Dern). Fırtına, dağdaki konaklama yerini etkisi altına alırken, sekiz gezginimiz, Red Rock’a hiç varamayabileceklerini öğrenir.
The Hateful Eight’te aynı zamanda Channing Tatum, James Parks, Dana Gourrier, Zoë Bell, Gene Jones, Keith Jefferson, Lee Horsley, Craig Stark, ve Belinda Owino da rol alıyor. Quentin Tarantino’nun hem senaryosunu yazdığı hem de yönettiği The Hateful Eight’in yapımcıları Richard N. Gladstein, Stacey Sher ve Shannon McIntosh’dur.
Filmin başyapımcıları Harvey Weinstein, Bob Weinstein ve Georgia Kacandes, yardımcı yapımcılar da Coco Francini ve William Paul Clark.
FİLMİN YAPIM AŞAMASI
19 Nisan 2014’te, bağımsız sinemacıları destekleyen, kâr amacı gütmeyen Film Independent yararına The Hateful Eight’in senaryo okuması yapıldı. Los Angeles şehir merkezinde, eskiden sinema salonu olan Ace Hotel Theatre, 1600 kişilik kapasitesini doldurdu ve Quentin Tarantino hayranları, yazar-yönetmenin en yeni çalışmasının daha önce emsali görülmemiş canlı performansı için bir araya geldi. Tarantino, senaryosunu, Samuel L. Jackson, Kurt Russell, Walton Goggins, Tim Roth, Michael Madsen, Bruce Dern, James Parks, Dana Gourrier ve Zoë Bell’in bulunduğu bir kadroyla sahneledi.
Cellat John Ruth’u oynamayı kabul ettiğinde, Russell’a okumanın boyutu söylenmemişti. Üç günlük prova süreci sırasında oyuncu, kadrodaki arkadaşlarından tiyatro salonuyla ilgili laflar duymaya başlamış. Russell şöyle anlatıyor: “Durun bir dakika, siz neden bahsediyorsunuz? dedim. Daha sonra 1600 kişilik bir salona karşı, hayır amaçlı bunu yapacağımızı öğrendim. ‘Tamam, bu çok iyi’ diye düşündüm. Özeldi. Salonda çok fazla enerji vardı. İnsanlar dinlemekten çok heyecanlıydı.” “Sahne korkum korkunçtur” diyor Tim Roth. “Okuma, sinema ve tiyatro karışımıydı. Çok eğlenceliydi. Bittiğinde çok yorulmuştum. Herkes gaza gelmişti, heyecanlıydı ve tedirgindi. Quentin bunu gösteriye çevirdi ve gösteri çok tuttu.”
Chris Mannix’i canlandıran Walton Goggins “seyirci çıldırdı” diyor ve okumanın ardından oyuncuların da çok gururlandığını ekliyor: “O anda birbirimize baktık ve hepimiz aynı şeyi hissettik. Bu filmin çekilip çekilmemesinin konuyla bir alakası yoktu. İnsanın hayatında bir kez yaşayabileceği bir şey için toplanmıştık ve film çekilirse, bu da işin kaymağı olacaktı.”
Tarantino, okumanın bağımsız bir etkinlik olmasını istese de, gelen tepkiler yönetmenin, The Hateful Eight’i sinemaya aktararak ölümsüzleştirme fikrini yeniden düşünmesine yol açmış. Binbaşı Marquis Warren’ı canlandıran Samuel L. Jackson şöyle anlatıyor: “İnsanlar okumanın ardından bizi ayakta alkışladı, bu inanılmazdı. Hepimiz birbirimize baktık ve şöyle düşündük: Bunun ardından nasıl olur da bunun filmini çekmez?” Aşağı yukarı sekiz ay sonra The Hateful Eight’in ana çekimleri Telluride, Colorado’da başladı. Yapım ilerledikçe Tarantino, yapımcılar Richard N. Gladstein (Reservoir Dogs, Pulp Fiction ve Jackie Brown’un başyapımcısı), Stacey Sher (Pulp Fiction’ın başyapımcısı, Django Unchained’in yapımcısı) ve Shannon McIntosh (Django Unchained’in ve Death Proof’un başyapımcısı) ile tekrar bir araya geldi. Gladstein,hikayenin evrenselliği ve karakterlerin farklı sadakatlerini anlattı : Quentin’in bütün filmlerinde yüksek insan etkileşimi ve duygusallığı var. The Hateful Eıght,karakterleri bir araya getirip,onların sadakatlerini ve sadakatlerinin ait olduğu ilkeleri sınıyor.
Filmin yapımcılarından Sher filmle ilgili şöyle diyor: “The Hateful Eight, insan durumunu, kendimizi tanımlama şekillerimizi, hayatta ilerleme tarzımızı, ağır koşulların insanlara ne yaptığını, sadakat ve ihanetin değişen doğasını çok iyi inceliyor. Tüm bunlar çok gerçekçi ve insan tabiatını ortaya koyar nitelikte, çok eğlenceli, komik bir kış Western’inde toplanmış.”
Okuma etkinliğine katılan herkes Tarantino’nun birçok kez, The Hateful Eight’i “görkemli 70 mm.” ile çekeceğini söylediğini duydu. Tarantino bir adım daha ileri gitti. Filmi çarpıcı, uzun zamandır kullanılmayan Ultra Panavision 70 formatıyla çekmeyi tercih etti. En son 1966’da Khartoum’da kullanılan Ultra Panavision 70’te, geleneksel sferik objektiflerin aksine, nefes kesici, 2.76:1 geniş görüntü oranı yaratmak için kullanılan anamorfik objektif var. Ultra Panavision, Mutiny on the Bounty, It’s A Mad, Mad, Mad, Mad World, The Greatest Story Ever Told ve Battle of the Bulge gibi çok az filmde kullanıldı. Tarantino şöyle diyor: “Kasvetli Western ortamını yakalamak, karı yakalamak, bu mekânların güzelliğini yakalamak 70mm için kusursuz olacak.” Formatın filmin iç mekânlarına da yoğunluk kattığını belirten Tarantino sözlerine şöyle devam ediyor: “Bu büyük formatlar daha fazla samimiyet sağlıyor. Karakterlere daha yakın olabilirsiniz. Sizi yakınlaştırabilir ve büyüklüğü içinde karakterin yakınlığını ihlal edebilir. Bence bu sadece seyahat/gezi filmlerine özgü bir format değil.”
Yapımcılardan McIntosh, sekiz kişinin Minnie’s Haberdashery’ye sığınmasıyla birlikte, sürükleyici geniş ekran deneyiminin, gizemi zenginleştirdiği konusunda aynı fikirde: “Karakterler arasında o kadar çok şey oluyor ki, karede çok fazla şey görebiliyorsunuz. Her karede farklı bir şey görüyorsunuz. Karakterin nüansını, bizim “kinci” dediğimiz karakterlerin ifadelerini kapıyorsunuz ve bu muhteşem. Başka türlü çekildiğini hayal edemiyorum.” Richardson şöyle diyor: “Seyirci görsel olarak her karede karakterin nerede olduğunu izleyebiliyor. Çerçevenin genişliği insana kapalı alandaymış gibi bir his veriyor çünkü bütün duvarları görebiliyorsunuz. Sizi yakınlaştırıyor ve oyunculuk deneyimi katbekat artıyor bana göre.” Görüntünün genişliği, Ultra Panavision 70 formatının tercih edilme sebebinin sadece bir kısmı. Film, derinliği, rengi ve ışığı, dijital görüntünün yakalayamayacağı şekillerde yakalıyor.
Shannon McIntosh şöyle devam ediyor: “Çoğu zaman yeni dijital dünyada insanlar her şeyin daha net olduğunu söylüyor. Bizimki de net ama film sayesinde bu çok daha güzel. İnsanların bunun ardından dijital görüntüye dönmek isteyeceklerini düşünmek çok zor.” Ultra Panavision 70’le çekim yapmak oyuncu ve yapım kadrosu için ne kadar harika olsa da, dijital sinemacılığın yükselişi, neredeyse geleneksel sinemacılığı yok etme aşamasına geldi. Geçtiğimiz yıl Tarantino, birkaç stüdyo ve yönetmenler Christopher Nolan ve J.J. Abrams’le bir araya gelerek Kodak’ın, pelikül üretimine devam etmesini destekledi. Bunun karşılığında da Kodak’ın The Hateful Eight’in hayata geçmesindeki payı büyük oldu. Eski ve yeni kaideleri değiştirmek kolay bir iş değildi. Tarantino ve görüntü yönetmeni Robert Richardson, Ultra Panavision 70’le devam etmeye karar verince, Panavision’dan Bob Harvey, Jim Raudebush ve Dan Sasaki bir araya geldi ve sinema tarihinin bir parçası olan ekipmanı yeniledi. Panavision depolardan ve vitrinlerden 15 objektifi çıkardı. Bunlar arasında Ben Hur’daki iki tekerlekli savaş arabası sekansında kullanılan objektifler de vardı ve onları modern kameralarla kullanabilmek için yeniden düzenledi. Ultra Panavision kullanma fikri, Richardson ve Tavenner, Panavision genel merkezinde denemeler yaparken, Richardson, Ultra Panavision objektifleri arşivine denk gelince ortaya çıkmış. Richardson Panavasion’daki Dan Sasaki’ye, objektifleri modern kameralara uyarlamanın bir yolu olup olmadığını sormuş. Objektiflerin ağır şartlara maruz kalacağını bilen Sasaki, Richardson ve birinci kamera asistanı Gregor Tavenner, objektiflerin soğuk hava ve neme dayanabileceğinden emin olmak için bir dizi test yapmış. Tavenner şöyle diyor: “Bu objektifleri gün yüzüne çıkarmak inanılmazdı ve neredeyse kusursuz çalıştılar. Bu, 50’lerden kalma çok pahalı bir kırmızı şarabı açmak gibiydi. Bu eski objektifler, beklentilerin üstüne çıktı ve oyuncularla yapım ekibine, 1960’ların destansı geniş ekran başyapıtlarına sürecin kattığı zenginliği anımsattı. Dışarıda yapılan çekimlere hakkını veren bir formatta çekim yapmak büyük bir zevk. Sonuçta, her şeyiyle bütün detayları kaydeden bir kamera sisteminiz oluyor. Filmle ilgili çok daha fazla bilgi veriyor. Gerçekten çok güzel ve küçükken sinemada film izlerken yaşadığımız hayranlığın bir kısmını geri getiriyor.”
Panavision, kameradaki film bitmeden sahnelerin tamamının çekilmesini sağlayan 600 metrelik kasetler yaparak, prodüksiyonu kolaylaştırmış. Tarantino şöyle diyor: “Küçük parçalar hâlinde çekim yapmak zorunda kalmak istemedim. Oyuncuların önemli sahneleri vardı ve sahneleri baştan sona çekebilmek istedim. Oyuncuların uzun sahnelerini çekebilir ve baştan sona kadar bütünlük sağlayabilirdim çünkü beş, altı ve yedi dakika süren birçok sahnem var. Panavision, yapmaya çalıştığımız şey konusunda bize yüzde 100 yardımcı oldu. Bu çok güzeldi çünkü buna herhangi başka bir film olarak bakmadılar, miras kalacak bir film olarak baktılar.”
Tarantino’nun sinemaya ve eskide kalan dağıtım çağına verdiği değere istinaden, The Hateful Eight, 25 Aralık 2015’te öncelikle 70mm. film oynatabilen salonlarda gösterime girecek. 20 yılı aşkın bir süredir çıkarılan en büyük 70 mm. olan filmin iki hafta boyunca 100 salonda tanıtım amaçlı gösterilmesiyle devam edecek. Tarantino konuyla ilgili şöyle anlatıyor: “Tanıtım turları eskiden şunu yapardı: Filmleri özel kılardı. Yerel sinema salonunuzda gösterilen bir film değildi mesele. Kimi müzikaldi, kimi büyük, tarihi destanlardı. Filmin normal gösteriminden önce büyük prodüksiyonlar yapılırdı. Büyük, renkli bir program olurdu. Büyük bir sunum yapılırdı. Soundtrack’in Broadway uvertür versiyonu yapılırdı. Filminizi 70 mm.’yle çekip gösterime sokacaksanız, yapılması gereken budur. Saniyede 24 kare oynatır, hareket illüzyonu yaratırsınız.”
El değmemiş, çarpıcı manzaraları sebebiyle seçilen Telluride’deki Colorado Rockies, “The Hateful Eight”in dağdaki konaklama yeri Minnie’s Haberdashery’ye mekân olmuş. Haberdashery, Wilson Mesa’daki Schmid Aile Çiftliği’nde inşa edilmiş. McIntosh şöyle anlatıyor: Oraya vardığımızda ve o dağı gördüğümüzde, konaklama yerinin başka yerde olamayacağına kanaat getirdik. Dağlar ve Telluride bölgesindeki manzaralar çok görkemliydi. Filmde ayrı bir karakter hâlini alan oradaki titrek kavak ağaçları inanılmaz. Bunu başka bir yerde bulamazdınız. Telluride bu filmi çekmek için çok muazzam bir yerdi.”
Sher ise şöyle anlatıyor: “Kayalık, acımasız, affı olmayan bir kış western’i için engebeli, affı olmayan, soğuk ve kış unsurları taşıyan bir western bölgesi lazımdı. Gerçekten her yere baktık. Wyoming çekimlerinde kullanılacak Colorado Rockies bölgesi cidden de bu karakterlerin çok zorlu zamanlar geçireceği hissini veriyordu. Aynı zamanda muazzam, hayret verici, korkutucu ve kesinlikle affı olmayan şartlar olacağının.” Mekânda karar kıldıktan sonra Kill Bill’deki House of Blue Leaves setinin yapım tasarımcısı Yohei Taneda, Tarantino’nun senaryosuyla çok uyumlu bir alan tasarlamış. Western hayranı olan Taneda, türe damgasını vurmaktan çok mutluymuş. Taneda şöyle diyor: “Babam western hayranı olduğu için ben de büyük bir western hayranıydım. En sevdiğim film “Shane”. Bu dükkân birçok şey: Eczane, bar ve restoran…” Gerçekten de “haberdashery” yani “tuhafiyeci” aslında yanlış kullanım. Sanat yönetmeni Richard Johnson şöyle diyor: “Haberdashery aslında aşağı yukarı şapka fabrikası. Senaryoyu falan okudum ama haberdashery bu şekilde tanımlanıyor.” Gerçekten de Tarantino’nun karakterleri bile alışılmadık bu yerle ilgili yorumlarda bulunuyor: Walton Goggins’in canlandırdığı Chris Mannix, bu derleme yeri inceledikten sonra şöyle diyor: “Anladım, haberdashery, şakaymış meğer.”
Sher şöyle anlatıyor: “Haberdashery’nin her köşesi katmanlı ve detaylı ve oyuncular da buna bayıldı. Çekmeceyi açıyorsunuz içinde bir şeyler oluyor. O sette gerçek gibi gelmeyen hiçbir şey yok. 12 hafta çekim yaptıktan sonra bile sette yürürken, raflarda yeni, küçük şeyler bulabiliyordunuz; şişeler, tüfek kartuşları, yiyecekler ya da baharatlar gibi.” Gladstein şöyle diyor: “Tam olması gerektiği gibi. Bence inandırıcı, ikna edici ve dinamik bir dünya yarattılar.” Taneda ve ekibi, Minnie’s’i inşa ederken, kostüm tasarımcısı Courtney Hoffman, geniş kapsamlı, farklı karakterler için onlara özgü kılıklar yarattı. Hoffman şöyle diyor: “Sadece 16 karakter var ve olaylar bir gün içinde geçiyor ama fırsatlar sonsuzdu çünkü tüm bu western karakterlerini ayrıntılarıyla anlatabildim. Quentin cesur ve dinlediğiniz zaman sizi korkutan kararlar veriyor ama tabii ki her zaman mükemmel oluyorlar.” Sher şöyle anlatıyor: “Courtney Hoffman, Quentin’in bütün filmlerindeki kostümler ve karakterler gibi sembol niteliğinde kostümler yaratmak zorundaydı. Bunlar her zaman sembol niteliğinde, havalı oluyor ve herkes onları giymek, sonrasında onlar gibi giyinmek istiyor. Aynı zamanda döneme uygun, şartlara uygun ve işlevsel olmalıydılar. Hoffman inanılmaz tipler, harika, unutulmaz, capcanlı, belalı, unutmayacağınız karakterler yarattı. The Hateful Eight’in ana çekimleri 7 Ocak 2015’te, büyük oranda Tarantino’nun gediklilerinden oluşan yıldızlarla dolu bir kadroyla başladı: Samuel L. Jackson (PULP FICTION, KILL BILL, DJANGO UNCHAINED) Kurt Russell (DEATH PROOF), Walton Goggins (DJANGO UNCHAINED), Michael Madsen (RESERVOIR DOGS, KILL BILL), Bruce Dern (DJANGO UNCHAINED), Tim Roth (RESERVOIR DOGS, PULP FICTION), James Parks (KILL BILL, DJANGO UNCHAINED), Zoë Bell (DEATH PROOF, DJANGO UNCHAINED). Bu sekiz isimden (Jackson, Russell, Leigh, Goggins, Madsen, Roth, Bichir, Dern) sadece Jennifer Jason Leigh ve Demian Bichir daha önce Tarantino’yla çalışmamıştı.
Hafif geçen kış, tipi gerektiren prodüksiyonu biraz sekteye uğratmış. Filmin yapımcıları hava iyiyken Minnie’s’in içinde çekim yapmayı, kar yağarken de dışarıda çekim yapmayı planlamış. Karın yağması zaman almış ama en sonunda yağmış. Kadro, havanın değişme ihtimaline karşı sürekli tetikteymiş. Yükseklik ve soğuk hava, tabiat anayı beklemenin yol açtığı psikolojik etkilere kıyasla solda sıfır kalmış. Roth kar yağmasını beklemenin yarattığı ortamla ilgili şöyle diyor: “Fiziki şartlar bizi pek zorlamadı, onlarla başa çıkabilirdik. Bizi esas tedirgin eden, bunu yapıp yapamayacağımızdan emin olmadığımız zamanlardı.”
Telluride’in seçilmiş yetkililerinin tavsiyesiyle, bölgeye ihtiyaç duyulan karın yağması için kasabanın geleneği olan “kar yanığı” etkinliğine katılmış. Oyuncuların çoğunluğu, kasabanın yerlileri ve yakınlardaki kayak merkezi çalışanlarıyla birlikte bu etkinlikte yer almış. Yapım ekibinin çekimleri tamamlaması için kar fırtınası, tam zamanında gelmiş. Telluride’in ardından prodüksiyon, Los Angeles’taki Red Studios’a geçmiş. Soğutma birimleri, stüdyoda, Telluride’deki havanın kopyasını yaratmış. Goggins şöyle diyor: “Colorado’daki zorlu şartları özleyeceğimizi düşünüyordum ama bir de ne göreyim? Los Angeles’taki lanet olası stüdyodaki hava, sıfırın altındaydı. Burası, Colorado’dan çok daha soğuktu. Quentin böyle seviyor. İnsanların bunu hissetmesini istiyor, yapmacık nefes olsun istemiyor. Nefesinizi gerçekten görmek istiyor.”
Tarantino’nun western’i ne kadar hırslı olsa da, McIntosh, bu tecrübenin yönetmen için bir biçime dönüş olduğu kanısına varmış. “İlk kez film çektiği zamana dönmüş gibi hissediyorum. Oyuncuların, her gün yazdığı diyaloglarla ilgili yaptıkları şeyler onu neşelendiriyor, mutlu ediyor. Şeker dükkânında, yedikçe yiyesi gelen çocuk gibi ve coşkusu herkese geçiyor.” Bir buzdolabında ya da uzaklarda, bir tipinin ortasındaki bir posta arabasında çekim yapmanın zorluklarına rağmen, oyuncuların hiçbiri The Hateful Eight’in 91 günlük çekimlerini hiçbir şeye değişmiyor. Russell şöyle diyor: “Sinema sektörüne girdiğinizde, içine girdiğinizi zannettiğiniz sirk bu. Quentin sürecin eğlencesini o kadar çok seviyor ki, bu neşe başkalarına geçmekle kalmıyor, sahiden de eğlenceli.”
KARAKTERLER HAKKINDA
Ödül Avcısı Marquis Warren (Samuel L. Jackson)
Jackson,ödül avcısı Binbaşı Marquis Warren’ı canlandırıyor. Kendisini ilk olarak Red Rock’a vardığında parasını toplamak istediği bir ceset yığının tepesinde dururken görüyoruz. Jackson,karakteriyle ilgili şöyle diyor:”Binbaşı Warren eski bir süvari ve eski bir köle. Savaşa,öldürmek için katılmış. Hâlâ da o adam. Çoğu insanın zannettiğinden daha zeki… Az konuşan biri değil. Çok konuşan biri ama ancak gerektiğinde konuşuyor. Öldürmeyi seviyor. Sizinle konuşmaktansa sizi öldürmeyi tercih eder. Çok farklı, kendi içlerinde çok tehlikeli ve farklı derecelerde nefret dolu.. Seyircilerin bir karaktere bağlanması eğlenceli bir oyun olacak.” Bob Richardson, Tarantino ve Jackson arasında hiç değişmeyen bir bağ olduğunu belirtiyor: “Karşılıklı etkileşimleri takdire şayan çünkü çok eskilerden bu yana bağlantıları var. Quentin, Sam’e, Sam de Quentin’e çok saygı duyuyor. Onlar sektörün en iyilerinden. Onlarınki çok takdir edilecek bir ilişki.” Binbaşı Warren, Kurt Russell ve Jennifer Jason Leigh’nin canlandırdığı John Ruth ve Daisy Domergue’yla Red Rock’a gitmek için bir anlaşma yapıyor.
Cellat John Ruth ( Kurt Russel) – Tutsak Daisy Domergue (Jennifer Jason Leigh) Jackson’ın canlandırdığı Warren’ın aksine Cellat John Ruth, yakaladığı insanları sağ teslim ediyor. Ruth’un yakaladığı Daisy, sürekli onun yanında. Russell şöyle anlatıyor: “John birini yakaladığında, onun mutlaka yargılanmasını sağlıyor ve o kişi yargılanıyor, hüküm giyiyor ve asılıyor. Asıldığınızdan emin olmak için bekleyip izliyor. O, adaletin izcisi olarak nam salmış biri.” Neyse ki Russell ve Leigh çok iyi anlaşmış. Leigh, yanından hiç ayrılmadığı Russell’la yaşadığı benzersiz oyunculuk tecrübesiyle ilgili şöyle diyor: “Şu dünyada zincirle bağlı olmak istediğim başka hiç kimse olmadığını açıkça söyleyebilirim. Bunun bir evlilikte olmasına dair şakalaştık. Böylesi, en işlevsiz evlilik olsa gerek. Eski Batı’nın ‘Who’s Afraid of Virginia Woolf’u gibi. Kadın oldukça korkusuz ve cesur biri, biraz da kendi çapında hayvan gibi diyebiliriz.” Kaderin cilvesine bakın ki Leigh, Ace’teki okumada seyirciler arasındaymış.
Leigh şöyle anlatıyor: “Muhteşemdi. Orada olduğumuz için çok heyecanlıydık çünkü hiç görmediğimiz bir şey vardı. Quentin’in yazımı kimseninkine benzemiyor. Salondaki o gece çok heyecan vericiydi.” hayvan gibi ama o insanların hepsinin değerleri olduğu gibi zaafları da var.” Tarantino prodüksiyon öncesi senaryoda küçük düzeltmeler yapmış ve bunlar, Leigh’nin gitar çalıp şarkı söylemesini gerektirmiş. Daha önce gitar çalmamış olan Leigh, çabuk öğrenen, kararlı bir öğrenciymiş. Çekimleri olmadığı zaman kendini provaya vermiş. Oyuncu şöyle anlatıyor: “Bayıldım. Yeni bir alet çalmayı öğrenmek, hele ki böyle kompleks bir çalgıyı öğrenmek insanın odaklanmasını sağlıyor. Harika bir gitar hocam vardı. Klasik eğitim almıştı. Bu, parmakla çalma tekniği açısından çok faydalı oldu çünkü birçok yerde parmakla çalmak gerekiyordu. Quentin bana ‘Bunu yapabileceğini biliyorum’ dedi. Bir saniye bile endişe etmedi. Bu da insanın kendine inanmasını sağlıyor.”
Şerif Chris Mannix (Walton Goggins)
Yolculukları sırasında Warren, Ruth ve Domergue, Walton Goggins’in canlandırdığı Chris Mannix’le karşılaşıyor. Goggins karakteriyle ilgili şöyle anlatıyor: “En basit hâline indirgediğinizde Chris Mannix, tipinin ortasında bir vasıta bulmaya çalışan biri. Olumsuzluk yaratan bir adam. Bir odada bir kibrit çakıp sonra çekip giden, ortalığı karıştıran bir adam.” Jackson, Goggins’in kendini rolüne nasıl adadığını anlatıyor: “Walt yaptığı işte korkusuz. Ezberini ilk o yaptı. Okuma gecesinde de ezberden okudu.” Goggins şöyle diyor: “Bu hikâye yalancılar ve yalanlarla ilgili. Hayatlarına devam etmek isteyen ama edemeyen insanlarla ilgili… Klostorofobiyle ilgili ve asla gerçekleştirilememiş şeylerle ilgili bir hikâye.”
Meksikalı Bob (Demian Bichir)
Posta arabası Minnie’s’e geldiğinde yolcular, fırtınadan sağ kurtulan bir grup yabancıyla tanışıyor. Demian Bichir, Minnie’nin kendisi yokken dükkânını emanet ettiği Bob’ı canlandırıyor. Bichir, sekiz kişi tanıştığında her şeyin bambaşka bir hâl aldığını belirtiyor: “Bu, cehennemde yaşanan büyük, muhteşem bir buluşma, yani cehennemin, tipinin ortasında, hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı bu küçük kulübe olduğunu düşünürsek.” Sher, Bichir’le ilgili şöyle diyor: “Bir kelimeyi alıp onu komik, korkutucu, alıntı yapılabilir ve unutulmaz hâle getirebiliyor çünkü kendinden, kişisel zekâsından ve çekiciliğinden çok şey katıyor.”
Çoban Joe Gage ( Michael Madsen)
Joe Gage’i canlandıran Michael Madsen, sekizli arasında meydana gelen çatışmalarda insanların kendini bulabileceği unsurlar olduğunu fark etmiş. Madsen şöyle diyor: “Bu, toplumla ilgili. İnsanların birbirleriyle olan psikolojik sınırlarıyla ilgili. Dostluklar ve ihanetlerle ilgili. Bu tarz bir sürü konu ama üzerinde bir de kovboy şapkası var.” Madsen, kendi çekimleri olmasa bile çekimleri izlemekten keyif almış. “Her karakter birbirinden çok farklı. Herkesin kendi karakterini bulmasını izlemek muhteşem. Özellikle Tim Roth ve Samuel L. Jackson’ı izlemek çok hoşuma gitti. Çok iyiydiler.”
Küçük Adam Oswaldo ( Tim Roth)
Tim Roth, Red Rock’ın İngiliz celladı Oswaldo’yu canlandırıyor. Roth, bir kez daha Tarantino’nun diyaloglarını konuşabilme fırsatını seve seve kabul etmiş. “Quentin herkesten farklı yazıyor. Kötü diyalogları oturtmak zordur. Öğrenmek zordur çünkü aklınızın içinde bir yerde, ona karşı tepki verirsiniz. Bu şeylerse su gibi akıyor. Aklında sizi düşünerek yazıyor ama başkasının rolüne bile geçseniz, kolaylıkla akıyor.”
Müttefik Sanford Smithers (Bruce Dern)
Bruce Dern, müttefik Sanford Smithers’ı canlandırıyor. Dern şöyle anlatıyor: “Artık var olmayan bir çağın simgesi. Zamanının ötesinde. Hayatının geri kalanında neler olduğunu çözmeye çalışıyor. Karısı ölmüş, savaş bitmiş, oğlu ortalıktan kaybolmuş. Geldiği ve gideceği yol anlamında en dürüst karakter.” Beğenilen oyuncu, Tarantino filminde oynamanın ona bir iki şey öğrettiğini belirtiyor: “Sanırım ‘Tarantino Üniversitesi mezunuyum’ diyebileceğim tek yönetmen o çünkü yönetmenlik, oyunculuk ve diğer her konuda tam bir eğitim alıyorsunuz.”
Judy ( Zoe Bell)
James Parks, Channing Tatum, Zoë Bell, Lee Horsley, Dana Gourrier, Gene Jones ve Belinda Owino da kadrodaki diğer oyuncular. Bell, Altı At Judy’yi canlandırıyor ve adını, altı atlı fayton kullanabilmesinden almış. “Senaryoyu okurken, yazan Quentin olduğu için şöyle düşündüm: ‘Bunu gerçekten yapmamı isteyecek.’ Dolayısıyla bunu öğrenmem gerekecek. Kariyerimde öğrendiğim en karmaşık şey bu oldu diyebilirim. Bir hayvanla değil, altısıyla birden iletişim kuruyorsunuz. İnsan dili konuşmuyorlar, ben de -denemediğimden de değil gerçi- at dili konuşamıyorum.” James Parks da The Hateful Eight’in diğer altı atlı faytonunu kullanıyor. Parks şöyle diyor: “Bu artık öğretilmeyen bir meslek, hele ki oyunculara hiç öğretilmiyor. Bir attan, ikiye, dörde ve altıya geçmek çok uzun zaman alıyor.”
(Channing Tatum) ve Minnie (Dana Gourrier)
Channing Tatum şöyle diyor: “Bu filmde oynayabilmek için yapabileceğim her şeyi yaptım ve o noktada daha senaryoyu bile okumamıştım.” Tarantino’nun filmlerinin hayranı olan Tatum, Tarantino gediklilerinin olduğu kadroya dâhil olmaktan şeref duymuş. Tatum şöyle diyor: “Bu çok özel. Quentin Tarantino mezunları arasına giriyorsunuz bir nevi. İlk geldiğimde, ancak Quentin’le çalışmış insanların arasında olabilecek gerçek bir dostluk hissettim.” Dana Gourrier, Minnie’yle ilgili olarak şöyle diyor: “Minnie, çabuk parlayan biri. Kim olduğu ya da herhangi bir şeyle ilgili ne hissettiğini dile getirmekten endişe duymuyor. Kafa bir kadın. Bu filmin, İç Savaş’tan sonra geçtiğini belirtmeliyiz ve bir kadının, bir yerin sahibi olması büyük bir şeydi. Kadın bir dükkân işletiyor. Burası onun mekânı. Bu bana heyecan verdi. Tatum, Gourrier’le ilgili şöyle diyor: “Onu görünce gülümsemeden edemiyorsunuz çünkü o sürekli gülümsüyor. Onu gördüğünüz an, hemen. Sanırım bu yüzden Quentin onu seçti, çünkü o gerçekten Minnie gibi. Zor dünyada yufka bir yüreğe sahip.”
YAPIM EKİBİ HAKKINDA
QUENTIN TARANTINO (Senarist /Yönetmen)
Neslinin en beğenilen sinemacılarından biri olarak kendini kanıtlayan Tarantino, Jamie Foxx, Leonardo DiCaprio, Christoph Waltz (ikinci kez Oscar kazandığı rol), Samuel L. Jackson, Kerry Washington, ve Walton Goggins’li Django Unchained filmiyle En İyi Senaryo dalında ikinci Oscar’ını kazandı. Django Unchained, beş dalda Altın Küre Ödüllerine (Waltz ödül kazandı, Tarantino da En İyi Senaryo ödülünü aldı) beş dalda BAFTA (yine Tarantino, Waltz ve kurgucu Fred Raskin ödül kazandı) ve En İyi Film de dâhil olmak üzere yine beş dalda Oscar’a aday gösterildi. Tarantino’nun II. Dünya Savaşı filmi Inglourious Basterds’da da dünyaca ünlü oyuncular vardı: Brad Pitt, Diane Kruger, Michael Fassbender, Melanie Laurent, Til Schweiger, Mike Myers ve Albay Hans Landa performansıyla Oscar ödülü kazanan Christoph Waltz. İlk kez Cannes Film Festivali’nde gösterilen Inglourious Basterds, eleştirmenlerce çok beğenildi ve büyük gişe elde etti, birçok ödül kazandı. Bu ödüller arasında altı BAFTA adaylığı, dört Altın Küre adaylığı ve En İyi Film, En İyi Senaryo ve En İyi Yönetmen kategorilerinin de bulunduğu sekiz dalda Oscar’a aday gösterildi.
Inglourious Basterds’dan önce Tarantino seyircileri, Kurt Russell ve Zoë Bell’in rol aldığı Death Proof’la sevindirdi. Robert Rodriguez’in Planet Terror filmiyle “iki film bir arada” formatıyla, Grindhouse adı altında gösterilen Death Proof, 2007 Cannes Film Festivali’nde yarışmıştı. Tarantino’nun Kill Bill Vol.1 ve Kill Bill Vol. 2 filmlerinde Uma Thurman, “Gelin” rolüyle, eski sevgilisi ve patronu olan David Carradine’a karşı bir intikam arayışına girmişti. Çin, Japonya, Amerika Birleşik Devletleri ve Meksika’da çekilen filmde, Carradine’ın suikastçılarını Lucy Liu, Daryl Hannah, Vivica A. Fox ve Michael Madsen canlandırmıştı. Tarantino, Elmore Leonard’ın Rum Punch romanından uyarlanan, Pam Grier, Robert Forster, Samuel L. Jackson, Robert De Niro, Bridget Fonda ve Michael Keaton’ın oynadığı suç filmi Jackie Brown’u da yazıp yönetmişti. Grier, başroldeki performansıyla Altın Küre ve SAG Ödülleri’ne aday gösterildi. Forster, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında Oscar’a aday gösterildi ve Jackson, Berlin Uluslararası Film Festivali’nde, Ordell Robbie performansıyla En İyi Erkek Oyuncu kategorisinde Gümüş Ayı ödülü kazandı. Tarantino, birçok eleştirmen derneği ödülü, Altın Küre ve En İyi Senaryo Dalında Oscar’ın yanı sıra, 1994 Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye kazanan Pulp Fiction’ın ortak senaristliğini yapmış, yönetmiş ve filmde rol almıştı. (Tarantino, 10 yıl sonra Cannes’da prestijli jüri heyeti başkanlığı görevini üstlendi) Zamanın eskitemediği suç filminde John Travolta, Bruce Willis, Uma Thurman, Samuel L. Jackson, Harvey Keitel, Tim Roth, Amanda Plummer ve Christopher Walken yer almıştı. Tarantino, Sundance Film Festivali’nde başarılı bir başlangıç yapan ve Tarantino’nun yönetmenlik kariyerini başlatan Reservoir Dogs’u yazdı, yönetti ve filmde rol aldı. Reservoir Dogs’da Tim Roth, Michael Madsen, Chris Penn, Steve Buscemi ve Harvey Keitel rol alıyordu. Reservoir Dogs’un başarısının ardından, Tarantino’nun bir videocuda çalışırken yazdığı senaryolar çok kıymet kazandı. Tony Scott, True Romance’te Christian Slater ve Patricia Arquette’in yönetmenliğini yaptı, Robert Rodriguez, From Dusk Till Dawn’da George Clooney ve Salma Hayek’in yönetmenliğini yaptı. From Dusk Till Dawn ve Grindhouse’daki iş birliklerine ek olarak, Tarantino, Rodriguez’in Sin City’sinde konuk yönetmenlik yaptı. Tarantino, Four Rooms filminde, Rodriguez, Allison Anders ve Alexandre Rockwell’le birlikte bir bölümü yönetti, yazdı ve başyapımcılığını üstlendi. Televizyondaysa Tarantino CSI’ın beşinci sezon finalini yönetti. “Grave Danger” adlı bölüm Tarantino’ya, Dizi Dalında En İyi Yönetmenlik Emmy Ödülü adaylığını getirdi. Tarantino ilk olarak uzun soluklu dizi ER’ın 1995 yılında bir bölümünün yönetmenliğini yaparak televizyona girişini yaptı. Tarantino’nun yapımcı olarak yer aldığı çeşitli çalışmalar, ilk kez yönetmenlik yapan kişilere inancını ve deneyimli yönetmen arkadaşlarına ve meslektaşlarına verdiği desteğin örneği niteliğinde. Tarantino Eli Roth’un Hostel, Hostel: Part II filmlerinin, Roger Avary’nin Killing Zoe filminin ve Katrina Bronson’ın Daltry Calhoun’la Robert Rodriguez’in From Dusk Till Dawn filmlerinin başyapımcılığını üstlendi. Eskiden beri Uzak Doğu sinemasının hayranı olan Tarantino, Yuen Wo Ping’in Iron Monkey filmini 2001’de, Zhang Yimou’nun Hero’sunu da 2004’te Amerikalı seyircilere taşıdı.