Saykoterapi : Bir Seri Katil Hakkında Yazmaya Karar Veren Yazarın Sığ Hikayesi / Psycho Therapy : The Shallow Tale Of A Writer Who Decided To Write About A Serial Killer
Oyuncuları, hikayesi, kurgusu, müzikleri ve bir romanın içerisindeymişsiniz hissini veren çekim teknikleri ile birçok açıdan izlenmeye değer bir film. Yabancı dilde, yabancı oyuncularla yapılan bir film olmasına rağmen, yönetmenin yerliliğinin tadını alıyorsunuz. Filme dair yapılabilecek tek eleştiri, Suzy’nin aksiyon sahnelerine hızlı dahil olarak, Kollmick ve Keane arasındaki hikayenin kesintiye uğratılması ve filmin ikinci yarısında sıkıştırılması olabilir.
İstanbul’da Festivalin Rüzgarları Esiyor!
44. İstanbul Film Festivali 22 Nisan’a kadar devam etmek kaydıyla 11 Nisan itibariyle başladı. Festival kapsamında birçok filmin Türkiye prömiyerini gerçekleştirmesi bekleniyor ve bunlardan biri de Gişe Memuru (2010), Sarmaşık (2015) ve Kelebekler (2018) gibi ödüllü filmleriyle tanınan başarılı yönetmen ve senarist Tolga Karaçelik’in yabancı dilde çektiği ve Steve Buscemi, Britt Lower ve John Magaro gibi ünlü yabancı isimlerle çalıştığı “Saykoterapi : Bir Seri Katil Hakkında Yazmaya Karar Veren Yazarın Sığ Hikayesi” filmi. Alanında kendini ispat etmiş bir isim olan Karaçelik’in hem yönetmenliğini hem de senaristliğini üstlendiği ve çekimleri yurtdışında yapılan filmin, kendisinin ve yaratıcı ekibinin de katılımıyla 13 Nisan akşamı Beyoğlu Atlas sinemalarında gösterimi yapıldı. Salonun reaksiyonlarından da anlaşıldığı haliyle, seyircisinden tam not alan bu film, “Gişe Memuru” ve “Sarmaşık” gibi işlerden sıyrılarak yapı bakımından “Kelebekler” filmini andırıyor ve yönetmenin diğer filmlerine kıyasla daha ilişkisel bir film olarak yerini alıyor.
Filmin Yapım Süreci
Karaçelik, Amerikan sinema sektörüyle haşır neşir olmakta zorlanmadığını, yıllar geçtikçe filmlerinin merkezine ilişkisel konuları yerleştirdiğini ve şahsi evlilik ilişkisindeki memnuniyetine rağmen kendisi için tehlikeli ve yabancı olanı incelemeyi sevdiğini söylüyor ve planlamakta olduğu yeni filmlerinden birinin evlilik üzerine olduğunun müjdesini veriyor. Filmin uzun adının niçini sorulduğunda ise, adın bilinçli bir seçimin ürünü olduğuna ve kısaltma önerilerini reddederek aklındaki ada sahip çıktığına değiniyor. “Saykoterapi : Bir Seri Katil Hakkında Yazmaya Karar Veren Yazarın Sığ Hikayesi” filmi için, içerisinde dramatik ve güldürü unsurlarını barındıran bir ilişki filmi denilebilir. Evlilik ilişkisinin detaylarını bir seri katil tiplemesi yerleştirerek kara komedi şeklinde ele alması ilişkilerin su götürmez gerçekleri düşünüldüğünde, filmin ikonik, çarpık fakat bir o kadar tutarlı yönünü oluşturuyor. Gerek yurtdışı gerekse yurtiçindeki festival gösterimini tamamlayan film, 18 Nisan itibariyle sinema salonlarındaki gişe gösteriminde seyircisi ile buluşmaya hazırlanıyor.
Hikâye
Filmin hikâyesi, üniversite öğrenciliği esnasında tanışarak uzun yıllardır evlilik ilişkisinin içerisinde olan Keane (John Magaro) ile Suzie’nin (Britt Lower) ilişkilerinde yaşadıkları doyum alma tıkanıklığı ile yazarlık mesleği ile meşgul Keane’in çok da ses getirmeyen Moğollarla ilgili ilk kitabından sonra ilkel insanlar hakkında yazmaya çalıştığı ikinci kitabını oluşturmada yaşadığı yazar tıkanıklığa eş zamanlı olarak odaklanıyor. Yeni kitabının hikâyesi için menajerini ikna edemeyen Keane’in yaşamı, bir lokantada karşısına çıkan emekli seri katil ve Keane’in ilk kitabının hayranı Kollmick (Steve Buscemi) ile tanışmasıyla değişime uğruyor. Kollmick Keane’i yeni kitabının bir seri katil hakkında olması için ikna etmeye çalışıyor ve yaşamında bir çıkış yolu bulamayan Keane’i önerisiyle ilgili ikna etmekte güçlük çekmiyor. Kollmick’in kadraja girmesiyle değişen sadece Keane’in kitabının konusu değil Keane ile Suzie’nin evliliğinin gidişatı da oluyor. Suzie’nin Keane’in 4 yıldır kitabını bitirememesini ve bireysel / ilişkisel yaşamlarında yeteri kadar sorumluluk almamasını gerekçe göstererek evliliklerini sonlandırma kararını Keane’e ilettiği bir akşam Kollmick ile yeniden karşılaşıyor. Bu karşılaşma sonrası, seri katil olmanın detayları hakkında yeni kitabı için bilgi toplamak amacıyla Kollmick’i eve davet eden Keane, emekli seri katili karısına “evlilik danışmanı” olarak tanıtmak durumunda kalıyor. Böylelikle hikâye, karakterlerin ikili kombinasyonları ve üçlü kombinasyonuna dayalı bir şekilde ilerliyor ve olaylar gelişiyor.
İlişki Açmazları=Hayal Kırıklığı mı?
Filmin ilk sekansından itibaren Suzie’nin, Keane ile evliliğinden hoşnut olmadığı vücut dilinin tamamına sirayet eder biçimde anlaşılıyor. Suzie, depresif, öfkeli, çaresiz ve partnerinin yaşamını sonlandırmaya varacak kadar şiddet gösterme meyilli bir kadın karakter olarak lanse ediliyor. Keane’in, sosyal ortamlarda diğer insanlar tarafından mizah sebebi olarak görülmesi, ilerleyemediği kitabının konusundan sürekli bahsetmesi, maddi konularda yeteri kadar sorumluluk üstlenmemesi, ilişkinin getirdiği alanlarda adil bir dağılım gözetmemesi, karar verici bir rol üstlenmemesi ve heyecan verici bir partner tutumu göstermemesi Suzie tarafından evliliğini sonlandırmak için yeterli gerekçeler olarak görülüyor. Uzun bir zaman dilimi süresince bu hoşnutsuzluğunun giderilmesi için pasif bir sabır gösteren Suzie, herhangi bir farklılığın oluşmayacağını düşünmeye başladığı aşamada Keane’e ayrılık kararını açıklıyor. Kitabı dışında dünyaya dair tüm ilgisini yitiren, kariyer yaşamının çıkmazında sürüklenen ve o ana değin eşi Suzie’yi bir partnerden ziyade bakım veren pozisyonuna koyan Keane için bu karar şaşırtıcı bir şekilde karşılanıyor. İçinde bir yerlerde Suzie’ye hak veren bir taraf bulunsa da, değişimi sağlamak adına nasıl bir karar atması gerektiği hakkında bir fikir sahibi olmadığından, çareyi Kollmick’in seri katil hakkında kitap yazması yönündeki teklifini kabul etmede buluyor.
Seri Katil Hakkındaki Sığ Hikâye
Kollmick, emekli bir seri katil olarak oldukça ilginç bir karakter. Bir sürü insanı öldüren fakat yakalanmamayı başaran bir katil olarak kendini “emekli seri katil” olarak tanıtıyor. Soğukkanlı ve tekinsiz görünümünün altında, insanı çeken ve güven veren sıcak bir yanı da var. Keane’i bildiği yerle, yani bir seri katille ilgili yazmaya teşvik ederken, yarı zamanlı bir evlilik danışmanı olacağını hesaba katmıyor. Kollmick’in seri katiller hakkında Keane’e sunduğu bilgi, mağdurun kaçırılması vb. teknik taktiklerle sınırlı değil. Aynı zamanda, mağdurun psikolojisi, ölmüş bedenin otopsisi, ölülerin bedenleri aracılığıyla adli tıp uzmanları ile kurduğu diyalog, olanın gizlenmesi ve yeni bir kurgu oluşturulması gibi manipülatif ve algısal taktikleri de içeriyor. Spoiler olmaması adına, filmin aksiyon ırmağını besleyen kanalların olay örgüsüne değinmemenin daha doğru olacağını düşünüyorum ve bu sahnelerden birinde perdede görmeyi özlediğimiz isimlerden Nadir Sarıbacak’ın da yer almasının tebessümünü vurgulamak istiyorum. Şiddet temelli ve normal süreçte seyirciyi rahatsız etmesi beklenen bu konuların film içerisinde nüktedan ve mizahsan bir tonla aktarılmasıyla birlikte, kara komedi dediğimiz tür meydana geliyor ve film seyir zevki vermeye devam ediyor. Tabii ki film içerisinde bir defa görülen silah her zamanki gibi patlamadan film sonlanmıyor.
İlişkiyi “Öldüren” Partnerler : İlişkilerin Otopsisi
Filmin sunumu, Keane ile Suzy’nin bitmek / ölmek üzere can çekişen ilişkilerini mercek altına alıyor. Bu bağlamda, Keane’nin neandertaller hakkında kurguladığı fakat işlevsel hale getiremediği yeni kitabının konusu, Suzy ile olan evliliğindeki ilkel ve olgunlaşmamış hali ile örtüşüyor. Yeni kitabındaki ilerleyemeyişi, ilişkilerindeki durağanlığın ve yol alamayışın da temsili niteliğinde. Filmin akışıyla beraber, Keane kitabının rotasını neandertallerden seri katillere evirdiğinde, evlilik ilişkisinde de fonksiyonel olmayan yöntemlerdeki ısrarından vazgeçerek yeni yollara sapma riskini göze almış oluyor. Diğer bir deyişle, “seri katili” konu edinen kitap, ikilinin “ilişkilerinin hikayesine” denk düşüyor ve daha geniş yelpazede de ikilinin bu ilişkisini aktaran filmi meydana getiriyor.
Emekli seri katil Kollmick’in kimliğinin Suzy’den saklanarak Kollmick’i bir evlilik danışmanına dönüştüren filmin getirdiği danışmanlık seansı sahneleri, “tıpkı organizmalar gibi çiftin ilişkisinin ölmüş olma metaforuna” temas ettiği için, hem kahkahalara boğuyor hem de romantik tebessümler ettiriyor. Söz konusu danışmanlık seanslarında karakterler bir araya gelerek ölmüş olan ilişkinin otopsisini yapıyorlar. Kollmick’in kitap için Keane’e öğrettiği “ölülerin adlı tıp uzmanları ile konuşması” düsturundan yola çıkarak, Keane ve Suzy de bu odada ölmüş ilişkileri hakkında konuşuyorlar. Sanırım filme ait tüm romantik sahneler bu sekansta yer alıyor. İlk tanıştıkları anda, Keane’in etrafında geri kalan her şeyi dışsallaştıracak şekilde Suzy’nin gülümsemesinden; Suzy’nin ise Keane’nin kimseye benzemez şekilde yaşama karşı merakından etkilendiği dönemlere atıfta bulunmaları filmi ilgi çekici kılıyor. Bu durumda, anımsanan yalnızca anılar değil, çiftin birbirlerine karşı hisleri de oluyor ve “ölmüş olan ilişki organizması” canlanarak nefes almaya başlıyor.
Karaçelik’in neredeyse partnerini öldürme raddesine varacak kadar ileri giden Suzy karakterini yaratması ve ilişkileri şiddet teması ile bağdaştırması, Miller tarafından yazılmış “Aşkta Törör” kitabına selam veriyor. Miller, bir zamanların mutlu birlikteliğinin zaman içerisinde “yakınlık terörizmi” adı verilen bir iç savaşa dönüştüğünü ve bu tür yaralayıcı kavgaların bir yaşam tarzı haline geldiğinin vurgusunu yapıyor. Partnerlerden birinin yakınlık ihtiyacına karşılık (Keane), diğerinin özerklik ihtiyacı (Suzy) içerisinde olması kaygı düzeyini yükseltiyor ve kaygının varlığı tarafların ilişkiyi iktidari bir mücadele alanı olarak benimsemesine sebep oluyor. Ve Miller’a göre, çiftler ayrılığın soğukluğuna, yakınlık terörizminin sıcaklığını tercih ediyorlar. Karaçelik’in elinden çıkma bu film de, Keane ve Suzy gibi çiftlerin, ilişkisel döngü içerisinde yaşanmışlıkların ardından yakınlık terörizmini tercih ettiğinin bir göstergesi sayılabilir. Gösterimin sonundaki söyleşisinden de anlaşılacağı üzere, bu film, “ilişkilere dair inancın korunması / yitirilmemesi” filmi olarak kabul edilebilir.
Filme Dair
“Saykoterapi : Bir Seri Katil Hakkında Yazmaya Karar Veren Yazarın Sığ Hikayesi”; oyuncuları, hikayesi, kurgusu, müzikleri ve bir romanın içerisindeymişsiniz hissini veren çekim teknikleri ile birçok açıdan izlenmeye değer bir film. Yabancı dilde, yabancı oyuncularla yapılan bir film olmasına rağmen, yönetmenin yerliliğinin tadını alıyorsunuz. Filme dair yapılabilecek tek eleştiri, Suzy’nin aksiyon sahnelerine hızlı dahil olarak, Kollmick ve Keane arasındaki hikayenin kesintiye uğratılması ve filmin ikinci yarısında sıkıştırılması olabilir. Karaçelik’e bizlere bu güzel filmi hediye ettiği için teşekkürler ve şimdiden herkese iyi seyirler!
Yönetmen / Senaryo : Tolga Karaçelik
Görüntü Yönetmeni : Natalie Klein
Kurgu : Evren Lus
Oyuncular : Steve Buscemi, Britt Lower, John Magaro, Sydney Cole Alexandre, Ward Horton, Nadir Sarıbacak, Anthony Michael Lopez, Olli Haaskivi, Tuğçe Altuğ, Jacop Ming-Trent, Lee R. Sellars, Mario D’Leon, Nik Sadhnani, Thomas Vorsteg, Johnny Vorsteg
ABD / Dramatik Komedi / 102 Dk.