Basit Bir Kaza / Yek Tasedef Sadeh / Un simple accident
BİR ÖZGÜRLÜK SAVAŞÇISI
Cannes jürisi aynı kalitedeki 3 – 4 arasından “Bir Basit Kaza”yı niye seçti ?
Jafar Panahi yasakları hiçe saymaya devam edip filmlerini çekebileceğini, yurtdışında boşluklar bulup gösterebileceğini ispatlayan bir demokrasi kahramanı olarak Cannes’da alkışlandı.
Bu yazımda Cannes jürisinin, Altın Palmiye Ödülü için aynı kalitede 3 – 4 film arasından, tercihini niye Jafar Panahi’nin “Basit Bir Kaza / Yek Tasedef Sadeh”ten yana kullandığı üzerinde duracağım. Juliette Binoche başkanlığındaki jürinin, “sinemanın cesur yüreği”, demokrasi aktivisti, dünyanın en cesur yönetmeni, sinema için gerçek riskler almış, baskılara karşı direnip gerçeğin peşine düşmüş, hapis cezalarına katlanmış, çok acılar çekmiş Panahi’yi bu hasletleri için en büyük ödülle taçlandırdığını düşünüyorum. Panahi yasakları hiçe saymaya devam edip filmlerin çekilebileceğini ve yurtdışında boşluklar bulup gösterilebileceğini ispatlayan bir demokrasi kahramanı olarak Cannes’da alkışlandı.
Eleştirmenler arasında “Basit Bir Kaza”nın yönetmenin en cesur ve duygusal açıdan en yoğun çalışması olarak nitelendirenler oldu. The Guardian, filmi “rüşvet ve şiddet dolu bir kabus yolculuğu” olarak tanımlarken, Panahi’nin sanatsal direnişini ve ahlaki cesaretini övdü. Cate Blanchett ödülün takdim ederken İngilizce ve Fransızca yaptığı konuşmadan sonra Juliette Binoche, ödülün gerekçesinde cesur direnişçi, onurlu özgürlük savaşçısı, dürüst insan tarifleriyle, “Basit Bir Kaza”nın Altın Palmiye Ödülü’nün sahibi olacağı belli oldu. Panahi törende yaptığı ödül konuşmasında İran halkına birlik ve özgürlük çağrısında bulundu. Ülkesindeki baskıcı rejimin teslimiyetçi hedefi haline gelen, sürekli ihlal ettiği çekim yasağına günümüzde de maruz kalan Panahi, otoriter rejimin eski bir işkencecisinin hem ironik, hem de acımasız hikayesiyle kariyerindeki cesur tutumunu sürdürüyor.
BASKI, RÜŞVET, BÜROKRATİK YOZLAŞMA
Sayısız kez hapse girmesine rağman yönetmenin son filmine kattığı komik sahneler belki de direncini sağlamlaştırmayı amaçlıyor. Panahi 2010’da İran hükümeti tarafından 20 yıl boyunca film yapma ve ülke dışına çıkma yasağına çarptırılmıştı. Bu yasaklara rağmen gizlice çekip, yurtdışına kaçırmayı başardığı “Perde” ile 2013’te Berlin’de Gümüş Ayı, ardından “Taksi” ile Altın Ayı Ödüllerini kazandı. “Basit Bir Kaza”yı yine gizlice çekti. Filmde, İran yasalarına aykırı olarak kadın oyuncular başörtüsüz sahnelerde yer alıyor. Panahi, daha önceki filmlerinde olduğu gibi bu yapıtını da sansürden kaçırarak uluslararası bir festivale ulaştırmayı başardı.
Alışkanlıklarına ve cesaretine sadık kalan Panahi, bir insan ve bir film yapımcısı olarak, bir minibüsün iç mekanını bir film seti olarak kullanıp diktatörlük ve rejmin etkileri üzerine düşündürücü bir film yaptı. İntikam alma hakkı, insanı insanlıktan uzaklaştıran bir rejimin kurbanlar yaratan sistem üzerine, minimalist uslubuyla derin düşünceler barındıran bir filme hayat verdi. Film, İran’daki sistematik baskı, rüşvet, bürokratik yozlaşma ve bireysel travmalar gibi temaları, kara mizah ve sürreel unsurlar eşliğinde işliyor. Panahi bu son filminde, devlet şiddetinin bireyler üzerindeki etkisini ve adalet arayışının karmaşıklığını derinlemesine işlemeyi sürdürüyor.
“Basit Bir Kaza” arabasıyla karısı ve kızıyla seyahat eden bir adamın gecenin karanlığında bir köpeğe çarpmasıyla başlar. Aracın bozulması üzerine bir tamirciye gider. Çırak ona hizmet ederken,Vahit adlı tamirci sesinden tanıdığı müşterinin geçmişte sorgulanması sırasında kendisine işkence yapan biri olduğunu düşünerek, gizlice takip ederek kendisini kaçırır. Bu olay, geçmişte rejimin şiddetine maruz kalmış bir grup insanın bir araya gelerek, adamın gerçek kimliğini sorgulayıp, intikam alıp almamayı tartışmalarına yol açar. Vahit yüzünü görmediği bir insanı emin olmadan öldürmeden önce, işkence ettiği diğer tanıdıklarını teşhis etmeleri için arar. Çünkü suçsuz bir insanı yanlışlıkla infaz etmeyecek kadar vicdan sahibidir.
İNTİKAM ALMA HAKKI
Filmin diğer kahramanları bir düğün fotoğrafçısı kadın, eski sevgilisi, bir doktor, düğün öncesi fotoğrafı çekilen bir gelin ve Vahit’in bir arkadaşıdır. Tutukluyu itirafa zorlarken kahramanlarımız, katlanmak zorunda kaldıkları dehşetli günlerde yaşadıklarını dile getirirler.
Jafar Panahi, beline yediği tekmeyle sakat kalan Vahit’in doğru kişiyi rehin aldığına emin olmak üzere diğer kurbanlarla yaptığı vicdan muhasebesinde, kendi hapishane deneyimlerinden yararlandı. Verdiği bir röportajda filmini haishanede geride bıraktığı kader arkadaşlarını düşünerek çektiğini söyledi. “Basit bir kaza” sonrasında işkencecinin eski kurbanlarından biri onu bulunca bir ikilem yaşıyor, intikam almak mı yoksa tekrar zülum görme riskini göze alarak onu hayatta bırakmak mı ?, ”kararı siz verin” mesajını yolluyor.
Aynı anda hem imkansız hem absürd, hem saçma, hem de korkutucu olan bu baş döndürücü ikilem 78. Cannes Film Festivali’nin hem sinematografik, hem de politik şoklarından biri oldu. Sorgulama sırasında gelişen olaylarda, tutuklunun çalan telefonunu açan Vahit, tutuklunun kızından doğum yapmak üzere olan annesinin fenalık geçirdiğini ve yardım istediğini öğrenir. Kahramanlarımız minibüsle yola koyulup kadını hastaneye yetiştirerek doğumu gerçekleştirirler. “Bir oğlunuz oldu” müjdesini veren hemşirenin bahşişini denkleştirmek için tümü ATM’lere koşar. Film kuşku, öfke, çaresizlik, intikam, vicdan azabı gibi temaları başarıyla işlerken, Panahi ince bir mizah duygusuyla izleyiciyi avucunun içine almayı becerir.
Taraflara eşit mesafede durmaya özen gösteren Panahi, senaryosunda işkenceci dahil herkese kendisini savunma hakkını tanır. Her filminde olduğu gibi İranlı usta, insancıl bir bakış açısıyla adalet arayışı gibi doğal tepkimizi otopsi masasına yatırıyor. Bu zor konularda yargılama yapmaktan, ders vermekten uzak durmaya özen gösteren Panahi, akılcı bir yöntemle filmin sonunu açık bırakarak, izleyicisine “kararı siz verin” mesajını yolluyor. Devlet şiddetine dair izlediğimiz bu filmde, İran’daki baskılara rağmen sinemanın ifade özgürlüğü ve direniş aracı olarak gücünü bir kez daha kanıtlıyor. Cannes’daki basın konferansında, Panahi yaptığı duygusal konuşmada, İran’da hala baskı altında olan meslektaşlarını anarak, “Ben burada özgürüm ama onlar hala içeride. Nasıl sevinebilirim ?” diyerek duygularını dile getirdi
ADALET ARAYIŞI
Festival takipçileri benzer bir konuşmayı geçen yıl Cannes’da, ülkesinden Türkiye üzerinden kaçan, Almanya’ya sığınan Mohammad Rasoulof’un ağzından dinlemişti. Yarışmadaki filmi “Kutsal İncirin Tohumu / The Seed of the Sacred Fig”in galasında, kırmız halıyı ellerinde İran’da tutsak tutulan filminin 2 oyuncusunun fotoğraflarını göstererek katetmişti. Sanatçının en iyileri arasında yer almayan bu çok uzun, senaryosu sarkan filme Jüri Özel Ödülü’nün dışında FİPRESCİ , Ekümenik Jüri Ödülleri de verilmişti. Jürilerin bu kollektif tercihleri, benim “Zülme uğrayan İranlı yönetmenler uluslararsı yarışmalara 1-0 önde başlıyorlar” değerlendirmeme katkı vermişti. 2023’teki açlık grevi sonrası tahliye edilen, kızının yaşadığı Paris’e gitmeyi başaran Jafar Panahi, 22 yıl aradan sonra katıldığı Cannes Film Festivali’nde açıklamalarda bulundu.
Jafar Panahi’nin kızının yanına değil, ülkesine dönüp üretmeye devam edeceğini açıklaması Cannes’da sempatiyle karşılandı. Filmlerini çeken ve uluslararası yarışmalara sokmada boşluklar bulan deneyimli İranlı yönetmenin prestijinin farkında olan İranlı yetkililer, şimdilik bu duruma tahammül ediyor gibi görünüyor. Panahi’nin Cannes’a ilk gelişi 2003 yılında Belirli Bir Bakış Bölümüne katılan “Kanlı Altın / Talaye Sorkh” filmiyle idi. Senaryosunu İran sinemasının gelmiş geçmiş en büyük ismi Abbas Kiarostami’nin yazdığı bu suç- gerilim cinayet draması Jüri Özel Ödülü’nü kazanmıştı. Jafar Panahi’nin ismi, Cannes’da 3 yıl önce gösterilen “The Year of the Everlasting Strom” filminin 3 senaryo yazarından biri olarak geçmişti. Cannes Film Festivali yönetimi baskıcı rejimlerin zülmüne uğrayan yönetmenlere desteğini sürdürmekteki kararlılığını, bu yıl ana yarışmaya 2 İran filmini almakla gösterdi. Ödül listesinde yer almamasına rağmen son derece kaliteli bir film olan Saeed Roustai’nin “Anne ve Çocuk / Mother and Child” filminden ilerideki haftalarda bahsedeceğim.
Panahi ile ilgili yazımı, hayatına dokuduğu sürgünde yaşayan bir Rus sinema eleştirmeninin anlattıklarıyla bitireceğim. Yabancı bir ülkeye ajan olarak hizmet ettiği suçlamasıyla, Ukrayna’nın işgalinden beri ülkesine dönemeyen, evini, işini kaybeden Anton Dolin, hayatını Jafar Panahi’nin kurtardığını söylüyor. Fransız Sinemateğinin kendisine yardımcı olabilmek için bir projesi olup olmadığı sorulduğunda, Rus eleştirmen Panahi hakkında Ruşça bir kitap yazabileceğini söyler. “Baskıcı rejimlere karşı direnişin sembolu olarak gördüğü, ancak hiç tanışmadığı Panahi’nin yaşadıklarının Rusya’da yaşananlarla paralellik taşıdığını anlatan Anton Dolin kitap çalışmasına “Bir İtaatsizlik Eylemi” adını verir.
Kitabı basıldıktan sonra, mucizevi bir şekilde yurt dışına çıkmasına müsaade edilen Panahi’nin Ermenistan’ın Erivan şehrinde katıldığı festivale giderek İranlı usta ile tanışıp hikayesini anlatır. Panahi’nin uzun yıllar sonra halka ilk kez hitap ederken söylediği “Hapis yatarken cesaretim arttı. Serbest yaşarken demir parmaklıklardan korkarsınız. Hapiste korkacak bir şeyiniz kalmaz.” sözlerini unutmaz.
Yönetmen / Senaryo / Kurgu : Jafar Panahi
Görüntü Yönetmeni : Amin Jafari
Oyuncular : Vahid Mobasseri, Mariam Afshari, Ebrahim Azizi, Hadis Pakbaten, Majid Panahi, Mohamad Ali Elyasmehr
Fransa / Aksiyon-Macera-Suç-Gerilim / 101 Dk.