Gülizar

“Gülizar”, Hassas bir konuyu ele alma ustalığıyla, Ecem Uzun ve Bekir Behrem gibi karakterlerinin hakkını veren oyuncularıyla, senaryosuyla, kurgusuyla, montajıyla birçok açıdan iyi iş çıkaran bir film. Hikayesinin ağırlığına rağmen seyir zevkinden ödün vermiyor ve ajitasyonla dramı birbirine karıştırmıyor. Tam da bu nedenlerle, gösterime girdiği festivallerden kucağında ödüllerle dönmüş. 

OrtaKoltuk Puanı:

 

Hikâye

Yönetmenliğini ve senaristliğini Belkıs Bayrak’ın üstlendiği, başrolünü ise Ecem Uzun ile Bekir Behrem’in paylaştığı “Gülizar” filmi sinemalarda boy göstermeye başladı. Filmin oyuncu kadrosunda, Hakan Yufkacıgül, Ernest Malazogu, Aslı İçgözü ve Şehsuvar Aktaş gibi isimler yer alıyor. Kısa film deneyimi bulunan ve son yıllarda “İki Şafak Arasında” ve “Tereddüt” gibi filmleriyle adından sıkça söz ettiren Yönetmen Selman Nacar’ın film senaryolarına çalışmalarıyla katkı sunan Yönetmen Belkıs Bayrak’ın, ilk uzun metrajlı işi olmasına rağmen “Gülizar” filmi ile güzel bir başlangıç yaptığını söylemek yerinde olacaktır. Yerli sinemamızdaki kadın yönetmenlerin sayısının azlığı düşünüldüğünde, yönetmenin elde ettiği başarı sinemamız adına tüm kadınlarımızı gururlandırıyor.

Zira, Dünya prömiyerini 49. Toronto Uluslararası Film Festivali’nde yapan bu film, 61. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde “En İyi Sanat Yönetmeni”, “Dr. Avni Tolunay Özel Ödülü”, ve “Cahide Sonku Ödülü”ne, 12. Boğaziçi Film Festivali’nde ise “En İyi Senaryo” ve “FİYAB En İyi Yapımcı” ödüllerine layık görüldü. Yapım aşamasında, Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü, TRT ve Kosova Sinematografi Merkezinin desteğini alan film festival yolculuğunu tamamladı ve 16 Mayısta ülkemizin birçok şehrindeki sinemalarda vizyona girdi.

Bir Küçük Kolye Meselesi?

Film, Anadolu’nun ücra bir kasabasından Kosova’ya doğru yola çıkan Gülizar’ın (Ecem Uzun) hikâyesini konu ediniyor. Aile bağlarına veyahut bu ailedeki pozisyonuna ilişkin seyirciye pek fikir vermeyen fakat bağımsız bir yaşam kurma konusunda istekli olduğunu

hissettiğimiz Gülizar’ın Kosova’da ailesiyle birlikte yaşayan Emre (Bekir Behrem) ile evlenmek için kasabasından ayrılmasıyla film açılışını yapıyor. Annesinin pasaportuyla ilgili çıkan sorun nedeniyle bir film kahramanı olarak Gülizar, başına geleceklerden habersiz bu yolculuğu tek başına sürdürmek durumunda kalıyor. Üzerinde hayalini kurduğu yeni hayatı için umutlarını ve kişisel sınırlarını aşma isteğini temsil eden kırmızı elbise, boynundaysa kız kardeşinin hediye ettiği ve küçük kasabasındaki varlığını ve kimliğini anımsatan kırmızı bir kolye eşlik ediyor ona. Kosova’ya giden bu yolda otobüsün mola verdiği bir zaman diliminde kolyesini düşüren Gülizar’ın panik duygusu yeni şahsiyetini henüz inşa edememiş ve eskisini de kaybetmiş olduğuna dair hissinden ileri geliyor ve Gülizar kolyesini aramak için kullanmış olduğu lavaboya geri dönüyor. Yeniden girdiği bu lavaboda tacize uğruyor ve fiziksel bir çatışma sonucunda saldırganın elinden bir şekilde kurtuluyor. Otobüs yolculuğu boyunca, yaşadığı olayın yarattığı tahribatı şok etkisi altındaki Gülizar’ın davranışlarından kestiremesek de hissedebiliyoruz ve anlayabiliyoruz.

Ruhun Dışına Taşanlar : Çürükler ve Öfke

Emre ve ailesinin yanına yerleşerek fotoğraf çektirme ve sağlık raporu çıkarma gibi nikâh öncesi resmi işlemlerin hazırlığı içine düşüyor Gülizar. Fotoğraf çektirirken kesik kesik ve yüzüne oturmayan gülüşünü görüyoruz ekranda. Bir şeyler ters gidiyor ve içe sinmiyor bu hazırlık telaşında. Sağlık raporu esnasında muayene eden doktorların fark ettiği ve hakkında endişelendiği çürükler, Gülizar’ın ruhundaki çürüklerin vücuduna tezahür etmiş halleri yalnızca. Doktorun raporu vermek istememesi ve Gülizar’ın zorla evlendirildiğini düşünmesi üzerine paylaşmak zorunda kalıyor Gülizar yaşadıklarını nişanlısı Emre’yle. Travma yaşantısının getirdiği ve bireyi aslında koruma maksadı güden bilişsel deformasyon sebebiyle Gülizar saldırganın fiziksel görünümünü hatırlayamasa da, ona yanında olduğunu hissettirmeye çalışan Emre’yle birlikte emniyete giderek şikâyette bulunuyor. Yaşanan taciz olayının mağdur haricindeki bireyler tarafından öğrenilmesiyle beraber, öfke dâhil olmak üzere Gülizar’ın içindekiler durdurulamaz biçimde dışarı taşmaya başlıyor ve diğer film karakterlerinin de bulunduğu yere yani ortalığa saçılıyor. Hatta olayın yaşandığı mola yeri Emre’nin ısrarıyla yeniden ziyaret ediliyor ve böylelikle yalnızca katiller değil mağdurlar da olay yerine geri dönmek zorunda kalıyor.

Travmanın Getirdikleri

Gülizar’ın yaşadıklarının aslında en neşeli, heyecanlı ve hevesli olması gereken zamana denk düşmesi, bahsedilen güzellikler adına bir kırılma yaşatıyor. Nişanlısıyla ilk temaslar, nişanlısının ailesiyle tanışma, yeni bir eve yerleşme ve düğünün hazırlığı gibi tüm telaşlar, tıpkı üçgen bir prizmanın içinden geçen ışıklar misali Gülizar’ın içinde kesintiye uğruyor ve dışarıya yalın ve cılız bir ışık çıkıyor. Çünkü, Gülizar’ın travması, içindeki her şeyi öğütüyor. Anın ondan bekledikleri ile ana uyum sağlayamayan karakterin ve biz izleyicilerin sıkışmışlık hissi artıyor ve film tacize uğrayan bir mağdurun rahatça duygularını yaşamasının önünde engel teşkil eden bu “beklentilerin” altını çizerek mağduriyetin farklı bir portresini çiziyor.

Özellikle gelinliğin seçilmesi, kapalı bir alan olan düğün salonunun belirlenmesi ve yeni insanlarla tanıştırılmak gibi düğün dönemine has ve bedenin / beden bütünlüğünün odak noktası haline dönüştüğü hazırlıklar da Gülizar’ın travmasının bir tetikleyicisi olmaktan ileri gidemiyor. Bu tetikleyiciler, onun irkilmesine, kaçınmasına, dissosiyasyonu (kopma) deneyimlemesine ve bazı spesifik görüntü/imaj/seslere reaksiyonel davranmasına neden oluyor. Reaksiyonlarından dahi imtina eden ve bununla ilgili suçluluk yaşayan travma mağduru karakterin baskılanmışlığı; nişanlısı Emre ve emniyette çalışan dayısının yardımıyla uzaklarda aranan saldırganın, beklenmedik kimliği ve yakınlık bağı ile yanı başında belirmesiyle kat be kat artıyor. Baskılanmışlığın dışavurumu ise düzenli ve belirli bir sıklıkta değil, tahmin edilemez ve bölük pörçük perdelerde meydana geliyor. Saldırganın ete ve kemiğe bürünmesi ve görünürlüğünün artmasıyla beraber, Gülizar öğrendiği yeni gerçeği sindirmek ve bu gerçeğin kabulünde travmasının getirdiklerine maruz kalmak durumunda kalıyor.

Mağdurun Acısını Paylaş(ama)mak

Bu süreçte Gülizar’a en yakın ve paylaşımının en doğrudan/şeffaf olduğu birey haliyle nişanlısı Emre oluyor. Gülizar’ın da nişanlısına ifade ettiği haliyle “seçilmeyen fakat başa gelen” bu olay karşısında Emre de bir pozisyon alma gerekliliği duyuyor. Genel anlamda, seyirci olarak yapıcı hareket ettiğini ve şefkatli tutumu ile Gülizar’a iyi geldiğini algıladığımız Emre karakterinin, fiziksel yakınlık ihtiyacı içine girmesi, karşılığını alamadığını düşündüğü yerde kırılgan bir ruh haline geçiş yapması ve pasif agresif bir biçimde kırılganlığını belli etmesi Gülizar’ı ambale ediyor. Emre’nin dokunuşlarıyla irkilen Gülizar ve her dokunduğunda Gülizar’ın çürükleriyle karşılayan Emre, hem ayrı ayrı hem de partner birlikteliğinde, yaşananları göğüslemek zorunda hissediyorlar.

Bu noktada, Emre’nin yakınlık kurma girişimlerinde bireysel ihtiyaçlarından yola çıktığını ve mağdurun yaşantısının şahidi sıfatıyla baş etme gücünün zayıflığının bir neticesi olarak travmayı hızlıca “normalleştirmeye” teşebbüs ettiğini tahayyül etmek mümkün. Film, Gülizar karakterini yansıtış haliyle, “bir kadın olarak tacize uğrama” kavramı ile kadınlığın getirilerini daha doğrusu götürülerini sunarken, Emre karakteri üzerinden de “bir erkek olarak partnerinin travmaya uğraması” kavramı ile kolektifçe erkeğin sırtına yüklenen sorumluluk duygusuna ve çarpıtılmış erillik bilincine değiniyor.

Aidiyet Sorunsalı ve Mücadele

Emre’nin ailesinin düğünde kesmek üzere aldığı ve konağın bahçesine bağladığı ineği fark ediyoruz filmin ilerleyen bölümlerinde. Düğün yaklaşırken filmin gerilimi tırmanıyor ve öncesi içimize sinmeyen düğünün, esnasını merak eder hale geliyoruz. Düğün için ailesiyle beraber Kosova’ya gelen Gülizar’ın kız kardeşinin de dediği gibi, konağın bahçesinde kesilmeyi bekleyen ve böyle bir konağın bahçesine yakışmadığı iddia edilen ineğin Gülizar’la örtüşen yanları var. Gülizar da bir tülü bu eve yerleşemiyor ve aidiyeti tadamıyor. Bu yüzden izliyor düzenli aralıkla varlığının temsili haline evrilen ineği, bu gölgelenmiş yeni yaşamın içerisindeki kendini izler gibi. Düğün gecesinin sabahında Kosova’ya gelirken giydiği kırmızı elbisesini yeniden giyiyor ve kırmızı kolyesini yeniden takıyor.

Gülizar’ın oluşturduğu bu aynılığın altında yatan maksadın yeni bir şahsiyet inşasından vazgeçmek suretiyle özünden aldığı kuvvete yönelmek mi yoksa travma anındaki öfkeyi iliklerine kadar yaşamak mı olduğunu kestiremiyoruz. İntikam alma dürtüsüyle kuşatılan erilliğinin altında ezilen Emre’ye zeval getirmek istemediği ve yaşadıklarına bir son vermeyi seçtiği için de bir kibritle ateşe veriyor her şeyi. Mücadele ediyor herkes adına, en çok da kendi adına. Gülizar’ın dönüşümü de harlanan alevlerle birlikte tamamlanıyor. Yok edici alevlerin etkisiyle filmin devamının nasıllığına ilişkin seyircinin kaygısına yer bırakılmıyor. Çünkü ardıl değil içsel bir anlam yaratılıyor. Mücadele eden ve bu mücadelesini eylemsellikle sonuçlandıran bir kadın tiplemesi aktarılıyor film aracılığıyla. Gülizar’ın yüceltilmesi ve hakkı teslim edilmesi gereken mücadelesi ise Sevgili İsmet Özel’in “Mataramda Tuzlu Su” şiirindeki şu dizelerini hatırlatıyor:

kimin ülkesinden geçsem

şakaklarımda dövmeler beni ele verecek

cesur ve onurlu diyecekler

halbuki suskun ve kederliyim

Filme Dair

“Gülizar”, hassas bir konuyu ele alma ustalığıyla, Ecem Uzun ve Bekir Behrem gibi karakterlerinin hakkını veren oyuncularıyla, senaryosuyla, kurgusuyla, montajıyla birçok açıdan iyi iş çıkaran bir film. Hikayesinin ağırlığına rağmen seyir zevkinden ödün verdirmeyen ve ajitasyonla dramı birbirine karıştırmayan. Tam da bu nedenlerle, gösterime girdiği festivallerden kucağında ödüllerle dönen. Taze auteur yönetmen Belkıs Bayrak’ı tebrik etmek gerekiyor ve film izlemeyi arzulayan seyircilerini sinemada ağırlamak üzere bekliyor. Şimdiden herkese iyi seyirler!

Yönetmen / Senaryo : Belkıs Bayrak

Görüntü Yönetmeni : Kürşat Üresin

Kurgu : Selin Eren Şahin

Müzik : Kanan Rustamli

Oyuncular : Hakan Yufkacıgil, Ecem Uzun, Bekir Behrem, Ernest Malazogu, Aslı İçözü, Serdar Bordanacı, Hülya Aydın, Şahsuvar Aktaş

Türkiye / Dram / 84 Dk.

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz