Bugonia
Dionysos’un Kanatları : Kolektif Sarhoşluk ve Tapınma
Lanthimos’un absürt alegorik tonu yine ön plana çıkıyor. Ayrıca psikolojik ve kültürel deformasyonla izleyiciyi etki alanına alıyor. Kamerasının gördüklerini, zihninin dolaştığı dehlizleri, kullandığı mitleri, kurduğu dünyaları, sorguladığı dünya düzenini izlemek her filminde izleyici için büyük heyecan yaratıyor.
Kurbandan Koloniye
Yönetmenliğini Yorgos Lanthimos’un yaptığı Bugonia nihayet vizyona girdi. Seyircide büyük beklenti yaratan yönetmenlerden biri olması nedeniyle Bugonia’nın yılın en çok beklenen filmlerinden biri olduğunu söyleyebilirim. 82. Venedik Film Festivali’nde prömiyer yapan filmin senaryosunu Will Tracy’nin yazdığını ekleyelim. Bugonia, 2003 yapımı eski bir Kore filmi olan Save the Green Planet’in uyarlaması aslında. Orijinal yapımı henüz izlemedim. Filmi ilk olarak Lanthimos’un kamerasından görmek istedim. Orijinal filmi görmediğim için kıyaslama yapmadan sadece Bugonia filmi üzerinden ilerleyeceğim. Yönetmen Yorgos Lanthimos, komşu ülke Yunanistan’ın dünyaya kazandırdığı yönetmenlerden biri. Ülkemizde de seyirci için özel bir yere sahip. The Lobster, Poor Things, Kinds of Kindness, The Favorite, The Killing of a Secret Deer, Dogtooth gibi iyi filmlere imzasını atmış kült bir yönetmen olarak, adını önce Yunan Yeni Dalgası ya da Yunan Tuhaf Dalgası akımıyla Avrupa’dan dünyaya duyurarak Hollywood’a transfer olan nadide yönetmenlerden biri olarak gösterilebilir. Politik duruşuyla da seyirci tarafından benimsenen yönetmenin, Bugonia filminden hemen sonra yönetmenlik yapmaya ara verdiğini açıklayarak seyircisini üzdüğünü söyleyebilirim. Onun filmlerindeki tuhaflıkları, distopik hikayeleri ve hikaye örgüsünün tırmandığı senaryoları özleyeceğiz. Son zamanlarda sıklıkla film çekmesi epey eleştiri konusu olmuştu aslında. Özellikle Poor Things filminin sektörde yarattığı ilginin rüzgarını arkasına alarak çektiği Kinds of Kindness’ın eleştirmenler tarafından yeterince ilgi görmemesi, yönetmenin yeni filmi için biraz daha zaman harcaması gerektiği yorumlarına neden olmuştu.
Lanthimos, Bugonia’da Emma Stone, Jesse Plemons, Aidan Delbis, Stavros Halkias ve Alicia Silverstone gibi az sayıda bir castingle seyirciyi yeniden selamlıyor. Özellikle son dört filminde beraber çalıştığı ve Poor Things’te kazandığı Oscar ödülünden sonra, Emma Stone’un adı ödül sezonu için adaylık alacak oyuncular arasında gösteriliyor, ancak favorilerden biri sayılmaz. Açıkçası Emma Stone’un filmdeki performansı çok iyi; ancak yılın kadın oyuncusu kategorisinde Jennifer Lawrence’ın performansı daha fazla öne çıkıyor. Yani Emma Stone yine adaylık kazansa da ödül kazanması biraz zor görünüyor. Üstelik Bugonia’nın yıldızı Emma Stone bile değil, Jesse Plemons.
Bir Bedene Sığdırılan Toplum
Filmde Lanthimos’un absürt alegorik tonu yine ön plana çıkıyor. Ayrıca psikolojik ve kültürel deformasyonla izleyiciyi etki alanına alıyor. Bugonia’da dünyayı uzaylıların işgal edeceğine inanan ve psikolojik bir kırılma yaşayan Teddy’nin (Jesse Plemons) kuzeni Don’la (Aidan Delbis) birlikte önemli bir şirketin CEO’su olan Michelle Fuller’ı (Emma Stone) kaçırması, esir tutması ve bu esaret süresince yaşadıkları olaylar anlatılıyor. Teddy’nin, Michelle’in Andromedalı bir uzaylı olduğunu iddia etmesi ve insanlığı yok edeceğine olan inancıyla yaptıklarını, bir deliyi izler gibi izliyoruz.
Bugonia ismi; Antik Yunan’da arıların bir boğanın bedeninden doğduğuna inanılan bir mitten ortaya çıkıyor. Filmlerinde sıklıkla mitolojiden faydalanan Lanthimos’un bir filminde daha mitolojik bir hikayeyle karşımıza çıkması artık sıradan bir detay sayılıyor. Bugonia’nın karşılığı olan mit, kaynaklarda; yıkımdan doğan yaşamı, çürümeden çıkan yeni toplumsal düzeni ve kurban aracılığıyla arınmayı simgeleyen çok güçlü ve kanlı bir ritüel metaforu olarak geçiyor.
Delilik ve gerçeklik arasındaki çizgi nerede başlıyor ve nerede bitiyor? Herkesten farklı söylemler geliştiren biri deli midir? İnsanlığı kurtarmak için ne kadar ileri gidersiniz? Birinin dünya için yaptıkları zalimlik sayılır mı? Film tüm bu soruları ve cevaplarını düşündürüyor.
Bugonia Ritüelinin Sinemasal Tercümesi
Lanthimos sinemasında paranoyayla ve komployla sıkça karşılaşıyoruz. Gerçeğin belirsizliği son ana kadar ortaya çıkmıyor. Kurban etme fikriyle doğan bir ritüel aracılığıyla, şiddet ve arınma temalarını kullanarak toplum eleştirisi yapıyor. Yönetmen, daha iyi bir amaç uğruna inancı, tutkuyu ve zorbalığı kullanarak kötü bir eylemi meşrulaştırma yoluna giderek, kendi sinema dilini ortaya koyan filmler yapıyor. Bugonia, aslında yılın sarsıcı filmlerinden biri olmalı; ancak anlattıkları her şeyi görmüş bir dünya halkı için sıradan bir fikir gibi görünüyor. Oysaki soğuk duş etkisi yapmasını beklediğim finali gerçekten seyirci üzerinde bu etkiyi yarattı mı, anlamak zor görünüyor. Filmin genel olarak eleştirmenlerce beğenildiğini söyleyebilirim.
Film gelgitleriyle dikkat çekiyor. Ana karakter Teddy’nin paranoyaklık ve gerçeklikle bağlantısını çözümlemeye çalışarak geçirdiğimiz iki saatlik ekran süresince hiç sıkılmıyoruz. Teddy deli mi, yoksa dünya gerçekten bu kadar korkunç bir yer mi? Delilik filmde, hem bir karakter betimlemesi hem de bir aydınlanma metaforu olarak ele alınıyor. Lanthimos Bugonia’da; delilikle uyandırılmış farkındalık arasındaki çizgiyi bulanıklaştırarak, gerçeğin öznel bir inanç performansı haline geldiğini anlatmaya çalışıyor. Teddy karakterinin kendisini bir kurtarıcı olarak görmesi, dünyaya önemli bir amaç uğruna geldiğini düşünmesini Tanrı kompleksi olarak betimliyor. Kendini kurtarıcı olarak gören kişinin, bu uğurda gösterdiği zalimlik, şiddet ve zorbalık haklı bir amaç uğruna olduğunda haklılık payı ahlaki bir paradoksu doğuruyor. Çoğunluğun iyiliği için azınlığın yok edilmesi fikri, klasik bir ikilem olarak Bugonia’da etik sorgulamasına itiyor. İnsanlar kendilerini haklı hissettiklerinde belki de en büyük zorbalıklar ortaya çıkar. Burada ortaya çıkan etik paradoks, aynı zamanda bir metafor olarak düşünülüyor. Film, gerçeğin somut değil, soyut bir denklem olduğuna işaret ediyor. Yani deliren kişinin ikna olmakla ilgilenmediğini, ikna etmeyi saplantı haline getirdiğini söylüyor. Aynı zamanda film, modern çağın topluma dikte ettiği, fikirlerin değil de duyguların yönettiği bir politikleşmeyi ele alıyor. Dünyanın yeni halini baz alırsak, insanların mantık yürüterek değil de duygularına güvenerek politik söylemlerin peşinden gittiğini söyleyebiliriz. Dünya liderlerinin karakterlerine, yönetim tarzlarına ve idealist tavırlarına bakarak, çağdaş politikanın duygusal yoğunlukla ilerlediği yorumunu yapabiliyoruz.
Bugonia’da, yönetmen Yunan mitinden beslenerek, ölümden arıların doğmasını metafor olarak kullanıyor. Antik ritüelde; bir boğa kurban ediliyor. Boğa çürüyor. İçinden arılar çıkıyor. Yani ölüm, ölümden sonra çürüme ve kolektif yaşam döngüsü ortaya çıkıyor. Bu ritüel filmdeki karşılığı olarak şöyle açıklanabilir: Boğa; yani kurban edilen kişi/kişiler, eski düzen. Arılar; yeni düzen, yeni toplum. Çürüme; suç, zorbalık, şiddet. Yeniden doğuş; inancın ortak bir paydada birleşmesi. Film, yeniyi inşa edebilmek için eskinin yok edilmesi gerektiğini savunuyor. Yeni düzen, mutlaka bir kurban ister diye de ekliyor. Arılar kolektif bilinç olarak nitelendiriliyor. Bir toplum düzeni yaratabilmek için düşüncenin tekil olmasını savunuyor. Arıların yaşam biçimini de bu düzeni anlatmak için seçiyor. Lanthimos Bugonia’da kusursuz bir metaforik anlatım sunuyor. Düşüncenin tekilliğini savunmasının yanı sıra etiği sorgulatıyor; fakat bu sorgulamayı yaparken taraf seçmiyor. Metaforları seyircinin gözüne sokmak yerine, gizlice zihinlerine sızarak yapıyor. Zihnin çatlaklarından zihinlerimize yerleşirken, diğer taraftan da kimlikleri yok ediyor. Bugonia’da kimlikler, kişiler yok oluyor. Geriye uzaylılar ve insanlar kalıyor. Dolayısıyla bu inşa edilen yeni toplum fikri, aynı zamanda toplumun bireyi yutarak yok etmesine bir eleştiri sunuyor. Filmin finali, hem çok gerçekçi bir yerden sesleniyor hem de distopik bir düzlemde soğuk duş etkisi yapıyor.
Lanthimos’un kamerasının gördüklerini, zihninin dolaştığı dehlizleri, kullandığı mitleri, kurduğu dünyaları, sorguladığı dünya düzenini izlemek her filminde izleyici için büyük heyecan yaratıyor. Yeni filmini sabırsızlıkla bekliyorum.
Yönetmen : Yorgos Lanthimos
Senaryo : Will Tracy
Görüntü Yönetmeni : Robbie Ryan
Müzik : Jerskin Fendrix
Oyuncular : Emma Stone, Jesse Plemons, Aidan Delbis, Alicia Silverstone, Stavros Halkias, Parvinder Shergill
İngiltere-Güney Kore / Bilimkurgu-Suç-Kara komedi / 118 Dk.







