PRENSİM
Prensim filminde, otuzlu yaşlardaki çiftin tanışmaları, evlenmeleri ve sonrasında yaşanan ilginç gelişmeler hikaye ediliyor. Fransız yönetmen Maivenn, orta halli bir dram filmine imza atarak etkileyici bir ilişkiyi beyaz perdeye taşımaya çalışmış. Bu ilişkide, her iki taraf için de hem geçmişe dönük bir sorgulama hem de bu güne dair varoluşçu bir yüzleşme ön plana alınmış. Filmin baş rollerini Vincent Cassell, Louis Garrell ve Emanuelle Bercot paylaşmış.
İlişki Tony’yi yavaşça öldürüyor. Oysa ilk tanıştığında, Georgio onu kıvrak zekasıyla, ani güzellikleriyle, özgürlüğüyle etkilemişti; ertesi sabah uçar gibi birbirlerine düşmüşlerdi. O sabah, tutku ve aşkla olduğu kadar, acı ve yalnızlıkla dolu bir on yılın ilk sabahıydı Tony için. Prensim, ilişkinin sonuyla açılıyor: Tony’nin bir kayak tatilinde kırdığı bacağını iyileştirmek için gittiği bir rehabilitasyon merkezinde; Tony’yi bacağından çok daha fazla yeri kırık bir halde görüyoruz. Georgio’nun ilk başta Tony’yi çeken özgürlüğünün yokluğa, kıvrak zekasının yalanlara, inceliklerinin başka kadınlara döndüğü, Tony’nin yine de aşkta kaldığı, dayandığı ve dayanamadığı yıllara tanık oluyoruz. Bu can yakan bir aşk ve bir kadın hikâyesi. Prens’i Tony’nin canını yakarken, Tony’nin deli-aşkını, düşüşlerini ve yok oluşlarını canlı bir kalbin atışları gibi duyumsuyoruz. Belki de ruhun gücü dediğimiz şey, alışılageldik tanımların arkasında bir yerde yatıyordur.