Akıldan Kalbe
Yaşlılık dönemine özel sağlık sorunları göz yaşartıyor
Ailenin parçalanmasına sebep olan hikayesinin temelsizliğine ve fazla tekrara düşen bazı sahnelerine rağmen; başarılı oyuncu kadrosu, izleyicide yarattığı duygulanım yoğunluğu, bireyden yola çıkarak toplumun nabzına ulaşan politik mesajları, hareketli kamerasının usta kullanımı ve psikoloji ile sinemayı özveriyle buluşturma biçimi açısından izlenmeye değer. Bir ailenin parçalanması ve yaşlılık dönemine özel bir sağlık sorunun dile getirilmesi gibi iki ayrı ve güçlü dramı bir araya getirerek taşıması ağır bir duygusal tonu omuzluyor ve izleyicisinin gözlerini dolduruyor.
Hikâye
“Cep Herkülü : Naim Süleymanoğlu” ve “Kesişme : İyi ki Varsın Eren” isimli filmlerinden aşina olduğumuz yönetmen ve senarist kimliği ile sinema dünyamızın genç isimlerinden Özer Feyzioğlu’nun, Kerem Alışık, Şenay Gürler ve Hande Soral gibi isimlerin oyunculuğuna başvurduğu “Akıldan Kalbe” isimli filmin galası 17 Aralık Salı Akşamı Atv Turkuaz Medya Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi. Geçen sene vizyona giren “49” isimli filmi saymazsak sinema oyunculuğuna uzun bir süre ara veren ve perdede görmeyi özlediğimiz başarılı tiyatro, tv ve sinema oyuncusu Kerem Alışık’ın ve Şenay Gürler’in başrolünde yer aldığı bir aile ve dram filmini izleyecek olmak seyircinin merakını tetikliyor ve duygusal tonu yüksek bir oyunculuk şöleninin bizleri beklediğinin mesajını öncesinden haber veriyordu. Yardımcı rollerin dahil edilmediğini düşündüğümüzde, filmin hikayesiyle paralellik gösterecek şekilde bir “aileyi” yansıtacak olan Kerem Alışık, Şenay Gürler, Hande Soral ve Batuhan Bayar isimleriyle film dar bir oyuncu kadrosu etrafında şekilleniyor.
Filmin hikâyesi, baba Sadık (Kerem Alışık), anne Lale (Şenay Gürler) ve çocuklar Defne (Hande Soral) ve Rüzgar’ı (Batuhan Bayar) kapsayan dağılmış bir ailenin yaşadıklarına odaklanıyor. Eskide kalmış mahallelerin birinde, maddi bir rahatlık içerisinde güzel bir yaşam sürmekte iken baba Sadık Bey’in aldığı yanlış iş kararları neticesinde, önce refahını ardından huzurunu yitiren bir ailenin parçalanmasının akabinde yaşananlar filmin merkezini oluşturuyor. Sadık Bey’in iş dünyasında başına gelen yıkımın getirdiği buhran hali onu depresyona sürüklüyor ve başta eşi olmak üzere tüm ailesi ile olan iletişimini sekteye uğratıyor. Ailesi ile ilişkisine giden yolda iletişim kanallarını tıkayan, onlara psikolojik şiddet uygulamaya başlayan ve sorunlarının üstesinden gelemediği için alkol bağımlılığına yakalanan Sadık Bey, ailesine “layık olmadığına” kanaat getirerek çareyi onları terk etmekte buluyor ve anne Lale Hanım çocukları Defne ve Rüzgar’ı tek başına büyütmek durumunda kalıyor. Defne ve Rüzgar’ın bahtına ise, hayatlarının ilk döneminde babalarıyla kurdukları kaliteli ilişkinin ve tatlı anıların silik görüntülerinin ışığında, ilerleyen yaşlarının getirdiği zorluklara yönelik, yalnızlık, öfke ve hayal kırıklığının eşliğinde mücadele etmek düşüyor.
Kayıp ama Nasıl? : Muğlak Kayıp
İlk çalışmalarına, görev yaparken kaybolan ABD askerleriyle 1971 yılında başlayan, 1990’lı yıllarda savaş, siyasi mücadele ve göç konularına çalışmasını uyarlayan ve 2000’li yıllarda çalışmasını aile yapısına değinerek genişleten Boss’a göre, muğlak veya belirsiz kayıp; en temel açıklamasıyla, sevilen bir kişinin nerede olduğuna veya var mı yok mu, sağ mı ölü mü olduğuna dair yaşanan belirsizliğin veya bilgisizliğin hakim olduğu kayıpları içermekte ve çiftlerde/ailelerde travmaya yol açmaktadır. Belirsiz kayıpta, kaybın kesinliğine dair bir netlik olmadığından, kaybın ardından yaşanması beklenen yas süreci başlatılamamakta ve doğal olarak sonlandırılamamaktadır. Belirsizlik, yas tutma sürecini dondurduğundan ve bitişi engellediğinden, baş etme / karar verme süreçleri olumsuz etkilenmektir. İster demans hastalığı etkisindeki bir eşe bakmak, isterse nerede olduğu bilinmeyen bir aile bireyinin akıbetini beklemek olsun bu tarz kayıplardaki belirsizlik, eylemsizlik haline sebebiyet vermekte ve kayıp doğrulanamadığı için destekleyici ritüellerden yoksun kalan aileler tek başına kalmaktadır.
“Akıldan Kalbe” filmi hikâyesi itibariyle, babalarıyla olan iletişimini kaybetmiş Defne ve Rüzgar adına muğlak kaybın biz izleyicilere güncel bir örneğini sunmaktadır. Çocukların, görüşmedikleri ve ani bir şekilde yitirdikleri babaları Sadık’ın zihin veya beden olarak varlığına dair kendi gerçekliğini oluşturmak dışında bir seçeneği yoktur ve kayıplarını netleştirecek bilgi bulunmadığından, babalarının var olduğu veya olmadığı ikileminde yaşamlarını devam ettirmek zorundadırlar. Ek olarak, bu belirsiz ve bulanık tabloda, babalarının muğlak kaybına dair yas süreçleri ne başlatılabilmekte ne de sağlıklı bir şekilde çözümlenebilmektedir.
Demans Hastaları ve Bakım Verme Güçlüğüne Dair Deneyimler
Hikayesi aktıkça ve izleyiciyi şaşkına uğratan bir yöne doğru evrildikçe, film sadece muğlak kayba değil, demans hastalığının doğasına ve demans hastasına bakım veren aile bireylerinin yaşadığı bakım verme güçlüğüne ilişkin deneyimlerin verildiği bir alana dönüşüyor. Yaşın ilerlemesiyle beraber meydana gelme ihtimali yükselen ve hafızanın, zaman-mekan oryantasyonunun, muhakeme yetisinin, özbakımın, bedensel akışın, motor becerilerin ve sosyal ilişkilerin, yani kısaca gerçekliğin bozulduğu bir nöro-dejeneratif hastalık olan demans; deneyimleyen birey için de hastaya bakım veren aile bireyi için de oldukça zahmetli ve duygusal yükü fazla bir süreci kapsıyor.
“Akıldan Kalbe”, kaybolduğu, kendi kendine konuşmasıyla ve kişisel hijyenini sağlayamamasıyla diğer insanları bir tür tedirginliğe sürüklediği ve kendisine fiziksel zarar verdiği için sıklıkla karakola getirilen Sadık’ın yaşamını kolaylaştırabilmek ve idame ettirmesine yardımcı olabilmek amacıyla koluna evin anahtarının bağlanması, kim olduğuna dair notların avcuna yazılması, kıyafetlerinin giydirilmesi ve evin her köşesine notların yapıştırılması gibi sahneleriyle bir demans hastasının hayatı hakkında bizlere iyi fikir veriyor.
Ayrıca, babası tarafından hatırlanmaması ve babasının kimliğine ilişkin belleğindeki bilgileri her gün yenilemek durumunda kalmasına rağmen; umutsuzluk, çaresizlik ve depresyon duygularıyla mücadele ederek destek olmaya çalışan Defne karakteri de bakım verenlerin yaşadığı problemleri özetliyor. Haneke’nin 2012 yapımı “Aşk”, Asgar Ferhadi’nin 2011 yapımı “Bir Ayrılık” ve Gaspar Noe’nin 2021 yapımı “Vortex” isimli, demans hastalığının / bakım verme güçlüğünün ele alındığı başarılı filmlerin yanında “Akıldan Kalbe” de hoş bir temsil olarak yerini alıyor.
Şahsi Gerçekliğin İnşası ve Toplumsal Değişikliğin Yansımaları
Nörodejeneratif bir hastalığı deneyimleyen ve gerçeklik duygusu sarsıntılı bir yolculuktan geçen Sadık, bir yandan varlığını sürdürmeye çalışırken bir yandan da geçmişiyle hesaplaşıyor. Ailesinin parçalanmasına müsaade etmesinden kaynaklı pişmanlıkların gölgesinde yaşayan bu baba, kendisine yeni bir gerçeklik inşa ederek hatalarını telafi etmek için çaba sarf ediyor. Sadık’ın yeni gerçekliğinin inşası sayesinde Lale karakteri ile gelişen ilişkisi, filmin romantik tarafını oluşturuyor ve eskilerde kalan, görmeyi arzuladığımız fakat artık rastlamadığımız türde bir nostaljinin içine çekerek izleyicisini mest ediyor. Sadık’ın ailesinden sonra hafızasını da yitirdiği hayata karşı bir direnç olarak yeni bir gerçekliği benimsemesi, Michel Gondry’ın 2004 yapımı romantik / bilim kurgu filmi “Sil Baştan’ı” anımsatıyor.
Beraberinde, ailenin, diğer bir deyişle evin/yuvanın dağılmasının donesi; ortak alanların bulunduğu ve insanların kaynaştığı komşu/mahalle kültürünün terk edilerek yüksek sitelerin, restoranların ve alışveriş merkezlerinin merkeze alındığı bireycilik kültürünün ön plana çıkartılarak toplumun değişen yapısının uzamına varıyor. Böylelikle, aileden topluma ulaşan bu kopuş öyküsünün altındaki görünmez bağı film vurgulamış oluyor.
Filme Dair
“Akıldan Kalbe”, ailenin parçalanmasına sebep olan hikayesinin temelsizliğine ve fazla tekrara düşen bazı sahnelerine rağmen; başarılı oyuncu kadrosu, izleyicide yarattığı duygulanım yoğunluğu, bireyden yola çıkarak toplumun nabzına ulaşan politik mesajları, hareketli kamerasının usta kullanımı ve psikoloji ile sinemayı özveriyle buluşturma biçimi açısından izlenmeye değer. Bir ailenin parçalanması ve yaşlılık dönemine özel bir sağlık sorunun dile getirilmesi gibi iki ayrı ve güçlü dramı bir araya getirerek taşıması ağır bir duygusal tonu omuzluyor ve izleyicisinin gözlerini dolduruyor. Şimdiden herkese iyi seyirler!
Yönetmen : Özer Feyzioğlu
Senaryo : Özer Feyzioğlu, Avni Tuna Dilligil
Görüntü Yönetmeni : Alp Korfalı
Kurgu : Erkan Erdem
Müzik : Can Elgeç
Oyuncular : Kerem Alışık, Şenay Gürler, Hande Soral, Batuhan Bayar
Türkiye / Dram / 94 Dk.