Assassin’s Creed filminin yönetmen koltuğuna 1974 Avustralya doğumlu ” Blue Tongue (2005), Snowtown (2011), Dönüş (2013) ve Macbeth (2015) ” filmlerinden tanıdığımız Justin Kurzel oturmuş. Popüler bir video oyunu olan ve Michael Lesslie’nin orjinal senaryosundan esinlenilerek çekilen filmde Justin, baş rolü daha önce ”Macbeth” filminde de beraber çalıştığı ve iyi anlaştığı Michael Fassbender’e vermiş. Yönetmenin kasvetli Macbeth’i dişe dokunur bir gişe başarısı elde edemese de eleştirmenlerden iyi not almıştı. Hatırı sayılır bir bütçeye sahip bu macera ve Aksiyon dolu fantastik filmini, her ne kadar ABD’li eleştirmenler beğenmemiş olsa da Türkiye’de iyi bir gişe başarısı elde edeceğini düşünüyorum.
Bana göre sıra dışı bir konunun korkusuzca senaryolaştırılıp, Hristiyan dünyası ne der diye düşünmeden seyircinin beğenisine sunulan ”Assassin’s Creed”, 2016 yılının en ilginç filmi. ABD’li eleştirmenlerin beğenmemesinin nedeni, esas barbarların, dini kullanarak iktidarı ele geçiren ve kaos isteyen Hristiyan din adamlarının olduğunun vurgulanması olabilir. Bu filmde Hristiyanlık ve dini liderler, tabiri caizse yerden yere vurulurken Haşhaşi diye adlandırılan, suikastçiler de kahraman olarak lanse ediliyor. Bu suikastçiler, özgürce düşünme ve özgürce yaşamayı dünyaya hakim kılmak için ”kan dökmeden ve kanın dökülmeden aydınlığa çıkılmaz” felsefesi ile Tapınak Şövalyelerine karşı savaşıyorlar.
Aşırı şiddet ve kan içeren filmin konusu şöyle: Film, 1490 yılında İspanya’da suikastçıların yaşadığı bir kalede yemin töreni ile açılıyor. Baş suikastçı, ölümü pahasına ”Cennet Elma”sının Tapınak Şövalyelerinin eline geçmesini önlemek ve korumak için yemin eder. Sonrasında günümüz dünyasına dönülür. 35 yaşındaki Callum Laync (Michael Fassbender), 2016 yılında California’da bir pezevengi öldürdüğü için idam cezasına çarptırılmıştır. İdam gerçekleştirilir ama Callum gözünü Madrid’te bir araştırma tesisinde açar. Alan Rikkin (Jeremy Irons) ve kızı Sophia (Marion Cotillard) tarafından yönetilen Abstergo şirketi, milyarlar harcayarak insanların genetik belleğine ulaşmak için ”Animus” ismini verdikleri bir makine yapmışlardır. Amaçları, Callum’u boyun omurgasından makineye bağlayıp hafızasına girerek 500 yıl önceki atasına ulaşmak ve sakladığı Cennet Elma’sının yerini öğrenmektir. Ancak, karşılarında çetin bir ceviz vardır ve olaylar umulmadık şekilde gelişir…
Yaratılan ilk insanlar Adem ve Havva’nın yedikleri Elma’nın, bu filmde ”insanlığın ilk itaatsizliğinin tohumu”nu temsil eden meyve olarak kullanılması ilginç bir fikir! Jeremy İrons’un bir sahnede ki diyaloğu ise bu durumu özetler nitelikte: ”-Dünyanın tarihi, şiddetin tarihidir”. Diğer yandan baba kızın, araştırma tesislerinde bulunan denekler ile aralarındaki ilişkileride kayda değer cinsten. Filmde dikkatimi çeken diğer bir hususta, filmin yarısının İngilizce, yarısınında İspanyolca konuşulması oldu. Yönetmen, tamamını İngilizce yada İspanyolca çekebilirdi ama sanıyorum gerçekçiliğe vurgu yapmak için bu yöntemi seçti. Başrol oyuncusu Michael Fassbender’in diyalogları ise kısaydı. Yönetmen, çok fazla laf salatasına girmeyerek az ve öz ,mesaj veren cümleleri tercih etmiş ve seyircisini uçmalı, kaçmalı, hoplamalı, zıplamalı ve bıçaklı sahnelerle avucunun içine almak istemiş.
Ben filmin çarpıcı hikayesini, anlatış şeklini, gri tonlarını, enerjisini ve ritmini beğendim. Yapımcıları Assassin’s Creed’i bugüne kadar yapılmış ”en iyi video oyunu” olarak açıkladılar. Bende bu görüşe katılıyorum. Oyunculuklarda, filmin anlaşılabilir akıcı kurgusu da, görsel efektleri de gayet iyiydi. Aksiyon, macera, Bilimkurgu ve fantastik türleri seven izleyicilerin Assassin’s Creed’ide seveceğine inanıyorum. Kaçırmayınız!
Cüneyt Arkın en değerli oyuncularından biridir. Sığ ve oyunculuk yeteneğine hiç birşey katmamış Kemal Sunal baştacı edilirken Cüneyt Arkın alay edilerek yerin dibine sokulur Türkiye’de! Cüneyt Arkın çağdaş sinema anlayışını bu ülkeye getirmek isteyen yeterli altyapı ve zemin olmadığından oturtamayan bir şahsiyettir. Bu filmi izlerken Battalgazi, Malkoçoğlu filmleri aklıma geldi. Aksiyonları aynı. Tek fark Cüneyt Arkın’ınkiler altyapı yetersizliğinden dolayı alay konusu olurken, bu film güzel efektleri ile ilgi görüyor. Bence Cüneyt Arkın’ınkiler daha başarılı. Çünkü yetersiz imkanlarla çekilmiş. bundaki imkanlar zamanında Cüneyt Arkın’da olsaydı şu an parmakla gösteriliyor olurdu.
:))