Atilla Dorsay’ın Türker İnanoğlu ile yaptığı söyleşi

TÜRK SİNEMASININ HER ALANDAKİ EŞSİZ

DUAYENİ; TÜRKER İNANOĞLU İLE

LEZZETLİ BİR SOHBET

Evet, sonunda Türker Bey’le buluşup konuştuk. Bunca yıldır o kadar söyleşi yapmıştım da, sayın Türker İnanoğlu ile hiç olmamıştı. Kısmet  bugüneymiş.

Yılardır büyük bir inat ve özveriyle o ünlü gazetesini, ancak dostlarının ve gereken kişilerin eline geçen Gazette 13’ü çıkaran sevgili dostum Güngör Denizaşan’ın isteğiyle biraraya gelip yaptığımız söyleşi, sinema tarihimizin birçok yönüne ışık tutuyor.  Ve sanırım iyi bir belge olarak yarınlara kalacak. İşte bir dökümü.

Dorsay: Bugünlerde sağlık sorunlarınız var galiba…

İnanoğlu: 2008’de akciğerimde kanser belirmişti. Onu Amerika’da ameliyat ile hallettiler. 2017’nin sonlarında tekrar nüksetti. Ama başka şekilde… Amerika’da benim Özal zamanından kalma doktor dostlarım var. Onlara gitmekten vazgeçemiyorum.

Dorsay: Kaç yıllarında gitmiştiniz ilk defa?

İnanoğlu:  86’da Özal’ın ameliyat olduğu zaman. Ameliyatı yapan Cornell Üniversitesi’nin rektörü, hastanenin başkanıydı, emekli oldu. Halen onursal başkanı, hastanenin ve üniversitenin… Aramış demiş ki: “Türker Bey 80’inde…İyice etüt ettiniz mi?” Bunun üzerine benden tarama istediler. Bunu Amerikan hastanesinde yapıp gönderdik. Doktor bakmış, ameliyatsız halledebiliriz demiş.

Çok zor bir ameliyattır, akciğer ameliyatı. Bittikten sonra da ezafı cefası çok olur. İnşallah bu sefer gerekmez. Ama kader neyse o oluyor.

TÜRKER İNANOĞLU
Fotoğraf:Atilla DORSAY

Sinemadan önceki futbol sevdası

Dorsay: Safranbolu doğumlusunuz. Anadolu’nun en güzel kasabalarından biri, benim de aşık olduğum bir yer. Herhalde çok sık gidemiyorsunuz.

İnanoğlu: Evet, doğru. En son geçen sene gittim. Oraya bir iletişim fakültesi yaptıracağım, yer tahsisi bekliyorum şimdi. Safranbolulular çok iyi insanlardır, fakiri azdır. Biri fakirse diğerleri yardımcı olmaya çalışırlar. Fazla dedikodusu da olmayan bir şehirdir.

Dorsay: Gençliğinizde siz de spora merak sarmışsınız.

İnanoğlu: Evet, futbola.

Dorsay: Rahmetli Memduh Ün’ün böyle bir ilgisi vardı. Futbolu ve Yeşilçam’ı seven insanlar en çok o kuşaktan geldi, değil mi?

İnanoğlu:  Başka da var mı?

Dorsay: Mutlaka vardır. Çok farklı bir kuşaktan, ama örneğin eleştirmen Uğur Vardan, sinema yazdığı kadar futbol da yazıyor.

İnanoğlu: Ben Fenerbahçeli’yim. Futbolu çok seviyorum. Safranbolu’da başladım ben futbola. Adalet diye bir kulüp vardı. Büyük bir kulüptü. Orada oynarken bir kaza geçirdim.

Dorsay: Yani kaza geçirmeseydiniz devam edecektiniz?

Inanoğlu: Evet, sakatlık olmasaydı futbola devam edecektim. Ama olmadı. Kader öyle istemiş.

66’yı bulan yönetmenlik çabası

Dorsay: 1959’da ilk yönetmenliğinizi yapmışsınız. Bir kaynağa göre bugüne kadar 66 yönetmenliğiniz var. Bunların arasında en gözde birkaçını sayar mısınız?

İnanoğlu: Hiçbirini ayıramıyorum, hepsi diyorum. Ben çok genç yaşta girdim sinemaya. Nasıl girdiğimi anlatayım size. Kanlıcalı’yım. Hem Safranbolulu, hem de Kanlıcalı. 80 yıldır da aynı evdeyim, bir yalıdayım. Yanımızda son Osmanlı sadrazamlarından Saffet Paşa’nın yalısı var. Onun bir torunu vardı, Kadri Cenani Bey.

Bu adam Fransız kültüründen geliyor. Evi saray gibiydi. Ara sıra evi filmcilere verirdi, ama parayla değil. Filmin senaryosuna bakardı, beğenirse verirdi. Hatta evine gelen filmcileri yedirir içirirdi. Funda filmi için Necil Ozon bey randevu almış. Bu anlattığım, sene 1957… O yıllarda İstanbul’dan buraya yalnızca vapur var. Başka vasıta yok.

O gün de Kadri Cenani Bey’in toplantısı uzamış, gelemedi ve beni aradı. Evinde bir uşak var, Fransız. Bir kadın var, matmazel, Romanyalı. Bunlar doğru dürüst Türkçe bilmedikleri için Cenani Bey beni aradı. Dedi ki “Ben randevu verdim, ama uzadı. Ancak bir buçuk saat sonra gelebilirim, isterlerse beklesinler, akşam yemeğini beraber yeriz. Bu arada gitsinler, benim adıma yoğurt yesinler, kahve içsinler. İsterlerse de başka güne randevulaşalım, özür dilediğimi söyle” dedi.

TÜRKER İNANOĞLU ve ATİLLA DORSAY

“Hammalığa mı geldik, çalışmaya mı?” 

Ben  söyledim. Bunlar düşündüler, buraya yeniden gelmek bizim için çok zor dediler. Ben de bizim bahçeye davet ettim, zaten komşuyuz. Yönetmen Nişan Hançer Bey’in asistanı askere gidiyormuş. İşte kimi bulalım filan derken, o sırada biri dedi ki, “Türker Bey’le çalışalım”

Ben o dönemde Tatbiki Güzel Sanatlar’da okuyorum. “Nedir bu iş” dedim. “Asistanlık” dediler. Ben ne olduğunu bile bilmiyorum!… Ama bir deneyeyim dedim.

Daha sonra haftabaşı Yakacık’ın arkasındaki Soğanlı köyünde buluştuk.  Oraya da Taksim’den en aşağı 2-3 saatte gidiliyor. Çünkü arabalı vapur ile gideceksin, sıra bekliyorsunuz, yollar da müsait değil. Neyse gittik oraya, ben de başladım çalışmaya. Askere gidecek olan asistan bana işi öğretti.

Örneğin sırtıma Derby makinenin ayağını yüklediler. Ben de içimden “Hamallığa mı geldik, çalışmaya mı?” diyorum. O gün başladık çalışmaya. Benim arabam vardı ve “Orada kalmam” dedim. Tam çıkarken arabanın başına bir bey geldi. “Senin benim karımla bir işin varmış” dedi. “Efendim anlamadım, ben yeni geldim” dedim. Meğerse adam dönemin yıldızı Nevin Aypar’ın kocası Sadi Bey’miş. Emekli subay. Ve karısını hep kıskanırmış!…Ben “Efendim ben yeni geldim” diyip duruyorum!…. Böyle bir macera ile başlamıştım.

Erler film’ den günümüzde yapımcılığa

Dorsay: 1960 yılında Erler Film’i kuruyorsunuz. Daha o gencecik yaşınızda yapımcılığı kafanıza koymuşsunuz.

İnanoğlu: Ben dışarıya on kadar film yaptım. Bu filmlerin bir kısmı büyük iş yaptı. İşletmecilerden teşvik yağdı. Ve kendi şirketimi kurdum

Dorsay: Çok iyi akıl etmişsiniz. Benim görüşüme göre 1960’lı yıllar Yeşilçam’ın doğuşu. Tam doğum tarihinde de siz de yapım şirketini kurmuşsunuz.

Şunu sormak istiyorum. Bugün Türkiye’de ne büyük şirket kaldı, ne de yapımcı. Bizim bildiğimiz klasik anlamda yapımcı yok. Her film ayrı bir yapım projesini gerektiriyor. Bir tek siz kaldınız.

İnanoğlu: Türkiye’de gelmiş geçmiş, ara vermeden devam eden en uzun ömürlü şirketiz biz. Kemal film 47 sene yaşadı. Bizimkisi. 58 sene oldu. Benim sinemaya girişim ise 60 yıl.

TÜRKER İNANOĞLU
Fotoğraf:Atilla DORSAY

Türkan Şoray nasıl keşfedildi?

Dorsay: İki büyük starla evlendiniz. Ayrıca birçok oyuncuyu alıp star yaptınız. Akla ilk Türkan Şoray geliyor. Nasıl oldu bu?

İnanoğlu:  Benim yapımlarım ödül peşinde değildi, ama gişe peşindeydi. Zeki Çan vardı, Çan film. Köyde Bir Kız Sevdim filmini çekiyordu. Genç bir kız olması gerekiyor dediler rol için. Çekimlere başladığımızın ikinci günü, o yan rolde oynayan Emel Yıldız bir kızla geldi. İri gözlü, yeşil paltolu, bakışları enteresan bir kızdı. Hemen dikkat çekiyordu. “Kim bu?” dedim. “Emel hanımın kiracısı” dediler.

Kız Fatih’te okuyor, ortaokul son sınıfta. O gün çalıştık ve ben Zeki Bey’e “Bu kızı alalım, ben masrafını veririm” dedim. “Tamam” dediler. Nasıl yapacağımızı konuştuk. Ama bunu Emel Hanım’a gözükmeden, onu incitmeden yapmak lazım. Çünkü aynı evde oturuyorlardı, Türkan aşağıda kiracıydı. Karagümrük’te, romanların mahallesi diye bilinen semtte…

Sonra annesi Meliha Hanım’ı bulup getirdiler yazıhaneye…Kadın çok şaşırdı ve memnun oldu. Türkan da can atıyordu. Ben öyle hissettim. Anlaşmayı yaptık annesiyle. Emel sonra duyunca köpürdü.  Ama yıllar sonra bana “İyi ki beni atlatmışsın, koskoca Türkan Şoray doğdu” dedi. Yıllar sonra da Türkan bir televizyon programında “Türker bey o gün beni fark etmeseydi, ben Fatih’te torunlarına bakan bir anneanneydim” dedi. Ben onu çok severim, o da beni .

Dorsay: Aranız gayet iyi. Ayrıca şimdi o da bu yakaya taşındı.

İnanoğlu: Evet. Aramız hep iyi. Ben ona hoş geldine gittim. Birazcık iyileşeyim, evime davet edeceğim.

Türker İnanoğlu-Türkan Şoray-Atilla Dorsay
Fotoğraf:Güngör Denizaşan

Video devrini başlatan adam

Dorsay: 1979’da Ulusal Video’yu kurdunuz. 80’lerde de Türkiye’de bir video akımı başladı.

İnanoğlu: Türkiye’de videoyu ben başlattım. Atilla Bey, ben Türkiye’de birçok şeyin öncüsü oldum. Bir broşür var, size onu vereceğim. 1970’li yıllardı. Beyoğlu Saray Sineması’nı işletiyorduk. Oraya film alıyorduk. O zaman filmler ambargoluydu, ABD bize Kıbrıs sorunu nedeniyle ambargo koymuştu. Biz de Cannes’dan Avrupa’dan filmler alıyorduk. Yine bir gün gittik film almaya, bir adam bir şeyle oynuyordu. “Nedir bu?” diye sorduk. “Video kaset” dedi.

Biz hiç video görmediğimiz için bilmiyoruz ne olduğunu. Sonra adam dışarı çıkınca, oradaki Sanyo kataloğunu aldım, cebime koydum. Türkiye’ye geldiğimde İstanbul Teknik Üniversite’sine gittim, “Bu nedir” diye sormaya…. Bana Eskişehir’de üniversitede Emre Hoca’dan söz ettiler. Tezini bunun üzerine yapmış. Ben de Yılmaz Hoca’ya (Yılmaz Büyükerşen) gittim. Dedim ki “Şu Emre’yi bir haftalığına bana verir misin?”O da tabii geniş fikirli olduğu için yardım etti. Ve biz bu Ulusal Video’yu kurduk.

O sırada Türkiye’de para yok. Bunun için teyp lazım, kaset lazım, cihaz lazım. Parayı veriyorsun, ama transfer etmiyorlar. 500 bin dolar için  Ecevit Norveç’e gitmişti, o dönem. O sırada Turgut Özal da (78 yılı bu anlattığım) Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı. Zorlukla randevu alıp gittim. Bana saat 10:00’da randevu vermişti, 14:00’e kadar kapısının önünde bekledim.

Girince “Ben Türkiye’ye videoyu getireceğim. Döviz tahsisi istiyorum. Döviz istemiyorum, kendi paramla döviz tahsisi istiyorum” dedim. Nedir bu dedi. Ben de anlattım. Kalktı, bir dolaptan bir klasör aldı. Benim Emre’nin Japonya’dan getirttiği katalogların aynısı. Üniversite bile bilmiyor olayı. Bana “Çok önemli bir şey yapıyorsun. Ben sana yardımcı olacağım, ama bir şartım var” dedi. “Avrupa’daki ikinci üçüncü nesil Türk gençleri, Türklüğünü, benliğini kaybediyor. Hiç değilse filmler vasıtası ile oradaki gençlere bunları aşılayalım” dedi. Ve “Önce orada çıkacaksın” dedi.

Sonra Ekrem Pakdemirli’ye telefon etti  ve dedi ki “Böyle böyle bir durum var. Yararlı birşey. Buna biz yardımcı olacağız”. Ben bir milyon dolarlık tahsis istemiştim. “Bir kıyak da biz yapalım, sana gümrüksüz teşvik verelim” dedi. Böylece Ulusal Video’yu kurduk.

TÜRKER İNANOĞLU
Fotoğraf:Atilla Dorsay

Hepsi de vefat eden üç sağ kolu

Dorsay: Ulusal Video’yu kurduğunuz yer Nişantaşı’ndaki Kodaman Sokak’tı. Ben de birkaç kez gelmiştim. Sinema tarihçisi sevgili dostumuz Giovanni Scognamillo ile çalışmaya başlamıştınız. Bilgisiyle sizin sağ kolunuz olmuştu.

İnanoğlu: Benim 2-3 tane sağ kolum vardı. Biri Erol’du, Erol Şenel. Beyoğlu Galatasaray’daki müzemizin yıllarca müdürlüğünü yaptı. Biri Giovanni’ydi. Bir diğeri de burada, Kavacık’taki büyük binamızın emektarı  Hüseyin Akgül. Ve hepsi de son yıllarda, sanki üstüste vefat ettiler. Hiçbirinin yerini dolduramam.  .

Dorsay: Giovanni yıllarca sizinle çalıştı ve yılların emeğiyle müthiş bir kitap olan ‘Bay Sinema’yı çıkarmak ona nasip oldu.

İnanoğlu: Bir gün gelip demişti ki bana, “Valla, artık bu kitabı benim ölümümden sonra çıkarırsın” Çünkü benden bilgi alacak, alamıyor. Vaktim yok, hep çalışıyorum. Sonra bir gün onu aldım, Sapanca’daki evime götürdüm. 4-5 günde her şeyi anlattım. Ve kitap ortaya çıktı. Allah rahmet eylesin.

TÜRKER İNANOĞLU
Fotoğraf:Atilla Dorsay

İlk uydu antenlerinin macerası

Dorsay: Bir dönemde video hayatımıza nasıl egemen olmuştu…

İnanoğlu: Ben video olayını Haldun Simavi ile ortak yaptım. Geniş görüşlü bir insandı. Bir uydu anteni getirelim, oradan fotoğraf alalım vs. diye konuştuk. Benim ekibim araştırmalar yaptı ve ilk uydu antenini Türkiye’ye getirdik.  Günaydın’ın tepesine kurduk.

Sonra bir tane daha getirdim ben. Bunu da Ankara’ya kurdurduk. 1985’lerde, hep Özal’ın desteğiyle. Sonra bana savcıdan kağıt geldi, “Tesis işlerine muhalefetten aranıyorsunuz” diye… Birisi üç yıl hapisten filan söz etti. Semra Özal’ı aradım, “Abla böyle böyle. Ne yapacağız” dedim. O da konuyu yine Turgut Bey’e götürdü. “Bir tanesini buraya kur, bir tanesini de başbakanlığa kur” mesajı geldi… Sonra Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarı’na danışmış, “Sen gitme, avukatını gönder savcıya…Bunu Başbakanlık istedi, Başbakanlığın isteğiyle yaptık diyin” demiş. Böylece tesis kanunundan yırttık.

TRT eğlence programları, ATV’de yöneticilik

Dorsay: TRT’nin kuruluşundan itibaren katkınız oldu. “Bir Başka Gece” diye bir eğlence programınız vardı. Biz hâlâ hatırlıyoruz, haftasonumuzu şenlendirirdi. Yıllar sonra ise ATV Yönetim Kurulu başkanlığınız var. 1994’ten itibaren…

İnanoğlu: Orası da şöyle olmuştu. Kanalın yüzde 50’si Dinç Bilgin’in, yüzde 25’i Finansbank Hüsnü Özyeğin’in, yüzde 25’i de Mehmet Emin Bey’in. Ki Yapı Kredi’nin sahibi o zaman. Yani yüzde 50’si bankacı. O dönem ATV krize girdi, onlar da “biz bu işi bilen bir adama emanet edelim” dediler. Yeni bir hisse verelim ve bir hissedar alalım. Yüzde 3 ATV’den, yüzde 3 bankacılardan, ben yüzde 6 hissedar oldum. Ötekiler eşit hisseye.sahip. Böylece ben yüzde 6’ımla kimi tutsam, onun dediği oluyor!…Bu şekilde orayı fiilen yönettim.

Ve sonra 9. ayda kanal sonunculuktan birinci sıralara yükseldi. “Yaseminname”, “Huysuz Virjin Show”, “Kadınlar Matinesi”, “Tatlı Kaçıklar”, “Çiçek Taksi”… Bunların hepsine bir anda bir yüklendim, tak diye tepeye çıktık.

Arka Sokaklar’ın inanılmaz başarısı. Ve ardındaki çaba

Dorsay: Türker Bey, hâlâ televizyonlara dizi yapıyorsunuz. Bugün yayınlanan ve arkasında sizin olduğunuz hangi diziler var.?

İnanoğlu: Özellikle Arka Sokaklar. Artık bir efsane oldu. Tam 12. sene bitiyor. Ve ilgi hiç azalmadan devam ediyor.

Dorsay: Nasıl oluyor, halkın bu kadar nabzını tutmak?

İnanoğlu: Gazeteleri takip ediyorum. İkinci, üçüncü sayfalarını okuyorum. Bir de dışarıda çekilmiş hemen tüm ABD polisiye dizilerini getirttim. Onlardan da istifade ediyorum. Dizi inandırıcı. Halk da sevdi. 10 rating sahibi halen. Ve hep en üst sıralarda.

Dorsay: Türk Filmciler Derneği’ni,  FİYAP film yapımcıları derneğini yine siz kurdunuz. Yapımcılar Birliği’nin onursal başkanısınız. Bu dernekçilik de ayrı bir iş değil mi?

İnanoğlu: Özal ile Mesut Bey’e çok yakın oldum. Beni sevdiler, ben de onları çok sevdim. Türk sinemasının bir kanunu yoktu. Bu kanunların çıkmasına neden oldum ben. İlk defa tüm partilerin onayı ile sinema kanunu çıktı.

TÜRKER İNANOĞLU
Fotoğraf:Atilla Dorsay

Atlas benim sayemde ayakta duruyor!

Dorsay: Türk sinemasına gerçek dernekçiliği, zor durumda olan sanatçılara destek yardım olayını da siz getirdiniz değil mi?

İnanoğlu: Evet, oldukça katkım oldu.

Dorsay: Eski Yeşilçam’lılara, TÜRVAK aracılığıyla öğrencilere burs yardımı da yapıyorsunuz galiba?

İnanoğlu: Evet, elimizden  geldiğince.

Dorsay: TÜRVAK’a tekrar geleceğim, ama sinema işletmeciliğinden bahsedelim biraz da. Saray, Beşiktaş Yumurcak, Şişli Kent’i işlettiniz. Atlas sineması da var

İnanoğlu: Ben Atlas’ı bırakırsam, unutma bak bu dediğimi, hemen gidecek orası. Bekliyorlar, sinemacılıktan çıkaracaklar. Binayı elleyemezler ama, bunu yapabilirler.

Dorsay: Aman lütfen bırakmayın, rica edeceğim. Ben de biraz para koyarım!…Yeter ki Atlas da kapanmasın (gülüşmeler).

İnanoğlu:  Parasından değil, inan ben bunlardan bir kuruş para kazanmıyorum. TİM’i açtım, bir bardak su içmedim Atilla Bey.

Günümüzde sinema ve salon işletmeciliği

Dorsay: Üç tane sinema işletiyorsunuz. Atlas, Türker İnanoğlu İş Merkezi (Kavacık’taki Sinema kompleksi) ve TİM. Ki son ikisi çok salonlu. Nasıl gidiyor buralar?

İnanoğlu: Burası (Kavacık’taki Sinema kompleksi). çok iyi gidiyor. TİM’de fena değil, ama çocuk üzerine çalışıyorum orada. Çocuk filmleri. Böylece kendini kurtarıyor. Atlas çok parlak değil. Bakalım ne olacak.

Dorsay:  Maslak’taki TİM açılınca büyük sükse yaptı, ama şimdi rakipleri var. Zorlu gibi.

İnanoğlu: En önemli nokta aslında bu. Ben TİM’i açtığımda kimse yoktu. Ardından “Bu iş yapıyor” diyerek herkes daldı. Belediye üç salon açtı. Haliç Kültür Merkezi, Muhsin Ertuğrul Sahnesi. Sonra da Zorlu yapıldı. Ardından Ferit Şahenk Wolksvagen Arena’yı açtı. Ama esas mühim olan, İstanbul çevresindeki belediyeler 2 bin kişilik salonlar açtı, 12 ayrı ilçeye. Zorlu’nun sponsoru var, arkasında Vestel var. WW Arena’nın arkasında Doğuş var, diğerlerinin arkasında belediye var. Tek desteği olmayan benim.

Dorsay: TİM’de sürekli etkinlik oluyor mu?

İnanoğlu: Sürekli etkinlik oluyor. Bir müzikal yaptık Müjdat Gezen’le, Ocak ayının sonuna kadar dolu. Cem Yılmaz orada. Tüm icraatlarını orada yapıyor. Bunun dışında dışarıdan iyi programlar getirtiyoruz.

Türker İnanoğlu-Atilla Dorsay

TÜRVAK müzesinin birikimi

Dorsay: Gelelim TÜRVAK müzesine. Muhteşem bir şey. Orada anıları, resimleri topladınız. Gerçek bir Yeşilçam müzesi oldu. Beyoğlu’nun göbeğinde, inanılmaz bir şey.

İnanoğlu: Prestij. Gelecek nesle Türk sinemasını tanıtacak bir öğretmen, o müze. Yan binayı da aldım. İki binamız var. Sergiler yan binada oluyor mesela. Ben arşivciyim birazcık. Erler Film’in kuruluşundan beri herşeyi sakladım. Önce bir Erler müzesi kurmayı düşündüm, sonra bunu geliştirerek TÜRVAK yaptık.

Dorsay: Ben de arşivciyim. 8 bin DVD, yüzlerce CD. Yüzlerce sinema kitabı. Resimler, belgeler, ödüller vs. Ben de onları bir yerde sergilemek, insanlara açmak istiyorum. Film arıyorsa filmler, müzik arıyorsa  CD’ler önünde olsun, bana ait bir takım şeyler de olsun. Hepsi kamuya açık… Böyle bir hayal içindeyim.

İnanoğlu: Eğer yardımım olursa lütfen beni haberdar et.

Dorsay: Çok teşekkür ederim. Sizin gibi sinemacı dünyada da yok aslında.

Ben işimi çok sevdim!…

İnanoğlu: Atilla bey, ben işimi çok sevdim. İlk olarak ben işe “Asistan ne yapar” diye girdim. Sonra işi sevince kaldım. Bazı şeyler insana şevk veriyor. Ben ilk “İçimizden Biri” adlı filmi yaptım. Turan Seyfioğlu, Orhan Boran’lar ile birlikte. Arkadaşlarım da oynamıştı. Şöyle böyle gitti. Sonra da “Kalp Yarası” diye bir film yaptım. Yerlerde yattı. “Ulan dedim, bu ne o ne”… Ondan sonra arka arkaya 7 film yaptım. Yedisi de parladı. Eskiden Anadolu’da yazlık sinemalar çoktu. Adana, Mersin, İzmir’de özellikle. Bu filmler patlayınca, ben bu saydığım yerlere gidince kurban kesiyorlardı, nazar değmesin diye. “Bahriyeli Ahmet”, “Kadın Berberi”, “Yolcu”, “Çöpçatan” büyük işlerdi bunlar. Bu bana büyük şevk verdi.

Dorsay: Başarı her zaman tatlıdır. Allah size uzun ömür versin.

İnanoğlu: Artık yolun sonuna geldik. Umarım gençler bizim yaptıklarımızı devam ettirir.

Ve şimdilik sağlığına kavuştu

Sonra Türker Bey’le Kavacık’taki binayı geziyoruz. Bana 70 bin kitaplı kütüphanesini, sayısız DVD’li arşivini gösteriyor. Film onarım cihazı önünde durup, canlı renklerle hayata dönen bir Erler Film yapımına göz atıyoruz: Erkek haliyle Bülent Ersoy ve gencecik bir Gülşen Bubikoğlu’nun oynadığı!…

Ve son haber: Türker Bey, ABD’de ameliyata gerek kalmadan tedavisini bitirdi. Bu Şubat ayının ilk günü Türkiye’ye döndü. Büyük ölçüde iyileşmiş olarak…. Ona uzun ömürler diliyorum.

Yılardır büyük bir inat ve özveriyle o ünlü gazetesini, ancak dostlarının ve gereken kişilerin eline geçen Gazette 13’ü çıkaran sevgili dostum Güngör Denizaşan’ın isteğiyle biraraya gelip yaptığımız söyleşi, sinema tarihimizin birçok yönüne ışık tutuyor.  Ve sanırım iyi bir belge olarak yarınlara kalacak.

Son olarak, bu söyleşi için kaydı yapıp deşifre ederek bana büyük destek olan T24 editörü Oğulcan Kayalar’a ayrı bir teşekkür.  ATİLLA DORSAY

(T24 sitesinden alıntı yapılmıştır)

OrtaKoltuk Puanı:

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz