Charlıe’nin Melekleri  /  Charlie’s Angels

Melekler artık yere indiler…

Hatırlanacağı üzere ‘Charlie’nin Melekleri’, ülkemiz dahil dünya çapında, 1976-1981 yılları arasında, tam beş sezon sürmüş artık nerdeyse ‘kült’ mertebesine ulaşmış, popüler bir diziydi. Dizinin eğlenceli ve hareketli temposu, başkarakterlerinin hepsinin kadınlardan oluşması gibi onu, diğer dizilerden ayıran özellikler, belli bir süre sonra yapımcıların aklına bu diziyi sinema filmine dönüştürme fikrini getirdi. 2000 yapımı ‘Charlie’s Angels’ ve 2003 yapımı ‘Charlie’s Angels/Tam Gaz) filmleri, tabii ki bu sefer yeni kadın yıldızlarla çekilen, orijinal dizinin havasından çok uzaklaşmayan, yine bol aksiyonlu, ufak entrikalı, eğlenceli yapımlardı. Bu son ‘Charlie’s Angels’ da bu kaideyi bozmuyor.

Bu hafta sinema salonlarımıza uğrayan bu son örnek, bahsettiğimiz filmlerinden epey bir zaman sonra gelen bir devam filmi gibi görünse de, bizde yarattığı izlenim bir ‘devam’dan ziyade bir ‘reboot’ (yani bir hikayeyi ‘sil baştan’ tekrar başlatma) havası taşıması…

Bu yeni ‘Charlie’s Angels’in yine ana oyuncu kadrosu değişmiş ve maceralar ‘tam gaz’ devam ediyor ancak bizim ilgimizi çeken asıl nokta sanki bu sefer filmi yaratanların, dizinin seyircilerinin hep kendilerine sorduğu ‘Charlie aslında kim?’, ‘Charlie’nin meleklerinin çalıştığı organizasyonda hiyerarşi nasıl işliyor?’ gibi bazı konular hakkında açıklamalar veya en azından ipuçları sunması oluyor.

Charlie’nin ‘melekleri’ yine birbirinden tehlikeli gizli operasyonlarda görev alıyor ve genelde başarılı oluyorlar. Bu ajanların en iyilerinden olan Sabina ve Jane’e dünyanın ‘enerji’ dengesini bozabilecek bir icadı bulma ve bu icadı satın alacak kişileri durdurma görevi verilir. Teknolojik icadının kötü emeller için kullanılmamasını isteyen genç kadın mucit Elena’yı da aralarına katan iki ajan, kendilerini ciddi bir tehlike karşısında bulurlar. Bu arada Melekler’in komuta merkezinde bir ‘bosley’ (onların patronlarına verdikleri isim) emekliye ayrılmaktadır ve görevdeki bu devir teslim’den sonra organizasyonda bir ‘köstebek’ olduğu anlaşılır ve işler daha da karışır.

Değindiğimiz gibi bu yeni ‘Charlie’s Angels’ seleflerinin vaat ettiklerini genel olarak karşılıyor. ‘Melekler’, her ne kadar çok özel bir şekilde olmasa da ‘kötü adamların’ planlarını bozuyorlar, hem yumruk yumruğa dövüşlerde hem de silahlı çatışmalarda bütün hünerlerini sergiliyorlar ve hikayenin gidişatına ciddi bir tempo katıyorlar. Bu sefer sadece iki kişi olan ‘melekler’ kendilerinden olmayan ancak giderek onların yardımcısı olan Elena’yı, bir süre sonra aralarına kabul ediyorlar ve bir ‘üçlü’ çete haline geliyorlar.

Bu aslında bizim için yeni bir durum çünkü bizim hatırladığımız ‘melekler’ nerdeyse ezelden beri beraber takılan, her zaman üç kişi çalışan ajanlardır. Onların ne zamandan beri veya neden beraber çalıştıklarını sorgulamayız ve buna aldırış etmeyiz. Onları öylece kabul ederiz. Burada ise başta Sabina ve Jane’nin de ‘tek’ başına çalıştıklarını göz önüne alırsak, bizim bildiğimiz ‘çete’ dağılmış, üyeleri daha bağımsız çalışmaya başlamış gibi duruyor. Bu karakterler ‘güncellemesi’ni biraz yadırgıyoruz doğrusu…

Önceki ‘Charlie’lerde gözlemlediğimiz gibi, kadın kahramanlarımızın dövüşmelerinde genelde hep gerçekçiliği biraz kıran ‘uçarı’ hatta ‘naif’ bir hava vardır. Baş düşman genelde abartılı bir şekilde ölür, diğer yardımcı kötü adamlar genelde bir temiz dayak yedikleriyle kalırlar ve ‘melekler’ bütün bu eylemleri sanki bir oyun oynuyormuş gibi yaparlar. Dolayıyla genelde aksiyon sahnelerinde fazla kan revan ve gerçekçi yaralanmalar pek olmaz. Bu filmde bu da bir ‘tık’ değiştirilmiş ve hem şiddet dozunun arttırılması hem de karakterlerin kahramandan ziyade daha gerçek insan gibi davranması filme biraz ağır ve karanlık bir atmosfer katmış.

Olumsuz anlamda dikkatimizi çeken bir diğer önemli nokta ise filmin Türkiye’de geçen bölümdeki yer alan negatif orientalist bakış açısı oluyor. Filmin bir bölümünün İstanbul’da geçmesi ilk başta seyircilerde bir heyecan ve hoş bir merak duygusu uyandırsa da, filmi yaratanların, sanki elindeki bütün güzel olanakları bir kenara itip, İstanbul’un en izbe sokaklarını, en kötü mahallelerini kullanıp (Veliefendi Hipodromu dışında), şehri sadece büyük bir suç yuvasıymış gibi sunmaları bizce abartılı ve tek boyutlu bir yaklaşım… Hele film boyunca tek Türkçe kelime konuşmayan kadın ajanlarla ( genelde özel ajanların gittikleri ülkenin dilini bilmesini bekleriz) vapurda karşılaştıkları 5-6 yaşlarında bir kızın İngilizce konuşması garip hatta komik duruyor.

Son kertede bütün bu tutarsızlıklara rağmen film renkli bir şekilde akıyor, başta Kristen Stewart’ın sürüklediği oyunculuklar genelde belli bir seviyede ve aksiyon dozu iyi ayarlanmış gibi duruyor. Bir de değindiğimiz gibi bu özel organizasyonun içindeki işleyişini ve ufak sırlarını öğreniyoruz.

Filmin sonunda özlediğimiz eski ‘meleklerimizi’ (dizinin!) şöyle bir görünce anlıyoruz ki bu ‘güncelleme’ onların da hoşuna gitmiş… Tabii bizim de…

 

Yönetmen : Elizabeth Banks

Senaryo : Evan Spiliotopoulos, David Auburn, Elizabeth Banks

Görüntü Yönetmeni : Bill Pope

Oyuncular : Kristen Stewart, Ella Balinska, Naomi Scott, Sam Claflin, Patrick Stewart, Jonathan Tucker, Djimon Hounsou, Noah Centineo, Elizabeth Banks

ABD / Aksiyon-Komedi / 119 Dk.

OrtaKoltuk Puanı:

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz