Dede ve Çocuk / Lolo and the Kid
FİLİPİNLER’DEN DUYGUSAL BİR HİKAYE
İlk defa Filipin filmi izlemenin acemiliğini yaşayarak yorum yapmakta sıkıntı yaşasam da basit ve sade olan filmin sıcaklığını tüm bedenimde hissettim. Filmi en iyi şöyle özetleyebilirim sanırım: Yeşilçam dramı, Kemalettin Tuğcu trajedisi ve insanı insan yapan en önemli duygu sevginin sıcaklığı…
Hemen her hafta yazdığım film eleştirilerime izinli olarak Yurda geldiğim için ara vermek durumunda kaldım. Tatil falan yaptığımdan değil, bir yıldır yapılacak işlerin birikmesinden dolayı izlediğim filmleri yazma fırsatım olmadı bahanesine rahatlıkla sığınabilirim. Çünkü konsantre olamadığım hiçbir işi düzgün yapamayacağım endişesini taşıyorum. Üstünkörü işleri sevmiyorum, bu yüzden yazmamayı tercih ettim. “Dede ve çocuk” filmini ise Anadolu’nun içlerinden, memleketimden yazıyorum. Dünyanın bir ucu Filipinler ile memleketi buluşturan da sinemanın büyüsünden başka bir şey olamazdı. Aslında insan kodları dünyanın her tarafında aynı, sadece ülkelerin eğitimi ve kültür yapısı insan davranışlarında değişiklik gösteriyor.
Kendimi daha duygusal hissettiğim baba ocağında böylesine duygulu bir filmi izlemek epeyce gözyaşı döktürdü bana; tıpkı çocukluğumda Kemalettin Tuğcu hikayelerini okurken ağladığım gibi ağladım. Bu durum filmin çok kaliteli olduğundan kaynaklanmadı elbette, senaryo çok basit ve sadeydi ama yine de insan böyle şeylere ağlayabiliyor; çünkü derin bir sevgi o anda ruhunuzu doldurup taşırıyor ve olanlar bedeninizde açığa çıkıyor…
MENDİLLERİ HAZIRLAYIN
Konu evrensel, “Dede ve torun arasındaki sevgi.” Bu konuyu anlatan kaç film çekilmiş diye şöyle bir internette arama yaptım, sayısız filme ulaştım. Bizde bu konuyu en güzel anlatan yönetmenlerden biri Çağan Irmak, o meşhur “Babam ve Oğlum” filminde de asıl dede torun ilişkisi anlatılır. Diğer taraftan “Dedemin İnsanları”nda da çok sıcak bir dede torun hikayesi vardır.…
Bu filmlere de toplum olarak hep birlikte ağladık zaten, gözyaşlarımızın rengi siyah ve beyaz karışımı idi; bir yanda sevgi bir yanda nefret duygusu ile ağladık… Filipinler’den gelen hikaye benzer değil ama dede ve çocuk arasındaki bağ aynı.
Doğrusunu isterseniz gelmiş geçmiş en iyi dede çocuk filmi Charlie Chaplin’in 1921’de yaptığı “Yumurcak” (The kid) filmidir ve açıkçası Filipinler‘in de bu filmden yola çıktığı çok bariz. Gerçi “Yumurcak”’ta yetişkin kahraman dede değil, baba yaşındadır ama (ipucu vermememek için açıklayıcı yazmayacağım) özü itibariyle hemen hemen aynı konumdadırlar.
Bu yazıyı yarım bırakıp Charlie Chaplin’in “The Kid” filmini yeniden izledim. filmi doğru hatırladığım için sevindim, karşılaştırmayı da yerinde yapmışım. Ne müthiş bir film olduğunu, çocuk oyuncunun da şaşırtıcı derecede rol kestiğini gördüm. Dede ve çocuk ya da baba-çocuk denildiğinde hafızamıza direkt kapının önünde Chaplin ile birlikte oturan çocuk fotoğraf karesi geliyor..
Doğrusu bu kareler “Dede ve Çocuk”ta da var; özellikle dede torununu onun isteği üzerine denizde yüzmeye götürdüğünde gün batımını yan yana izlerken ve hoş sohbetlerini yaparken bir de önlerinden köpek geçişi filmin en hoş görüntülerini oluşturuyor…
Tüm hikayenin ayrıntıları da sahil kenarında çocuğa okur gibi yaptığı ama aslında kendi uydurduğu masalda gizli. “Bir zamanlar kötü bir kral varmış, hüzünlü bir hayat yaşarmış. sanki tüm umudunu yitirmiş gibiymiş. Ama küçük prensin hayatına girmesiyle her şey birdenbire değişmiş. O günden itibaren kral bambaşka bir insan olmuş.”
Çocuğu tek başına yetiştiren dede, çocuk 6-7 yaşına geldiğinde ona dolandırıcılık ve hırsızlığı öğretir ve bu iki ortak, duygu sömürüsü yaparak insanları dolandırırlar. Sonuna kadar bu şekilde ortak olmaya kararlıdırlar ama zeki olan çocuğun da okuma merakı başlamıştır ve mevcut durumda okuma şansı olmayacaktır…
İşin ilginç yanı hırsızlık yapmakta beis görmeyen dede torununa saygılı, kibar, terbiyeli bir çocuk olarak yetiştirir aynı zamanda… Ve bir gün dede çocuğa daha fazla kötülük yapamayacağını düşündüğü için ölüm derecesinde kendisi için zor olan ayrılığa katlanmak zorunda kalır. Bu, gerçek sevginin kavşağıdır, onun iyiliği için ölümcül ayrılığa razı kalır ama asla onu terk etmez, uzaktan hep takip eder….
Dram türündeki filmin yönetmenliğini ve senaristliğini Benedict Mique yaptı, ilk defa Filipin filmi izlemenin acemiliğini yaşayarak yorum yapmakta sıkıntı yaşasam da basit ve sade olan filmin sıcaklığını tüm bedenimde hissettim. Filmi en iyi şöyle özetleyebilirim sanırım: Yeşilçam dramı, Kemalettin Tuğcu trajedisi ve insanı insan yapan en önemli duygu sevginin sıcaklığı…
Oyuncular çok iyiydi, çocuk oyuncunun ve yetişkinliğini canlandıran karakterin ağlaması o kadar içten ve sahiciydi ki direkt bu duygu seyirciye geçti. Ayrıca dedeyi canlandıran Euwenn Mikaell çok başarılıydı…
Filmin sonu istediğimiz gibi bitse de burukluk bırakıyor, kolay kolay filmlere ağlamayan beni ağlattıysa sizi de ağlatacaktır, insancıl yanımızı biraz daha açığa çıkaracaktır. Bu duygulara hasret kalanlar izleyebilirler…
İyi seyirler…
Yönetmen / Senaryo : Benedict Mique
Oyuncular : Joel Torre, Euwenn Mikael Aleta, Juan Karlos Labajo, Luka Sero, Iza Calzado, Shaina Magdayao, Meryll Soriano, Joem Bascon, Markki Stroem, Nico Antonio