Demir Kadın : Neslican

Onun hikayesi bir varoluş hikayesi. Hepimiz adına ve kısacık yaşamında hepimize de gösterdiği haliyle. “Hayatı sevin, yaşamayı sevin. Benim için sol bacağınızı da sevin” cümleleri gökyüzünde hiç kaybolmamak üzere yerini alıyor. Her ihtiyaç duyduğumuzda bir rehber olmak için. Kendisi ve herkes için arzu ettiği biçimde, yaşama irademize sahip çıkabilmek ve yaşama cesareti gösterebilmek dileğiyle..

OrtaKoltuk Puanı:

 

Neslican TAY

Rizeli bir anne ile Manisalı Çerkes bir babanın çocuğu olarak Bursa’da dünyaya gelen ve liseye kadar olan eğitimini Rize’de tamamlayan Neslican, üniversite sınavlarına 2 hafta kala rahatsızlanıyor. Fen lisesinde okuyarak bir yandan basketbol gibi spor dalları ile ilgilenen başarılı ve aktif bir öğrenci. Hayat dolu. Stresli bir üniversite sınavı hazırlık dönemi sonrası kendini bulan bu rahatsızlığın adını koyamıyor önce. Kas yırtılması ve yorgunluk diyorlar. Bu ağrılar eşliğinde giriyor ilk üniversite sınavına ve sınav esnasında başlayan ağrı ve acı hayatının bundan sonraki döneminde eşlik ediyor ona. Uzunca bir süre hazırlandığı sınavdaki verimi de bu sebeple dilediği kadar yüksek olmuyor. Hayali ise İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nü kazanmak.

Bu sahnelerle karşılıyoruz sevgili Neslican’ın beyaz perdeye yansıyan hayatını. Çok fazla insan tanıyor onu ve çok fazla insan hala onun yaşam enerjisinden ve mücadelesinden ilham alıyor. Neslican’ın yaşamının sonlandığını bilerek giriyoruz sinema salonlarına. Baştan kazanılmış bir kayıp duygusu ile. Fakat yine de merak ediyoruz onu ve öyküsünü. Her ne kadar bir kenarından tanıklık etmiş olsak da merak ediyoruz hikayesini. Belki de duyduğumuz özlem hatırlamamız için sürüklüyor bizi salona. Hatırlamak.. Hem onu, hem de onun kıymetli öyküsünden edindiğimiz tecrübeleri..

Filmin süresi geniş, acelesi yok çünkü. Sindirerek, koltuklarımızda herhangi bir telaşa kapılmadan ve detaylara dikkatimizi vererek izliyoruz filmi. Süresi geniş filmlere dönük kendi adıma geliştirdiğim önyargım, film esnasında bir kez dahi beni ziyaret etmiyor. Nasıl başladığı ve nasıl sonlandığı arasında geçen zamanı yalnızca “an” olarak hissedebileceğimiz türden bir film. Üzüntü duyma ve hayranlık arasında gidip gelen bir duygu salınımı söz konusu. Üzüntü duyuyoruz hülasa Neslican hayatlarımıza bir kere girdi ve onu kaybettik ve hayranlık duyuyoruz, hülasa onun mücadelesi hepimizi içine çekiyor.

Naz Çağla IRMAK canlandırıyor Neslican TAY’ı. Olur mu olmaz mı derken, mimiklerinden duruşuna değin Neslican’ı anımsatan bir oyunculuk yaşatıyor Naz Çağla. Annesini Deniz UYGUR, babasını Mesut AKUSTA, dayısını İlker AKSUM, ablasını Zeynep ELÇİN ve doktorunu ise Yurdaer OKUR üstleniyor. Filmin duygusal boyutu göz önüne alındığında oyunculuklar mühim ve izleyicinin filme tutunabilmesini sağlamak güç olsa da, doğal, yalın ve abartısız oyunculuklar, karakterlerin dramasından ziyade hikayenin dramasına odaklanmamıza yardımcı oluyor. Filmin büyük bölümü Rize, Trabzon ve Samsun gibi Karadeniz illerinde geçse de Karadeniz insanının içinden taşan ve coşkulu kişilik halleri, filmde kıvamında bir biçimde gösterilmiş ve gerektiği durumlarda geri çekilmiş. Duyguların evrenselliği tüm karakterlere nüfuz etmiş ve herkes rolünün üstesinden hakkıyla gelmiş.

Filmin ilgi çeken yanlarından birisi, ana katmanlara ayrıldığında Neslican TAY’ın ilk kanser tecrübesinin oldukça zengin bir yer tutması. Kanser olduğunu öğrenmesini takiben, yorucu kemoterapi süreçlerine, kemoterapinin fayda etmemesi sonucu kanserli bölgenin alınması gerekliliğine ve tüm çarelerin neticesiz kalması üzerine ise yapılan amputasyon işlemine geniş yer veriliyor. İlk kanser deneyimi sonrası değişiyor Neslican’ın hayatı. Bacağını kaybediyor herşeyden evvel. Sol bacağını. Hayatında gerçekleşen bu radikal değişim sonrası geliştirdiği adaptasyon önemli. Adım adım ilerliyor Neslican. Hep umut dolu. Belki de mücadelesinin en dikkate değer yanı bu.

Kendisini bekleyen ihtimallerin farkında olmak fakat bu ihtimaller üzerinde durmak yerine mücadelesine yoğunlaşmak. Yeri geldiğinde o aile bireylerini toparlıyor ve mizahi yönünü hiç yitirmiyor. Hem aile bireyleri hem de doktoru ile olan ilişkisinde Neslican’ın mizahi yönü ön plana çıkıyor ve tabiri caizse hastalığıyla dalga geçiyor Neslican. Saçlarının dökülmesine ve değnek kullanmasına dair ilk kırılma anlarını yaşasa da, kendisine kel ve bacaksız diye hitap edilmesine müsaade ediyor mesela.

Kanser hastası olarak geçirdiği zaman boyunca yalnızca kendi hastalığının bilincinde değil Neslican. Kemoterapi aldığı süre zarfında diğer kanser hastalarıyla ve onların yolculukları ile de tanışma imkanı buluyor. Tanıştığı kanser hastaları ise her yaştan. En çok da kanserli çocuk hastalarıyla alakadar. Neslican kanser hastalığına değin aktif olarak kullanmadığı sosyal medyasını, hastalığından sonraki süreçlerde aktif olarak kullanmaya başlıyor ve mücadele deneyimlerini diğer insanlarla paylaşmak istiyor. Bizlerin yolu da bu isteğinin doğrultusunda kesişiyor onunla.

Hastalığının tıbbi kısmı üzerine değil sosyal medya paylaşımları. Aksine hastalığıyla başa çıkma yöntemleri üzerine. Kendi motivasyonunun ve yaşam enerjisinin dairesine dahil ediyor herkesi. Neslican’ın sosyal medya üzerindeki etkileşimi bir davet niteliğinde. Bizleri yaşamlarımıza sahip çıkmaya, yaşamsal sorumluluğumuzun farkına varmaya ve hayallerimizin ardından gitmeye davet ediyor. Başta kanser hastalarına fakat onlarla sınırlı kalmayarak tüm insanlara ulaşmak adına yapıyor bunu. Etkileyici TED x konuşması ise bunun en güzel örneklerinden birisi.

Filmin ilerleyen dönemlerinde, Neslican’ın yeniden girdiği üniversite sınavında Bahçeşehir Üniversitesi Psikoloji Bölümünü tam burslu kazanarak İstanbul’a yerleşmesini izliyoruz. Mimarlık hayalinden vazgeçerek rotasını psikolojiye çevirmesi yaşamsal değişikliklerin idealler üzerindeki yansıması olarak değerlendirilebilir. Bu değişikliklerin Neslican’ı daha beşeri bir bilim tercih etmesi için teşvik ediciliği ihtimali üzerinde durmak mümkün. İstanbul’daki yeni hayatının sıcaklığını kavramak için o kadar hazır ki. Zaten hastalığını öğrendikten sonraki ilk doğum gününde kariyer ve başarı yerine sağlıklı olmayı dilemişti. Güzel şeyler olsun istiyor. Sağlıklı olsun ve aşık olsun. Bir yandan da, takılan biyonik yeni bacaktan sonra, “iron woman” olma yolunda. Demir kadın olarak adlandırıyor kendisini. Demir kadın fakat vücuduna eklemlenen biyonik bacaktan dolayı değil. Demir kadın çünkü güçlü ve tutkulu. “Bir bacaktan ibaret değilim, çok daha fazlasıyım” diyor ve bu iddiasının arkasında durarak, akciğerinde nükseden yeni tümöre karşı dört elle sarılmaya devam ediyor hayata.

Tekrar ve tekrar. Yaşam döngüsü gibi. Yine zorluklar ve sancılı günler bekliyor Neslican’ı. Üç kez üstesinden geldiği fakat dördüncü defa yeniden karşılaştığı zorluklar. Her mücadelesine karşı.. Çoklu organ yetmezliği ile hastaneye kaldırılan Neslican’dan bahsetmek uygun değil. En azından onun hikayesinde. Onun hikayesi bir varoluş hikayesi. Hepimiz adına ve kısacık yaşamında hepimize de gösterdiği haliyle. “Hayatı sevin, yaşamayı sevin. Benim için sol bacağınızı da sevin” cümleleri gökyüzünde hiç kaybolmamak üzere yerini alıyor. Her ihtiyaç duyduğumuzda bir rehber olmak için. Kendisi ve herkes için arzu ettiği biçimde, yaşama irademize sahip çıkabilmek ve yaşama cesareti gösterebilmek dileğiyle..

Yönetmen : Özgür Bakar

Senaryo : Nalan Merter Savaş

Görüntü Yönetmeni : Olcay Oğuz

Kurgu : Sait Ali Demir

Oyuncular : Naz Çağla Irmak, Deniz Uğur, Yurdaer Okur, İlker Aksum, Meral Çetinkaya, Zeynep Elçin, Mesut Akusta, Ahmet Haktan Zavlak, Özge Sezince, Şeyma Peçe, Hasan Denizyaran, Cansu Fırıncı, Sedef Şahin, Nisa Sofiya Aksongur

Türkiye / Biyografi-Dram / 137 Dk.

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz