BİR ÇAĞ YANGINI (İkinci Dünya Savaşı) Savaşlar, yangınlar, göçler… Cehennemi başka yerde aramayalım, cehennem Dünya! Sanatçılar bu cehennemi bize göstermeyi kendilerine görev sayıyor, saymalı da! Çünkü en fazla ateşi hissedenler onlar; resimde, müzikte, edebiyatta, sinemada, tiyatroda sayısız örnekler var… Geçtiğimiz yüzyılın; yani 20. yüzyılın en büyük insanlık trajedisi kuşkusuz 2. Dünya Savaşıdır. Dante, mezarından uyansa “İlahi Komedya”nın dokuz katına bir kat daha ekler; onuncu katına, yani en yüksek cehennem katına bu insanlık suçunu koyardı. Yirminci yüzyılın en büyük yaralarından! Kanamaya devam ediyor. Öyle bir yara ki hikayeleri sanki bin yıl sürecek gibi; anlat anlat bitmiyor… Ve bu dram hikayelerini en güzel sinema anlattı; anlatmaya devam ediyor. “Resistance” Türkçe çevirisiyle “Direniş” de böyle bir film. Yönetmenliğini ve senaryo yazarlığını Jonathan Jakubowicz’in yaptığı film gerçek bir kişiden ve olaydan yola çıkarak bize yeni bir 2. dünya savaşı hikayesi anlattı; her zamanki gibi yine tüylerimiz diken diken olarak izledik; o dikenler adeta kendi yüreğimize yeniden saplandı insanlığımızdan utandık. Zaten ömrümüz insanlığımızdan utanmakla geçti… Direniş filmi;1923 Strazburg doğumlu ünlü pandomim oyuncusu Marcel marceau’nun biyografisidir. 1923’te Strasbourg’da doğan ve 2007 yılında ölen mim sanatçısı Marcel Marceau; gelmiş geçmiş en büyük pandomim ustalarından biri olarak bilinir. Charlie Chaplin’i örnek almıştır. İkinci dünya savaşında 20’li yaşlarda olan sanatçı Fransız direniş Hareketine katılarak amansız bir mücadele vermiştir. FİLMİN HİKAYESİ Panamalı dünya şampiyonu ünlü boksör Roberto Duran’ın hayatını konu alan filmini 2016’da sinemaya aktaran Venezuellalı yönetmen Jonathan Jakubowicz 2020 yılında Marcel Marceau’nun bir hayat kesitiyle karşımıza çıkıyor bu kez. Almanya’da 11 yaşındaki kız çocuklarıyla mutlu bir hayat süren aile gelecek felaketten habersizlerdir. O felaketin ilk habercisi kız çocuğu Elsbeth’in (Bella Ramsey) sorusu olur: “Baba, neden bizden nefret ediyorlar” Çocuk kalbi nefreti algılayamaz ama o gece göreceği sahne insanın başına gelen en büyük trajedi ve travma olacaktır. Gözlerinin önünden anne ve babası Alman Gestapo askerleri tarafından öldürülür. Fal taşı gibi açılan gözlerin içine gözyaşı ile trajik hikayeler yazılacaktır artık. Anlaşılacağı üzre aile Yahudidir ve bu şekilde annesi babası öldürülen onbinlerce yetim çocuk kalmıştır. Ölüme gönderilmek istenen o çocuklardan 123 kişilik bir grubun yolu Marcel’in ile kesişir. Marcel (Jesse Eisenberg), Fransa’da yaşayan ve kasaplık yapan Yahudi bir babanın oğludur. Bir yandan babasının dükkanında ona yardım ederken bir yandan da kabare gösterilerinde Charlie Chaplin gibi giyinerek pandomim yapmaktadır. Yalnızca sanatını düşünen, başka şeyleri umursamaz gibi görünen Marcel kurtarılacak olan 123 çocuğu görünce yüzü pandomim sahnesine döner, abisinin ve komşu kızların görevli olduğu bu çocuk kafile kurtarma operasyonunda sanatını kullanarak darmadağın duygular içinde olan yetim ve öksüz çocukları eğlendirmeyi ve güldürmeyi başarır. Elsbeth de bu çocuklar içindedir, çocukların sevgisini ve dostluğunu kazanan Marcel Elsbeth ile daha derin bir bağ; abi-kardeş ilişkisi kurar. barıştan yana olan Marcel, işin iç yüzünün hiç de düşündüğü gibi anlayınca abisi Simon (Felix Moati) ve komşu kızlarla Fransız Direniş Örgütüne katılır; o sorumsuz gencin yerine cesur, yiğit ve son derece stratejik vizyonu olan bir genç gelir. Çocukların kurtarmak için ölümü göze alır; ne ki gestapo şefi; işkenceci, sadist, kendinden olmayan herkese nefret kusan; kısaca Nazi özelliklerinin hepsini bünyesinde barındıran Klaus Barbie (Matthias Schweighöfer ) işlerini çok zorlaştıracaktır ve bu uğurda direniş örgütünden kurbanlar verilecektir… Marcel’i canlandıran Jesse Eisenberg ve gestapo şefini oynayan Matthias Schweighöfer oyunculukları ile göz dolduruyorlar. Müzik de son derece etkileyici idi. Çocukların şarkı söyleyerek gitme sahnesi de beni en çok etkileyen sahnelerden biri oldu. Ancak çocukların toplandığı o savaş alanında onlara dini vaaz gibi anlatılar yapılmasını absürd buldum… Bu filmi seyredince “İnsanın Anlam Arayışı” kitabını bir kez daha okumuş gibi oldum. Yapılan vahşet karşısında insanlar direniş destanları yazdılar; kuşkusuz yazmaya da devam edeceklerdir… Filmdeki bir replikle sonuca bağlayalım. “İnsanlar bunu birbirine yapamaz, onlar insan değil” Bütün mesele insan olabilmekte… İnsanlığınızdan bir kez daha utanmak için filmi seyredin! Yönetmen / Senaryo : Jonathan Jakubowicz
Görüntü Yönetmeni : M.I. Littin-Menz
Müzik : Angelo Milli
Oyuncular : Jesse Eisenberg, Ed Harris, Matthias Schweighöfer, Édgar Ramírez, Félix Moati, Bella Ramsey, Clémence Poésy, Géza Röhrig
Fransa-Almanya-ABD-İngiltere / Tarihi-Biyografi-Dram / 120 Dk. https://youtu.be/B48hwisZvEI