Ölüm Emri, savaş-dram türü başarılı bir film. 102 dakika süren bu filmde, zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaksınız, tabi ki bu tür filmleri seviyorsanız.
Filmin konusu, en yalın haliyle Kenya’da faaliyet gösteren radikal islamcı The Al Shabaab (El Şabab/Eş Şabab) teröristlerinin, İHA (İnsansız Hava Taşıtı) destekli bir Kenya ordusu operasyonu ile ele geçirilmesi öyküsüyle başlar. Ele geçirilecek teröristlerin toplanma evinde 2 intihar bombacısı hazırladıkları görüldüğünde, operasyon artık yok etme, ortadan kaldırmaya döner.
İngiliz Albay Katherine Powell (Helen Mirren), harekatın İngiltere merkezindeki patronudur ve filmin de odak noktasındadır.
Operasyonun yok etmeye dönmesinden itibaren, filmin başından beri gördüğümüz küçük kızın, Amerika’dan yönetilen, Amerikan askerlerinin operatörlüğünde kumanda edilen İHA’ dan gönderilecek bomba ile ölme olasılığı ortaya çıkar.
Bu aşamadan itibaren film, İngiliz propoganda filmine döner. Artık, sadece 1 çocuğun ölme olasılığı karşısında, İngiliz askerlerin, politikacıların, kaba saba, fazla hassas değerlendirme yapmadan, sonuca odaklı Amerika’lıların kalıplaşmış davranışlarını izlemeye başlarız.
Günümüzün moda terimlerinden biri olan algı yönetimi, tüm ağırlığını hissettirmeye başlar. Sanki kuşkumuz varmış gibi, radikal islamcıların ne kadar acımasız olduğunu, teknolojik gelişmeleri askeri projelere İngiliz ve Amerika’ lıların ne denli başarılı uyguladıklarını, hukuka uygunluk konusunda nasıl dikkatli olduklarını, ahlaki ikilemlerde insani yanlarının ne kadar güçlü olduklarını, sakin sakin, gerilimli hikaye içinde sunarlar.
Filmin tanıtımlarından öğrendiğimize göre, dünyada şu an yaklaşık 10.000 İHA çalışıyor ve filmdekine benzer bir atmosferde çalışmalarını sürdürüyorlar. Bu açıdan film aslında günümüz savaş teknolojilerini, anlayışlarını, yaklaşımları da anlatıyor.
“Savaşta verilen ilk kayıp gerçektir.”
Aeschylus
Filmin açılış cümlesinin etkisi daha da artıyor. Anlıyoruz ki, aslında bir çok liderin dile getirdiği gibi, şu an dünya aslında öncekilerden farklı bir biçimde toptan bir savaş halinde, taraflardan hangisinin beyaz, hangisinin siyah olduğu da apaçık ortada. O zaman nasıl oluyorda, Irak savaşlarında 1 milyon sivil hayatını kaybetmişken, raporlarda sadece 100 bin olarak görünüyor? Nasıl oluyorda filmde gösterilen İHA ların katıldığı operasyonlarda hastaneler, okullar, birlikte hareket edilen ülkenin askerleri bombalanarak, öldürülüyor. Anlamak ne mümkün ! Ve neden bizde filmler yaparak tüm dünyaya ne kadar hassas olduğumuzu göstermiyoruz?
Filmde geçen ülkeler ve karakterlerin kumanda zinciri, yapımcı firmanın filme ait sitesinden…