Hayaller Aralanırken… Gerçekler?
2020 senesinde olduğu gibi bu yılda da yine çok önemli kayıplar verilmeye devam ediyor. Bunlardan birisi de geçtiğimiz günlerde vefât eden, bilinçaltı tekniğini kullanarak kahramanları tam anlamıyla psikolojik ve toplumsal gerçeklikleriyle bütün olarak öykülerinde ele alan 50 kuşağının önemli yazarlarından Demir Özlü‘ydü maalesef. Yazarın varoluşçu ögeler taşıyan edebiyat anlayışını ve o kahredici sürgünlük durumunu bir tarafa koyarsam, sinemamız açısından da önemli bir yeri var. “Bir Beyoğlu Düşü” isimli öyküsü, 1987 yılında önemli yönetmenlerimizden Atıf Yılmaz tarafından sinemaya aktarılmıştı. Senaryosunu Ümit Ünal‘ın yazdığı film, gerçekten de öyküye yaraşır şekilde tam bir “düşler dünyası.” Ancak bu dünya, özellikle iki tutku ile yansıtılıyor ekrana. Türkan Şoray ekseninde “sinema” ve mekân kullanımıyla da o yiten “Beyoğlu”.
Coşkun (Oğuz Tunç), tıpkı sevdiği kız olan Rukiye gibi yetimhanede büyüyen bir çocuktur. Filmin başlangıcı, yoksul çocuklara ilişkin bazı tematik görüntülerle açılıyor. Bunlar arasında, çiçek satan kız çocuğunun satış yapmak ister halleri ya da başlangıç jeneriği sırasında Küçük Emrah‘ın dillere doladığı “Acıların Çocuğu” şarkısının içli sesiyle bir çocuk tarafından bize aktarımı, yetim çocuklar dünyasını kısmen haber veriyor. Bir gün çocuklara tıpkı yazlık sinemalardaki gibi “Yavrum” isimli kurgusal bir Yeşilçam melodramı izletilir.
Önemli bir star olan Derya Altınay’ın (Türkan Şoray) oynadığı ve küçük çocuğunu kaybettiği bir annenin o dramatik hallerini izledikten sonra, küçük çocuk Coşkun eski benliğini yitirir. O küçük dünyasında artık sinema hayallerinin tam merkezi olur. Derya Altınay, başka bir zaman yetimhaneye gelir ve Rukiye’yi yanında götürür. Coşkun, sevdiği de gitmiş olarak artık tek başına kalmıştır. Ancak şizofreni benzeri dünyasında sürekli Derya Altınay’ın canlandırdığı karakterler ile birlikte yaşar. Bunlar uçarı, ağzından laf eksik kalmayan “Melek” ile Yavrum filminde çocuğunu kaybeden acılı anne “Nuran”dır. Coşkun artık tamamen Derya’nın içinde olduğu, onu merkeze alan senaryosu ile birlikte yaşar. Çoğu kez buluştuğu hocası Hayati (Müşfik Kenter) ona hayata ve sinemaya dair bilgece sözler sarf eder. Ve bir gün cesaretini toplayarak Rukiye’nin de yaşadığı Derya Altınay’ın evine gider.
Altınay’a senaryosunu okur ve yazılanlar sanatçı tarafından şiirsel bulunarak çok beğenilir. Gerçekten de senaryo, Beyoğlu’nun çok dinli ve kültürlü dünyasına uygun iki aşığın dramatik yanlarını yansıtır. Artık Altınay’ın dünyasına girmiştir. Acaba bu da mı tıpkı Nuran ve Melek gibi düşünün bir parçasıdır? Gerçi acı gerçek ile karşılaşır. Derya Aytınay da çoğu Yeşilçam sanatçısında olduğu gibi istemediği kimi yapımlarda oynamak durumunda kalır. Coşkun’un senaryosu kitle zevki tutsağı yönetmenler elinde hebâ olmuştur. Ve artık Hayati Hoca da yoktur. Kaldı ki İstanbul da, artık eskisi değildir…
Atıf Yılmaz’dan Başarılı Bir Uyarlama…
1987 yılında Atıf Yılmaz tarafından filme çekilen “Hayallerim, Aşkım ve Sen” filmi tipik bir Atıf Yılmaz yapımı aslında. Diğer filmleri olan “Adı Vasfiye“, “Aaahhh Belinda” ile belirli bir akrabalığı da var. Film, tam olarak bir sinema güzellemesi olarak kabul edilmeli. Evet, sinema sektörünün eleştirilen yönlerini de ele alıyor. Ancak bunu bir sene sonra çekilecek Ertem Eğilmez‘in filmi olan “Arabesk“i gibi kahramanları grotesk bir hale büründürmüyor. Bu haliyle, 1988 yılında Tornatore tarafından çekilen “Nuovo Cinema Paradiso” ile aynı kaygıdan hareket ediyor. Gerek Yeşilçam sineması gerekse sonraki erotik yapımlar dönemi bir arada, ilkine üstünlük tanınarak, bir gencin senaryo düşleri içine serpiştiriliyor. Ve İstanbul… Galata, Tünel, İstiklâl Caddesi. Ne çok bilindik mekân önünüzden bir bir geçiyor. Sinemalar, Kafeler… Levanten kültürün giderek azaldığı, Galata’nın tekdüze halinin vurgulandığı sahnelerde, Müşfik Kenter‘in ağzından eski İstanbul’u aramak, İstanbul’un eski insanlarına ağıt yakmak gibi izleyene geçiyor…
Türkan Şoray, çok zor şekilde birçok rolün üstesinden ustaca geliyor. Dört farklı karaktere hayat vererek sinema kariyerinin en başarılı oyunculuklarından birini sergiliyor. Ve yer yer hatta şaşırtıcı şekilde o efsane “Şoray Kanunları“nı da ihlâl ediyor. Şoray hakkı olarak, performansıyla 24. Antalya Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nün de sahibi oluyor. 80’lerde kimi yapımlarda karşımıza çıkan Oğuz Tunç, maalesef daha sonra beyaz perdeden uzaklaşmıştı. Bu filmde hayallerinin peşinde, sinemaya ve sanatçıya tutkuyla bağlı bir gence başarıyla hayat veriyor. Filmin son sekanslarında bir çocuğun sinema afişlerinin arasından süzülerek kaybolmasında, kendi geçmişine dönerek orada kendini görüyor.
Ya Müşfik Kenter! Sinema bir kenara ama Beyoğlu ile simgeleşen bir filmde Kenter, sesi ve oyunculuğu ile o kadar çok şey katıyor ki, ayrıca söz etmek bile gereksiz hale geliyor. Fatoş Sezer, Engin İnal, Cihat Tamer, Hikmet Taşdemir, Tuncay Akça ve küçük Rukiye rolüyle çocuk oyuncu olarak Burçin Terzioğlu filmin başarısında büyük katkılar sunuyorlar. Görüntü yönetiminde emektar Çetin Tunca‘nın gerek Şoray‘ın birden fazla karaktere hayat vermesindeki zorlukların üzerinden gelmesinde gerekse de dış çekimlerdeki özellikle hareketli sekanslardaki başarıda payı çok büyük. Ve tabi ki, filmin olmazsa olmazlarından birisi olan Esin Engin‘in o başarılı müzik kullanımlarını da bu haneye eklemeli. Engin‘in müzikleri ile Beyoğlu sokakları o kadar bütünleşiyor ki. Gençlik hülyasında ki Coşkun da sanki oyunculuğuyla müziğe eşlik ediyor…
Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz büyük yazar Demir Özlü’nün öyküsünün ruhuna uygun “Hayallerim, Aşkım ve Sen”, sinemamızın yüz aklarından. İzleyin ve izletin…
Demir Özlü’nün anısına saygıyla…
Yönetmen : Atıf Yılmaz
Senaryo : Ümit Ünal
Görüntü Yönetmeni : Çetin Tunca
Müzik : Esin Engin
Oyuncular : Türkan Şoray, Müşfik Kenter, Oğuz Tunç, Fatoş Sezer, Cihat Tamer, Engin İnal, Elif Yücesan, Hikmet Taşdemir, İsmet Elçi, Tuncay Akça
Türkiye / Romantik-Dram-Fantezi / 100 Dk.