İlgi Alanı / The Zone Of Interest

OrtaKoltuk Puanı:

Mutlak Kötülüğün Rutinleşerek Grotesk Kayıtsızlığa Dönüşümü

Film; çay ve kurabiye eşliğinde milyonlarca insanın ölümüne karar verip, sonrasında akşam evine dönüp, gece yatarken çocuklarına masal anlatan bir baba için, insan yerine koymadığı kişileri düşündürüp, onun da bir insan olduğu gerçeğiyle yüzleştiriyor.

Yönetmenliğini usta isim Jonathan Glazer’ın yaptığı The Zone of Interest, 2023 yılının büyük ses getiren filmlerinden biri oldu. Ülkemizde 23 Şubat’ta vizyona girecek olan film anlattıkları nedeniyle epeyce merak ediliyor. 1 saat 46 dakikalık süresi boyunca seyirciyi ekrana kilitlediğini söyleyebiliriz. Martin Amis’in aynı adlı romanından uyarlanan film, edebiyatı sinemayla buluşturan nadide bir başyapıt özelliği taşıyor.

Başrollerini Sandra Hüller ve Christian Friedel paylaşıyorlar. 2023 yılı Sandra Hüller’in adının sıkça telaffuz edildiği bir yıl oldu diyebiliriz. Anatomy of A Fall filmindeki performansı sayesinde oldukça konuşuldu. Üstelik pek çok adaylık kazandığı bir role hayat verdi. Son olarak Oscar’da Emma Stone’a karşı yarıştığını da hatırlatalım.

Kötülüğün Normalleştirilmesi

Jonathan Glazer, filmin ilk dakikalarında (yaklaşık 4 dakika) karanlık bir ekrana baktırıyor. Rahatsız edici bir sesin eşlik ettiği bu süre, filmin konusunu bilerek gidenler için biraz ön hazırlık gibi geçiyor. Karanlık ekranın devamında seyirciyi, parlak bir gökyüzü ve göl kenarında vakit geçiren bir aile karşılıyor. Film boyunca aynı ailenin rutin yaşamına tanık oluyoruz. Okula giden çocuklar, işe giden baba, evde bebeğini büyüten, misafir ağırlayan ve bahçesinde çiçek yetiştiren bir kadının sıradan hayatının görüntüleriyle dolu, mutlu bir ailenin yaşam alanına dahil oluyoruz.

Ancak filmde seyirciye iki hikaye anlatılıyor. Auschwitz’in komutanı Rudolf Höss (Christian Friedel) ve eşi Hedwig (Sandra Hüller), toplama kampının bitişiğindeki bahçeli bir evde çocuklarıyla kusursuz bir hayat yaşarken, asıl hikaye arka planda dönüyor. Ölüm kampına bakan evlerinin manzarası her gün sayısız ölüme yuva oluyorken, tüm bunlar hiç yaşanmıyormuş gibi hayatlarına devam edebilmeleri karşısında, izleyici olarak sakin kalmaya çalışıyoruz. Kötülüğün sıradanlığı ve insan ölümünün rutine dönüşmesi, o evde yaşayan ailenin duyarsızlığı eşliğinde gizli detaylarla anlatılıyor.

Bir tarafta havuzda eğlenen çocuklar, şezlongda güneşlenen insanların görüntülerine bakarken, diğer tarafta, evin yüksek çitlerinin ardında, bacalardan tüten bitmeyen dumanlar, kurşun sesleri ve kadın, erkek, çocuk seslerinin birbirine karıştığı çığlıkları dinliyoruz.

Kötülük Işıkları Açık Tutar

Dünyanın gördüğü en büyük insanlık dramının yaşandığı Auschwitz toplama kampının bitişiğinde yaşayan, dünya yanarken kendi içlerinde kayıtsız hayatlar süren bu ailenin evinde kendimize yer buluyoruz. Kameranın açısı nedeniyle bir gözlemci gibi filmin içinde hissediyoruz. Görüntü Yönetiminin filmin her sahnesinde öne çıktığı bu Holokost dramanın, tüm o parlak renklerine rağmen yaşattığı karanlık hislerden kurtulmak mümkün olmuyor. Film boyunca arka planda duyduğumuz seslerin, ne olduğunu bildiğimiz üstü kapalı görüntülerin; ailenin ev yaşantısıyla doğru orantılı şekilde yansıtılması bir distopyanın içinde gibi düşündürüyor; ancak yaşananların distopya olmadığı ve insanlık tarihinin en büyük utançlarından birini izlediğimizi bilmek filmi kusursuz bir çatışmaya çeviriyor. Filmin günlük güneşlik sahneleri, geceyi hiç görmeyen bir zaman diliminde geçen Midsommar filmini hatırlatıyor. Aynı parlak güneş ve aynı ürkütücü soğukkanlılık…

Görünmeyenin Yaşattığı Soğuk Duş Etkisi

Sıradan bir aile hayatına tanık olurken; dış dünyada insanların gaz odalarında veya kurşuna dizilerek ya da daha farklı şekillerde öldürülüp cesetlerinin yakılması, mallarına el konulması, yaşam alanlarından çıkartılıp gettolara sürüklenmeleri bize filmde gösterilmese de, film boyunca izleyicinin sadece bunları düşünmesi durumu, Jonathan Glazer’ın kusursuz anlatısı sayesinde mümkün oluyor. Çiçek görüntülerinin gösterildiği sekansta arka planda duyulan sesler, insanlığın karanlık yüzüne ironi yapıyor. Çiçek görüntülerinin gösterildiği sahne dışında, filmin çoğu sahnesinde de görmeden sadece duyarak yüzümüze çarpan gerçekler filmi izlemeyi zorlaştırıyor. Bu zorlanma, filmin anlatmak istediğini en iyi şekilde anlattığının sadece bir göstergesi sayılabilir.

Film hiçbir açıdan ajitasyona ihtiyaç duymuyor. Finalinde izlediğimiz, bugüne döndüren kareler Kuru Otlar Üstüne filminde Samet karakterinin filmin içinden çıkıp sete girdiği o anları da hatırlatarak, seyirciye soğuk duş etkisi yapıyor. Gerçi filmin bütününde o soğuk duşlardan o kadar çok var ki!

The Zone of Interest’i bu kadar çekici kılan özelliği, şüphesiz ki; yapılan soykırımı ekrana taşımadan etkilerini tüm karanlığıyla hissettirebilmesi diyebiliriz. Filmdeki dondurucu detaylar dışında, insana insan gözüyle bakılmaması durumunu aşmak, seyirci tarafından kabul görecek bir şey değil. Filmdeki karakterlerin, işleri milyonlarca insanın yaşama hakkını sonlandırmak değil de sıradan bir iş yapıyor gibi yaşamaları ve günlük hayatlarına devam edebilmeleri fikriyle yüzleşmek filmi ürkütücü olarak sınıflandırmamızı sağlıyor. Film; çay ve kurabiye eşliğinde milyonlarca insanın ölümüne karar verip, sonrasında akşam evine dönüp, gece yatarken çocuklarına masal anlatan bir baba için, insan yerine koymadığı kişileri düşündürüp, onun da bir insan olduğu gerçeğiyle yüzleştiriyor. Bu zıtlık ve kafa karışıklığı da filmin alametifarikalarından sayılabilir.

Holokost film denince, Hitler’in önderliğinde yapılan Yahudi soykırımında yaşananların daha ayrıntılı şekilde anlatıldığı filmler akla geliyor. Şimdiye kadar pek çok örneğini de izledik, ancak The Zone of Interest anlatımı ve senaryosuyla diğer filmlerden ayrılıyor.

Ödüller

The Zone of Interest 76. Cannes Film Festivali’nde Büyük Ödül’ü, BAFTA’da En iyi İngiliz Filmi, En İyi Ses ve Yabancı Dilde En İyi Film ödüllerini, ABD Ulusal Film Eleştirmenleri Derneği’nden de En İyi Ses ve En İyi Yönetmen ödüllerini kazandı.

2023 yılında, dünyanın gördüğü, yaşadığı en büyük insanlık utançlarından ikisi için iki ayrı film çekildi. The Zone of Interest’in anlattığı Yahudi Soykırımı ve Manhattan Projesinin anlatıldığı, Atom Bombasının yaratıcısı Robert Oppenheimer’ın biyografisini anlatan, Christopher Nolan filmi Oppenheimer. İkisi de yıl boyunca pek çok ödül için karşı karşıya geldiler. Son olarak Oscar için yarışacaklar. İki film de En İyi Film kategorisinde aday olarak kendisine yer buldu. The Zone of Interest, ayrıca En İyi Uluslararası Film kategorisinin de adaylarından biri, üstelik bu kategoride kazanmaya oldukça yakın görünüyor.

Yönetmen / Senaryo : Jonathan Glazer

Görüntü Yönetmeni : Łukasz Zal

Kurgu : Paul Watts

Müzik : Mica Levi

Oyuncular : Sandra Hüller, Christian Friedel, Ralph Herforth, Maximilian Beck, Stephanie Petrowitz, Marie Rosa Tietjen, Sascha Maaz

ABD-İngiltere-Polonya / Tarihi-Biyografi-Savaş-Dram / 106 Dk.

 

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz