Kaptan Benim / İo Capitano
GÖÇMEN DRAMI BAŞYAPITI
Matteo Garrone’nin bol ödüllü, Oscar adayı “KAPTAN BENİM”i vizyonda
Film 16 yaşındaki 2 Senegalli gencin çölü ve Akdenizi geçip İtalya’ya varış çabasını anlatıyor. Film göçmenlerin yazgısını ele alırken iyimserliğini koruyup umut dağıtmaya özen gösteriyor.
İçinde yaşadığımız zalim ve yozlaşmış dünyanın insanlık ayıplarını sergileyen bu kan dondurucu filmi izlerken hissettiklerimi ve duygularımı 2 kelimeyle özetleyebilirim: “İnsanlığımdan Utandım”.
Matteo Garrone’nin son Venedik Film Festivalinde, aralarında En İyi Yönetmen Ödülü’nün de bulunduğu 12 ödül kazanan “Kaptan Benim / İo Capitano”su Filmekiminde Türkiye prömiyerini yapmasından 3 ay sonra vizyona girdi. İtalyan filmi, En İyi Uluslararası Film Oscar yarışının 5 adayından biri. K 2 kuzenin Senegal’den yola çıkıp çölü aştıktan sonra Libya üzerinden Avrupa’ya gidiş çabalarını anlatan film, AB kapılarına dayanan mülteci ve kaçak göçmenlere karşı yürütülen devlet politikalarını sert bir dille eleştiriyor.
İçinde yaşadığımız zalim ve yozlaşmış dünyanın insanlık ayıplarını sergileyen bu kan dondurucu filmi izlerken hissettiklerimi ve duygularımı 2 kelimeyle özetleyebilirim: “İnsanlığımdan utandım.”
GÖÇMEN POLİTİKASINA SERT ELEŞTİRİ
Film izleyiciyi hayallerin gerçeğe dönüştüğü anda ulaştıkları kimlik ve statü peşindeki 2 genci meşakkatli bir yolculuğa sürüklüyor. Kah kavurucu güneş ışınlarının vurduğu Sahra Çölüdeyiz, kah Libya mafyasının tekelindeki tehlikeli tekinsiz hapishanede. Filmin açılış sahnesinde Senegal’in başkenti Dakar’ın fakir bir banliyö mahallesinde, babasının ölümünden sonra annesiyle yaşayan Seydou ve kuzeni Moussa’yı tanıyoruz. Yıllardır hayalini kurdukları şeyleri artık gerçekleştirmek isteyen 2 genç, yolculukları için 6 aydır para biriktiriyordur. En büyük problemleri buna karşı çıkan ailelerinin rızasını almaktır. Zira yolculukları boyunca çölün tuzakları, Libya’daki gözaltı merkezlerinin dehşeti ve denizin tehlikeleri gibi zorluklarla karşılaşacak göçmenlerin önemli bir kısmı yolda hayatını kaybettiği bilinmektedir. Mahallenin bilge kişisinin yolculuklarını engelleyemediği 2 genç, ailelerine haber vermeden yola koyulurlar.
Matteo Garrone’in de aralarında bulunduğu filmin 4’lü senaryo ekibi, bu çileyi çekip Avrupa’da kendilerine yeni bir hayat kurabilmiş göçmenlerle görüşmüş. Matteo Garrone filmde gördüğümüz deneyimleri yaşamış insanlarla sette beraber çalışıp, yol boyu başlarına gelenleri onların bakış açısıyla filme yansıtmış. Libya mafyasından işkence gören, Sahra Çölünü yürüyerek geçmek zorunda kalan göçmenlerin anlattıkları senaryoyu gerçekçi ve inandırıcı kılıyor. İtalyan yönetmen, kendisine ait olmayan bir kültürün insanları hakkında bir film yapmak için onlarla yaptığı işbirliğinin hikayesini detaylı bir şekilde anlatmasına yardımcı olduğunu söyledi.
Roberto Saviano’nu kitabından alınan “Gomorra” (2008) başyapıtında Napoli mafya örgütü Camarro’nun kirli çamaşırlarını cesaretle gözlere seren Matteo Garrone, “Kaptan Benim”de Afrikalı göçmen adaylarını soyan yerel mafya benzeri örgütlerin, insan kaçakçılarının ipliğini pazara çıkarıyor. Garrone Sicilyadaki bir mülteci sığınağına ziyareti sırasında, herhangi bir deneyimi olmadan 250 kişiyi taşıyan tekneyi Akdeniz’de kullanması için teşvik edilen 15 yaşındaki çocuğun hikayesini öğrenmiş.
Büyücüye gidip kendilerini okuttuktan sonra Seydou ile Moussa’nın umutla başlayan yolculukları, Nijerya sınırında rüşvet verip yola devam etmeleri, Libya sınırında isyancı çetelerin baskınına uğramalarıyla son bulur. Anüslerine sakladıkları paralara, kendilerine müshil ilacı içiren silahlı korsanlar el koyar. Sınır polisi taklidi yapan korsanlar, göçmenleri ailelerini arayıp rehine olmaktan kurtulmaları için 800’er dolar transfer etmeleri gerektiğini söylerler. Ailelerinde talep edilen miktarların bulunmadığını bilen Seydou ve Moussa’nın esir tutuldukları hapishanede yolları ayrılır. Moussa hapisten kaçarken ayağından vurulur. Seydou ise bir inşaatta çalıştırılmak için satın alınır. Bir duvarcı ustasının koruması altındayken, biten inşaatın sahibi tarafından serbest bırakılır.
Libyanın başkenti Trablusta günlerce kuzenini arayan Seydou kendisini perişan bir halde bulur. Moussa’nın vurulan bacağını kurşun delip geçmiştir, ancak ameliyat edilmemesi halinde bacağı kangren olacaktır. Kuzeninin tedavisi için ilk önce röntgen çekilmesi, ardından ameliyat edilmesi için muhakkak İtalya’daki bir hastaneye ulaşmaları gerekmektedir. Akdeniz’i geçmek için talep edilen paraya sahip olmadığı için, Seydou köhne bir tekneye kaptanlık yapma teklifini kehren kabul eder. Hayatında denizi ilk kez gören, yüzme bilmeyen Seydou tekne kullanma konusunda aldığı ilk eğitimle, göçmenlerin kucak kucağa oturduğu köhne tekneyle, “bunca insanın sorumluluğunu üstlenemeyeceğim” itirazına rağmen yola koyulur.
GERÇEKÇİ, İNANDIRICI, ETKİLEYİCİ FİLM
Gece yol alırken uzaktan gördükleri ışığın bir petrol platformuna ait olduğunu gördükten sonra Akdeniz’in azgın dalgalarıyla boğuşup yola devam ederler. Telsizle yardım talep ettiklerinde, İtalyan Sahil Güvenliği kedilerini Malta yetkililerine havale edeceğini söyler. Makine dairesinden çıkan kaçak göçmenler, hamile bir kadının zor şartlar altında doğum yapması gibi çıkan engellerden sonra ufukta Sicilya gözükür. Seydou “Herkesin hayatını kurtardım, Kaptan Benim” diye çığlıklar atar. Film Akdeniz’i aşan göçmelerin hayatlarının gerçekten kurtulup kurtulamadığı sorusuna cevap aramaz.
Ancak Venedik Film Festivali’in ödül töreninde Matteo Garrone’nin mikrofonu hikayenin esin kaynağı aktivist Kovassi Pli Amada Mamadou’ya vermesiyle, Seydou’nun amacına ulaştığını öğreniyoruz. Mamadou ödülü “Ulaşamayanlara” adadı. Filmi senaryo ekibi göçmenlerin yazgısını ele alırken iyimserliğini korumaya özen gösteriyor. Ülkelerinde kaldıklarında bir istikballerinin olmadığını bilen 2 gencin masum umudu senaryoya çok iyi yansıtılmış. Onların saf duygularına paralel olarak, yürekleri sevgi dolu, dürüst 2 gencin hayata umutla bakmalarının sebepleri, iyimser bir yorumla senaryoda yer alıyor. Hayata tutunmaya çalışan kahramanlarımızın düşlerini gerçekleştirmek ve hakları olan hayatı elde etme çabalarını film doğru bir tonla aktarıyor.
Çok iyi işenmiş karakter tahlilleri barındıran bu senaryoyu, Matteo Garrone ustalıklı bir sinema diliyle perdeye yansıtıyor. Geleceğe umutla bakmak için yollanan umut ışıkları arasında köhne bir tekneyi 16 yaşındaki acemi bir kaptanın karaya ulaştırması var. Yolda tek başına 5 parasız ulaştığı bir şehirde bir köylünün “Yanımızda kal, seni besleriz” diye sahip çıkması var. Teknede zor şartlarla doğumun gerçekleştirilmesi var. Seydou’nun hayatta kalıp aktivist Mamadou’ya dönüşmesi var. Film geleceğe umutla bakmamız gerektiği mesajını verirken, Seydou’nun hayatını Trablus hapishanesinde kurtaran duvarcı ustası kişiliğinde, günümüzde hala karşılık beklemeden iyilik yapan insanların bulunduğunu hatırlatıyor. Hastaneye ulaştırılamazsa kangren olacak bacağı yüzünden hayatını kaybedecek Moussa üzerinden, film kader birliği ve dayanışma temalarını işliyor.
Roma doğumlu 56 yaşındaki yönetmen, senaryo yazarı, yapımcı Matteo Garrone’nin 11 filmlik kariyerinde 50’nin üstünde ödülü var. “Reality” (2012) ve “Gomorra” (2008) Cannes Film Festivalinde kazanılmış 2 Jüri Büyük Ödülü var. Bu sonuncusu yaratıcısını Yılın En İyi Avrupalı Yönetmeni yaptı. Garrone’nin “First Love”ı (2004) Berlin Film Festivalinde En İyi Müzik Ödülüyle taçlandırıldı. Garrone’nin deniz düşü olarak nitelendirilebilecek “Kaptan Benim”de görüntü yönetmeni Paolo Carnera denizi çok iyi kullanıyor. Yönetmenle “Nostalgia”da işbirliği yapan Carnera’nın çöl yolculuğundaki havadan çekimleri 1. sınıf. Ayrıca Carnera’nın renk dolu görüntü yönetmenliği her karede hissediliyor. Afrika kıtasının mahalli rengini yansıtan müzikleriyle Andrea Farri mizansene katkı veriyor.
Venedik’te Matteo Garrone’nin En İyi Yönetmen Gümüş Aslan Ödülünü, Claudia Cravotta’nın En İyi Yapım Yönetmeni Ödülünü kazanan filmin tüm yükünü omuzlarında taşıyan 16 yaşında bir amatör oyuncusu var : Film boyunca perdeden hiç ayrılmayan Seydou’ya hayat veren Seydou Sarr. Venedik jürisi kendisine En İyi İlk Çıkış Oyuncusu Marcello Mastroianni Ödülünü vererek bu çabasını karşılıksız bırakmadı. “Kaptan Benim” gibi son derece sert ve yürek burkan filmde Sarr’ın performansı, son zamanların en etkileyici ve büyüleyici oyunculuk çıkışlarından.
Matteo Garrone’nin “Gomorra”dan sonra ikinci başyapıtı “Kaptan Benim”, sömürgeciliğe dair kapsamlı bir analiz, gerçeküstü ve büyüleyici bir film. Aynı zamanda “hayatta kalma” konulu filmler zincirine eklenen etkileyici bir halka.
Yönetmen : Matteo Garrone
Senaryo : Matteo Garrone, Massimo Gaudioso, Massimo Ceccherini, Andrea Tagliaferri
Görüntü Yönetmeni : Paolo Carnera
Kurgu : Marco Spoletini
Müzik : Andrea Farri
Oyuncular : Seydou Sarr, Moustapha Fall, Bamar Kane, Affif Ben Badra, Hichem Yacoubi, Joseph Beddelem, Oumar Diaw, Mariam Kaba, Princess Erika
İtalya, Belçika, Lüksemburg, Fransa / Dram / 121 Dk.
Moussa ve Seydou aynı hspishaneye düşmüyorlar, Moussa çölde polislerce alıkonuluyor. Seydou hapishanede tek başına ama onu oğlunun yerine koyan adamla birlikte inşaat işinde çalışmak üzere satılıyor. Böylece mafya hapishanesinden kurtuluyor. Moussa ise polisçe tutulduğu hspishaneden kaçıyor ve bacağından vuruluyor, yani oralarda hiç beraber değiller. Çok daha sonra Trablus’ta birbirlerini buluyorlar. Yani orada verdiğiniz bilgi tamamen yanlış.
Verılen bilgiler yanlış ve flımın sonu berabt küme ne oldu hıc bısey verılmıyor