Kar ve Ayı

SONU GELMEYEN KIŞIN BİTMESİNİ UMUTLA BEKLEMEK

Güneşli Bir gün” ve “Karşılaşma” isimli kısa filmleriyle tanıdığımız Yönetmen Selcen Ergun’un ilk uzun metraj filmi “Kar ve Ayı”, 2022 yılı Antalya Altın Portakal Ulusal Film Yarışması’nda ödül yağmuruna tutuldu. Jüriden ve izleyicilerden büyük beğeni toplayan filmin hikayesi, oyuncu Merve Dizdar’ın hayat verdiği Hemşire Aslı’nın mecburi hizmet vasıtasıyla ücra köylerden Akçeken’e atanması ve köye ulaşmak için karlı yollardan geçmesiyle başlıyor. Karlı yollar hem Akçeken’e erişmenin hem de eriştikten sonra ayrılmanın zorluğunun yansıması oluyor.

Kar fırtınasında köye ulaşmaya çalışırken arabasının camı kırılan Aslı Hemşirenin, film boyunca bu eksiklik, zarar görmüşlük ve korumasızlık halini muhafaza edişine şahit oluyoruz. Köye varmadan orman yolunda Aslı Hemşire’nin karşısına çıkan köy insanı Samet, hemşireye rehberlik etmeye daha o zamanlardan başlıyor. Samet, ormandaki hayvanların aç kalmasına karşı kayıtsız kalamayan, hayvanlar için taşıdığı etler nedeniyle üzerine et kokusu sinen, anlaşılmazlığının getirdiği garipliği ile kasaba halkının olumsuz tutumuna maruz kalan ve araba camından tutun da lojmandaki sobasında yanacak oduna kadar Aslı Hemşire’nin yaşam kalitesinin iyiliğinden sorumlu hisseden bir adam. Doğanın hâkimi değil yalnızca bir parçası olduğunu kabul eden Samet, köy halkının aksine, ailesindeki diğer üyelerin de yaşamsal tecrübelerinden yola çıkarak, doğaya uyum sağlamakta ve doğanın normal akışı içerisinde ilerleyebilmesi adına destekleyici bir konumda yaşamını sürdürmektedir.

Var Olma Biçimi

İzleyiciye işine bağlı, hevesli ve idealist bir portre çizen Aslı Hemşire, hava şartları sebebiyle mahsur kaldığı Şopan’dan Akçeken’e dönüş yapamayan köy doktorunun yokluğuna rağmen imkânsızlıklar çerçevesinde köy insanlarına hizmet vermeye başlıyor. Hastalarından birisi de riskli bir hamilelik süreci geçiren Cemile.. Cemile, doktorun istirahat etmesi yönündeki tavsiyesine karşılık eşi Hasan’ın baskıcı tavrına bağlı olarak kasap dükkanında çalışmaya devam ediyor ve Aslı Hemşire’nin de bu yöndeki salık vermelerine kulaklarını tıkıyor.

Aslı Hemşire ile kasaplık mesleğini icra eden, evlilik ilişkisi dışındaki ilişkileriyle köy halkının gündemine oturan, ilişki dışı ilişkilerinden dolayı eşine güvensizlik duygusu aşılayan ve özellikle Samet’e dönük agresif davranışları ile uzlaşmacı bir hal benimsemeyen Cemile’nin kocası Hasan’ın sürtüşmeleri tam da bu noktada beliriyor. Hemşire Aslı’nın Cemile’nin istirahat etmesiyle ilgili telkinleri, Hasan’ın erilliğini müdahale altında hissetmesine ve iktidar rekabeti içerisine girmesine sebep olduğundan, bir gece yarısı aralarında fiziksel temasın da mevcut olduğu bir tartışma yaşanmasına vesile olur ve o geceden sonra Hasan’dan haber alınamaz.

Filmin arka planındaki kar görüntüsü ve hayvanların sesleri tekinsizlik atmosferinin altını çizmekte ve film boyunca saklanan bu tekinsizlik duygusu ile her an belirebilecek bir tehlikenin sinyali verilmektedir. Yoğun kar yağışı, ayıların köylülere saldırabileceğine dair şüphelerinin artmasına neden olurken, Hasan’ın kayboluşunda da ayıların etkili olduğu biçimindeki savı güçlendirir. Hâlihazırda yağan karı özgürlüklerinin önünde bir engel olarak algılayan ve doğa ile uyum içerisinde olmak yerine tabiri caizse doğaya karşı bir yaşamsal pozisyon alan köy halkının, Hasan’ın kayboluşunu takiben huzursuzluğunun düzeyi yükselir.

Hasan’ın son görüldüğü ve Aslı Hemşire ile tartışma yaşadığı gecede, ayılar hakkında daha önce sonu gelmeyen kavgalar deneyimlediği Samet’in Hasan’a zarar vermiş olabileceği düşüncesinin belirmesi üzerine, bahsi geçen gece bakkalın önünde Samet ile karşılaşan Aslı Hemşire’nin ifadesine başvurma ihtiyacı doğar ve Aslı Hemşire Samet’i de aklamak suretiyle o gece Hasan ile içine girdiği tartışmayı fiziksel müdahale kısmına değinmeksizin aktarır Komutan Hayri’ye. Hasan’ın kayboluşuyla ilgili önemli sayılabilecek bu detayı saklaması ve Jandarma da dâhil olmak üzere diğer hiç kimse ile paylaşmaması, sonrasında Hemşire Aslı’nın suçluluk duygusu ile Hasan’ın vurmanın etkisiyle yuvarlanmış olabileceği uçurumlardan aşağı doğru bakarak yürümesine ve riskli bir hamilelik geçiren Cemile’nin durumunu arada sırada kontrol etmesine yol açar.

Doğa ve Adalet Arayışı

Filme de adını vermiş olan “Kar Teması”, bir bakıma “örtük / gizli / saklanmış” olana tekabül etmektedir. Akçeken üzerindeki kar, dar alanda Akçeken halkının geniş alanda ise insanlığın üstünü örtmüş olan bir örtü gibidir. Bu kar, gerçek olan gerçeği gizlemekte ve gerçek olmayan gerçeğin Akçeken halkı tarafından yeniden üretilmesi anlamına gelmektedir. Gerçek gerçeklik karın altında olandır ve gün ışığına çıkacağı günü beklemektedir. Sonu gelmeyen kışın bitmesini umutla beklemek de, adaletin sağlanacağı bu günü beklemektir.

Filmde yer alan “ayı figürü” doğanın vahşi ve insan gücünden aşkın yüzü olarak özellikle seçilmiş gibidir. Bir şeyleri hapsederek ve saldırgan bir şekilde zarar vererek yok eden insanlık, bu yöntemle arzu ettiği “hegemonik gücü” elde etmektedir. Hegemonik gücün karşısındaki doğa, var olduğu haliyle ve akışıyla insanlığa aciz hissettirmeye devam etmekte ve insanlığın doğaya karşı “düşmanlık” duygusunu tetiklemektedir. Akçeken halkı için de durum aynıdır. Yaşanan kötülüklerin sorumlusu “ayıdır” ve “ayı” düşmandır. Düşman içimizde olduğunu fark etmediğimiz ve dışsallaştırdığımız bir olgudur ve “tepenin ardında” yaşamaktadır. Bu yüzdendir ki; Akçeken halkı, görmediği tepenin ardında “ayıyı” aramalıdır. Peki aranması gereken “ayı” mıdır, yoksa insanlığın kaybettiği masumiyeti midir?

Hasan’dan haber alınamayışı, Jandarma ile işbirliği içerisinde olan köy halkının, zemini karla kaplı ormanda ayı izlerini sürerek Hasan’ı aramasına sebebiyet verirken, izleyici olarak bizlerin bu arayış içerisinde nedense arananın Hasan olmadığı izlenimine kapılması mümkün. Kaybedilen ve aranan tam olarak nedir? Hasan mıdır? Bu arama yürüyüşlerinde önderlik etmesi için ormanlık alana herkesten daha hâkim olan Samet’e bir yandan ihtiyaç duyulmakta diğer yandan ise ürkütücü olarak algılanan doğanın insana bürünmüş hali şeklinde kabul gördüğünden Samet’ten kaçınılmaktadır. Beraberinde, baktığı her yerde Samet’in olması ve arzu etmediği hususlarda dahi Samet’in korumacılığıyla karşılaşması, Aslı Hemşire’nin Samet’e karşı tanışma aşamasında geliştirdiği olumlu hissiyatın kaybolmasına ve Samet’ten tedirgin olmasına hâsıl olur.

Hikâyenin ilerlemesiyle paralel olarak Aslı Hemşire’nin Samet’e olan yakınlığından ayrışması, bu noktada köy halkı ile neredeyse aynı duyguları paylaşmasına ve bu benzeşme halinin Aslı Hemşirenin de “onlardan biri’ne” dönüşmesine yorulabilir. Artık, Samet vahşi bir doğa, Aslı Hemşire ise Akçeken halkı olmuştur. Lastik bir ipin iki ayrı ucundaki Aslı Hemşire ile Samet arasındaki bu gerilim, Aslı’nın Samet’e en yakın olmaya hazır olduğu fakat en uzak olmayı tercih ettiği anın göstergesidir.

Kültürleşme Süreci Kapsamında Aslı Hemşire ve Akçeken Köyü

Teknolojik gelişmelerin, insan ihtiyaçlarının, çalışma mecralarının ve ulaşım imkânlarının fazlalaşmasıyla günümüz dünyasında çok uluslu ve çok kültürlü yapılar meydana gelmiştir. Muhtelif sebeplerle kendi vatanlarından ayrı kalmak durumunda olmaları, her geçen gün göç deneyimini yaşayan insan sayısının artmasına yol açarken, insanların beraber yaşamayı ve birbirlerine uyum sağlamayı öğrendikleri süreç “kültürleşme” (acculturation) süreci olarak adlandırılmaktadır. Kültürleşme sürecinden hem ana akım toplumun üyeleri hem de azınlık toplumun üyeleri etkilenmektedir. Göç edenlerin kendi kültürlerini devam ettirmeyi ve ana akım toplumla ilişki kurmayı ne derece istedikleri kültürleşme sürecinin gidişatında belirleyici rol oynamaktadır.

Berry tarafından geliştirilen ”İki Boyutlu Kültürleşme Modeli”ne (1970, 1980) göre hem ana akım toplumlar hem de azınlık toplumlar için dört kültürleşme yöneliminden söz edilmektedir. Söz konusu olan kültürleşme yönelimleri asimilasyon (assimilation), ayrılma (separation), bütünleşme (integration) ve marjinalliktir (marginalism). “Asimilasyon”, azınlık toplumun kendi kültürünü devam ettirmeyip, ana akım toplumun özeliklerini benimsemesi ve onun gibi olma arzusuna karşılık gelirken, “Ayrılma” azınlık toplumun kendi kültürel özelliklerini devam ettirip ana akım toplumla etkileşime girmekten kaçınmasıdır. Bununla birlikte, “Bütünleşme”, azınlık olan toplumun kendi kültürünü devam ettirirken, bir yandan da ana akım toplumla etkileşimde bulunmasıdır. Bütünleşmede kişiler uzlaşma ve uyum becerilerini kullanarak kendi öz kültürel bütünlüklerini korurken diğer yandan da ana akım toplumun bir parçası olmayı başarabilirler. Son olarak, “Marjinallik” ise azınlık toplumu üyelerinin kendilerini ne kendi öz kültürel gruplarıyla ne de ana akım toplumla özdeşleştiremedikleri durumlarda ortaya çıkan kültürleşme yönelimidir.

Berry’nin Kültürleşme Modeli açısından ele alındığında, Aslı Hemşire her ne kadar aynı ülke sınırları içerisinde olsa da, anne ve babasının tepkilerinden de çıkarımda bulunabileceğimiz üzere, kendi kültürüne pek de yakın olmayan bir kültür ortamında çalışmaya başlamış ve Akçeken’e yerleşmiştir. Aslı Hemşire’nin Akçekenli olmadığı, mevsime uygun olmayan üzerindeki ince kıyafetleri, sobanın nasıl yanacağını bilmemesi ve arabasının kırık camı aracılığıyla da kendini belli eder. Aslı Hemşire’nin farklı bir kültürün egemen olduğu Akçeken Köyü’nde var olabilme kapasitesi onun yaşamsal becerilerine ve içinde yolculuk edeceği “kültürleşme” sürecine bağlıdır. İlk başlarda, mesleğine yönelik idealistliği ve öz kültürünün getirdiği inanç, tutum ve davranışlarını taşıdığı heybesinden aldığı kuvvetle köy halkı ile iletişime geçen Aslı Hemşire, Cemile’ye istirahat etmesi gerektiğini söyleyerek Kasap Hasan’ı karşısına alması gibi hareketlerle yer yer reaksiyonel davranır.

Köye yerleşmesindeki ilk zamanlarda, Kültürleşme Modeli çerçevesinde “Ayrılma” yönelimini benimsediğini düşündüğümüz Aslı Hemşire, özellikle Hasan’ın kayboluşundan sonra köy halkı ile iletişim bağını kuvvetlendirmesi ve Samet’in korumacılığı ardında gizil niyetlerin var olduğunu düşünmesini takiben, “Ayrılma” yönelimini terk ederek “Asimilasyon” yönelimine doğru yaklaşmaktadır. Jandarmaya gittiğinde, gece yarısı Hasan ile yaşadığı tartışmada fiziksel müdahalesinden bahsetmemesi, öz kültüründen uzaklaşmasına neden olmuş ve Aslı Hemşire bir nevi kendi değerlerine ihanet ermiştir. Tüm bunların, hemşirenin “Asimilasyon” yöneliminde payı büyüktür ve hemşire çareyi köy halkından biri olmakta -hatta filmin geneli incelendiğinde- köy halkının kendisi olmakta bulmuştur.

Sonuç

Filmin sonlarına doğru, kendi vicdani muhasebesini Samet’in konumlanışı üzerinden yapan Aslı Hemşire’nin, Hasan’ın kayboluşuyla ilgili gerçek gerçekliğin farkına vardığının şahidi oluyoruz. Gerçek gerçeklik karşısında nasıl bir tutum alacağını tam olarak anlayamadığımız ve bütünleşme yönelimini sağlayamayarak “marjinalleşme” yönelimine varan Aslı Hemşire’yi ne kendine ne de Akçeken’e ait olamamış haliyle ve hem özüne hem de içine girdiği kültüre olan yabancılaşmasıyla bırakıyoruz. Soluk, donuk ve çaresiz.. Sonu gelmeyen kışın bitmesini umutla beklerken..

Yönetmen : Selcen Ergun

Senaryo : Selcen Ergun, Yeşim Aslan

Görüntü Yönetmeni : Florent Herry

Kurgu : Çiçek Kahraman

Müzik : Erdem Helvacıoğlu

Oyuncular : Merve Dizdar, Saygın Soysal, Asiye Dinçsoy, Erkan Bektaş, Derya Pınar Ak, Onur Gürçay, Muttalip Müjdeci

Türkiye-Almanya-Sırbistan / Dram / 93 Dk.,

SELCEN ERGUN

OrtaKoltuk Puanı:

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz