Bu yazımda sizlerle Ulusal Uzun Metrajlı Film Yarışması izlenimlerimi, filmlerin izlenme sırasıyla paylaşacağım.

“Göreceksem önce yalana alıştır gözlerimi”

Seyfi Teoman İlk Film Ödülü’ne aday ilk kurmaca uzun metrajı “Körleşme”yi yazıp yöneten Hacı Orman, sanat ve edebiyat dünyasının yakından tanıdığı bir isim. 10 yıl boyunca BEKSAV yönetim kurulu başkanlığı ile Sanat ve Hayat dergisinin genel yayın yönetmenliğini birlikte yürüten, görme engelliler için Türkiye’de yayımlanan ilk kültür sanat dergisi Konuşan Dergi’nin kurucu yayın yönetmenliğini yapan Orman, Harold Pinter’in Dağ Dili oyununun Kürtçe prodüksiyonunda da yer almış. 2010’dan itibaren kurumlardaki bütün idari görevlerinden ayrılarak sinemayla ilgilenmeye karar vererek Hüseyin Kuzu’dan senaryo, Zeynep Özbatur Atakan’dan yapım dersleri almış, çeşitli belgesel filmlerde sanat yönetmeni ve yardımcı yönetmen olarak bulunmuş. Tek mekânda geçen ilk kurmaca çalışması “Homo Politicus” (2015), 1915 yılında, Enver Paşa’nın İstanbul’daki karargâhında, kendisini Ermeni tehcirini yapmamaya ikna etmeye çalışan teolog ve şarkiyatçı Johannes Lepsius’la yaptığı tarihi görüşmeyi ele alan 25 dakikalık bir kısa film. Siyasi nedenlerle iki kez hapse girip çıkan Hacı Orman, ilk uzun metrajında politikadan olabildiğince uzak, ancak yakından bildiği bir konuyu, görme engellilerin dünyasını ele alıyor.

Körleşme” (2020) üç yaşındayken görme duyusunu yitirmiş olsa da körlüğüyle barışık olan ödüllü şair Sinan’ın hikâyesi. Ameliyatla tekrar görebileceğini öğrenen eşi Nilgün’ün teşvikiyle başarılı bir ameliyat geçiren Sinan, yeniden görmeye başlar. Bu andan itibaren Orman Yeşilçam’ın en bildik klişelerinden birini büyük başarıyla tersyüz eder.

Karşımızda, gözü açılır açılmaz “artık görüyorum!!” diye çığlık atarak mutlulukla sevgilisinin boynuna sarılıveren bir Sinan yoktur. Tam tersine, retinasına yansıyan belli belirsiz görüntüleri tam olarak algılayamayan, üstüne üstlük ışıktan da rahatsız olan bir Sinan vardır. Göz tamamen görebilecek şekilde iyileşmiş olabilir ama, görmek sadece gözle değil, göz ve beyin koordinasyonuyla oluşan bir eylemdir. Kırk yıl boyunca yüzleri ve mekânları dokunma, mesafeleri duyma duygusuyla algılamaya alışmış olan beyin korteksinin bunları artık gözden gelen sinyallerle çözümleyebilmesi ciddi bir uyum çabası gerektirir. Bu süreç Sinan için giderek daha zorlayıcı olmaya başlar, alışık olduğu dünya bir karmaşaya, bir kaosa dönüşürken, kocasının yaşadıklarının körlükten kalma alışkanlıklarla ilgili olduğunu düşünen Nilgün, görme dünyasına uyum sağlaması için Sinan’ın üzerindeki baskısını arttırır. İlişkileri birbirlerinin kişiliklerini sorguladıkları bir hesaplaşmaya doğru ilerlerken, doktor hiçbir gelişme olmadığını ve eğer çaba göstermezse Sinan’ın tekrar körleşeceğini belirtir.

Hacı Orman, çok parlak bir fikirle yola çıkar ama, Sinan’ın sorununu, statükoyu korumanın getireceği güvenirlikten, bilinmeyenin yeni ve farklı olan korkusundan beslenen travma üzerinden derinleştireceğine gerilimi, çocuk isteyip istememe, “kör adamın çocuğu da kör olur mu” gibi, özellikle karakterlerin eğitim düzeyinin aklına bile gelmeyecek zırva sebeplere bağlaması öyküyü epey zedeler.

Eğitim düzeyi demişken, yan karakterlerin oluşturduğu “entelektüel” kesim, sadece içki masası geyik muhabbeti yapan son derece yüzeysel ve iki boyutlu “entel” insanlardan oluşuyor. Birçok değerli yazarla arkadaşlığı olan biri olarak böyle bir dünyanın kesinlikle inandırıcılıktan uzak olduğu kanısındayım. Vakıf ve dergi dünyasında yıllarca yaşamış olan Hacı Orman, gerçekten de böyle bir “entel” ortamın içinde bulunmuşsa, hem onun hem de edebiyat dünyamızın vay haline!

Filmin bu edebiyatçılardan Sinan’ın akıl hocası bir dönemin efsane yazarı Varlık’a bakış açısı da son derece ikircikli. Sevdiği karısında ayrıldığından beri artık üretemeyen bu adam, hem inatla içki masasında ayrıldığı karısını da oturtur, hem de kendisine durumunu anlatmaya gelen Sinan’a ipe sapa gelmez, kadın düşmanı bile sayılabilecek mantık dışı tavsiyelerde bulunur. Vedat Erincin’in ne tipi ne de oyunculuğuyla inandırıcı kılamadığı bu itici karakter öldüğündeyse, filmin bütün kişileriyle birlikte yazar yönetmenin de üzüldüğünü hissetmek bana epey şaşırtıcı geldi.

Genelde izlenebilir düzgünlükte bir sinema diliyle anlatılan öykünün oyuncu yönetimi, karakterlerin hemen hepsi derinlikten yoksun kaldığı için, ancak ortalamanın biraz üstüne çıkabiliyor.

Sonuç olarak “Körleşme”, bazı sinemasal klişeleri zekice yıkarak başlayıp, başka klişelerin tuzağına düşen, beklentileri pek de karşılayamayan bir film.

Yönetmen / Senaryo : Hacı Orman

Görüntü Yönetmeni : İlker Berke

Kurgu : Sedat Yılmaz

Oyuncular : Fatih Al, Asiye Dinçsoy, Vedat Erincin, Cüneyt Yalaz, İpek Tenolcay

Türkiye / Dram / 87 Dk.

ortakoltuk.com

OrtaKoltuk Puanı:

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz