1974 Avustralya doğumlu yönetmen Justin Kurtel’i Snowtown (2011) ve Dönüş (3013) gibi ses getirmeyen filmlerden tanıyoruz. Kendini geliştiren yönetmen, Macbeth ile olgunluk dönemine girmiş gibi gözüküyor. Daha önce Orson Welles, Roman Polanski ve Akira Kurusawa gibi 3 usta tarafından çekilen bu ünlü oyunun yeniden çekilmesi zordur. Çünkü; önünde çok iyi çekilmiş 3 film var ve sen ustaların yaptıklarının üzerine koymak zorundasın. Bu açıdan baktığımızda yönetmenin bunu başardığını görüyoruz. Film, ilk gösterimini Cannes Film Festivali’nde yaptı ve seyirci tarafından 10 dakika boyunca ayakta alkışlandı ama yarışmada hiç bir dalda Altın Palmiye’ye ulaşamadı! Başrol oyuncusu Michael Fasssbender, bu zor role girebilmek için senaryoyu en  az 200 kez okuduğunu ve çok etkilendiğini açıkladı.

Shakespeare’in 1599-1606 tarihleri arasında yazdığı Macbeth, bugüne kadar farklı yorumlarla 15 kez sinema salonlarına misafir oldu. İlk Macbeth’i, 1916 yılında John Emerson beyaz perdeye aktardı. Daha sonra 1948’de Orson Welles, 1955, 1957 yılında Akira Kurusawa’nın Japon versiyonu, 1971 yılında Roman Polanski, 1978, 1991, 1997, 1998 (pornografik versiyon), 2001, 2004 (Hint versiyonu), 2005 yapımı iki film, 2006 ve 2008 yılında Can Doğan tarafından dvd formatında çekilen Macbeth, bu hafta vizyona giren filmle şimdilik noktalandı. Muhtemelen önümüzdeki yıllarda yeni yorumlarla beyaz perdeye uğramaya devam edecektir. Bana, bu çekilen Macbeth’ler arasında hangisi en iyisi diye soracak olursanız ben tartışmasız Polonya’lı yönetmen Roman Polonski’nin yorumu derim.

MACBETH

Yönetmen, Shakespeare’in yazdığı metinlere sadık kalmış ve repliklerde 1-2 kelime dışında oynama yapmamış. Ancak, aksiyon sahnelerinde teknolojiyi sonuna kadar kullanmaktan da geri kalmamış ve modern, görkemli bir görsel şova imza atmış. Bu doğru bir seçim mi buna izleyici karar verecek ama bence filme hoşluk ve izlenilirlik kattığı aşikar. Filmde, hoşuma gitmeyenler ise süreklilik arz eden ağır çekimler, kasvetli ve karanlık sahneler oldu. Macbeth’in iç karanlığını aktarmak isterken bizi niye karanlığa sokuyorsun sevgili Justin! Ben, Macbeth’in iç dünyasına girmek zorunda mıyım? 🙂

MACBETH

Kısaca filmi özet geçelim ve sonra sohbetimize devam edelim. 11. yüzyıl İskoçya’sında Kral Duncan’ın ordusunda general olan Macbeth, yeni bir savaştan galip çıkar. Dönüş yolunda karşılaştığı üç cadı kendisine kral olacağını söyler. İktidar hırsına yenik düşen Macbeth, karısının yönlendirmesi ile Kral Duncan’ı öldürür ve tahta geçer. Bununla yetinmeyen Macbeth, en yakın dostlarını ve önünde engel gördüğü her şeyi yok etmeye başlar.. Özetten de anladığımız üzere tarihte görülen tüm diktatörler bu güç zehirlenmesine ve egolarına hep yenik düşmüşler. Hep ben demek, çevrenizdeki herkesten şüphelenmek ve onları kullandıktan sonra kağıt parçası gibi buruşturup atmak! Ve her diktatörün hayatında yaşanılan kaçınılmaz son, ihanet ve ölüm! Günümüz diktatörleri de güç zehirlenmesinden nasiplerini alacaklardır diye düşünüyorum. Çünkü; Diktatörlerin en zayıf yanı kendisini çok güçlü gördüğü an’dır.

MACBETH

Filmin oyunculuklarını beğendim. Filmde Macbeth rolünü canlandıran Michael Fassbender,ışıltılı bir oyunculuk sergilemiş. Macbeth’in karısını oynayan Marion Cotillard ise beklentimin uzağında bir performansa sahip. Bunun nedeni, rolü benimseyememiş olması ya da Michael’in gölgesinde kalması olabilir. Diğer oyuncular ise belli bir standardın üzerine çıkmayı başarmışlar. Filmin müzikleri de bence fena değildi. Sonuç olarak, Macbeth seyirciyi yormayan, izlenebilirliği olan bir film. Eğer, bugüne kadar Shakespeare’in ünlü Macbeth’ini okumamışsanız ya da hiç bir Macbeth filmi izlemediyseniz, bu film tam size göre, kaçırmayınız!!!

OrtaKoltuk Puanı:

İyi Seyirler

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz