Pedro Paramo
BİR MEKSİKA MASALI
Film, Kaf Dağının ardında Meksika’nın Colima eyaletine bağlı Comala adlı bir kasabada “Pedro Paramo” adlı zalim bir derebeyi yaşarmış diye başlayan Meksika masalı. Gücü eline geçirmeye çalışan tüm zalimlerin karakteristik özelliklerini taşıyan Pedro Paramo öyle ki karısının mallarına el koyup oğlu ile onu kapı dışarıya edecek kadar hırsından gözü dönmüştür…
Film, Juan Rulfo’nun 1955 yılında yayınlanan aynı adlı eserinden sinemaya uyarlandı. Uyarlanması oldukça güç olan eser başarıyla sinemaya aktarılmış diyebiliriz. Latin amerika’nın büyülü gerçekçilik yolculuğuna hazırsanız hayaletler diyarına doğru yola çıkabilirsiniz. Zor fakat bir o kadar da güzel bir yolculuk sizi bekliyor…
“PEDRO PÁRAMO” BURAM BURAM EDEBİYAT KOKUYOR…
Çok sık yaptığım gibi hiçbir bilgiye sahip olmadan filmin başına oturdum. İlk beş dakikada bir uyarlama olduğunu anladım. Yine de merakımı yenip kimin eseri olduğuna filmin ortasına kadar bakmadım. Müzik çok etkileyiciydi o yolculuktan ayrılamadım. Fakat bir süre sonra merakımı yenemeyip kimin eseri diye baktığımda “Juan Rulfo” ile tanıştım. Açık söyleyeyim önceden tanımıyordum. Halbuki İspanya Cervantes Ödülünü almış bir yazar. 1953 ‘te öykülerini topladığı “Kızgın Ova” adlı kitabı yayınlanmış. “Pedro Paramo” onun tek romanıymış aslında. Çok popüler olan bir başka Latin amerikalı yazar Gabriel Garcia Marquez’in çağdaşı olmasına rağmen yeterince tanınmamasını eserlerinin az olmasına bağlamak gerekli belki de. Yeri gelmişken Marquez’in “Yüzyıllık Yalnızlık” adlı eseri dizi olarak Netflix’te yayınlanacak merakla bekleyenlerden biri olduğumu da ifade edeyim.
İki yazarın iki ortak yönü ise Latin amerikalı olmaları ve “Büyülü Gerçekçilik” türünde eserler vermeleri. Juan Rulfo, Marquez’den on yaş daha büyük olduğuna göre Marquez’in bu yazardan etkilenme olasılığı büyük. Latin Amerika kökenli olan akımın en büyük özelliği ise akılla ve mantıkla açıklayamadığın fantastik öğelerin gerçeklik içerisinde anlatılması. Bu yüzden işte sinemaya uyarlanması çok zordur. Sinemada bu akıma en iyi örnek vereceğimiz hepimizin çok sevdiği “Amelia “ filmidir…
JUAN PRECİADO’NUN KÖKLERİNE DÖNÜŞÜ
Film, metaforik bir açılışla başlıyor. Bitkilerin toprağa yapışmış kökleri gittikçe derinlere iniyor, en sonunda görünmez oluyor ve karanlık dipsiz bir kuyuya dönüşüyor. Bu arada kökler var ama toprağın üstünde bitki, ağaç namına bir şey kalmamış, kalan birkaçı da kurumuş. Bütün hikayeyi anlatan etkileyici görsel cümleler olacakların ipucunu veriyor. Kökler aşağıya doğru inerken Juan Preciado (Tenoch Huerta) kendi hikayesini anlatmaya başlıyor…
“Comada’ya geldim çünkü babamın burada yaşadığını söylediler”
Juan’ın babası Pedro Paramo’dur. Juan babası olduğu halde yetim büyümüştür ve olgun bir adam olduğunda onu yalnız büyüten annesi oğlundan babasını görmesini ister. Annenin son arzusudur bu, ölüm döşeğindeyken ondan Comala’ya gideceğine dair söz alır ve hayata gözlerini yumar. Juan annesine söz verdiği halde gitmeyi düşünmez ama içinde gittikçe büyüyen merak onu cezbeder. Bir hafta sonra Comola’ya doğru yola çıkar. Comala Yoluna yaya girdiği zaman eşekle odun taşıyan bir adama rastlar. Pedro’yu ona sorar. Sürpriz bir cevap alır…
Burada önemsiz gibi duran aslında çok önemli bir ayrıntıya okuyucunun dikkatini çekmek isterim. Yolda giden adam odun taşıyor. Oysa ucu bucağı görünmeyen bir ovada bir tek ağaç bile görünmemektedir. Comola ıssız bir çöle dönmüşken odun taşınma sahnesi oldukça ironik ve metaforik. Belli ki yolcu odunu çok uzaklardan getiriyor. Fakat o şehri anıların canlandığı daha sonraki sahnelerde yemyeşil, ağaçlıklı, sulak bir yer olarak görüyoruz. Zaten anne oğluna memleketini anlatırken şöyle demiştir :”Memleketimi göreceksin, ovanın üzerinde can bulur, her yanı ağaçlarla doludur” Annesinin gözlerini yanına alarak gelen Juan şaşkındır, anlatılanın tam tersi olan bir çöldedir adeta. Ve orada artık ölüler yaşamaktadır, evet yanlış duymadınız ölülerle konuşmaya başlar Juan…
Anıların canlandığı Comola’da Juan’ın Pedro’yu tanımaya başlıyoruz. Çocukluk aşkını, birlikte uçurdukları uçurtmayı ve o aşkının bir gün kasabadan göç etmeleri Pedro’da çok derin izler bırakıyor. Pedro’yu tanıdıkça en temiz kalan yanının da bu aşka derin bağlılığı olduğunu anlıyoruz. filmin en çarpıcı sahnelerinden biri ise çocukluk aşkı Susana kasabayı terk ederken bavullar yüklenmiş at arabasının geriye dönüp Pedro’ya bakması. Pedro’da ölümcül bir yara bırakan bu sahneyi çok yıllar sonra Susana’nın tabutunun arkasından bakarken yeniden hatırlaması izleyiciye de derinden dokunuyor. Bunu dışında Pedro (Manuel Garcia-Rulfo) oldukça bencil, acımasız, zalim,fırsatları iyi kullanan, krizi fırsata çeviren bir adamdır. Öyle ki babasının arkasında bıraktığı borçları ödemek için Juan’ın annesi Lola Dolores’e evlenme teklifi eder. Lola aynı zamanda ödeme yapması gereken kişidir. Çok gösterişli bir kız değildir, Pedro ise oldukça yakışıklıdır. Bu yüzden gelen evlilik teklifini hemen kabul eder, bir yıl sonra da oğlu doğar. Pedro ne karısını ne oğlunu gözü görmemektedir. Bir bahaneyle onları Comola’dan uzaklaştırır, bir daha da aramaz sormaz…
Ve kendi derebeylik düzenini kurar…
Filmde zaman belli değildir ama Zapatista isyanına da kısaca değinir. Pedro, topraklarını almaya gelmiş bu ihtilalcileri de kendine göre yola getirir ve onları aldatmayı başarır…
Gustavo Santaolla’nın müziği ise filme uygun etkileyici ve hikayeyi derinleştiren bir müzik olmuş. Çok beğendim.
Edebiyat severler, büyülü gerçekçilik akımından etkilenenler; hem hikaye hem masal seyri olan filmi kaçırmasınlar…
İyi seyirler…
Yönetmen : Rodrigo Prieto
Senaryo : Mateo Gil
Görüntü Yönetmeni : Rodrigo Prieto
Müzik : Gustavo Santaolalla
Oyuncular : Manuel Garcia-Rulfo, Tenoch Huerta, Mayra Batalla, Giovanna Zacarias, Ari Brickman, Dolores Heredia, Noé Hernandez, Hector Kotsifakis, Ilse Salas, Roberto Sosa, Yoshira Escárrega
Meksika / Tarihi-Dram / 130 Dk.