Saltburn

İngiliz Üst Sınıfının Tuz Yanıkları

Filmdeki senaryo eksikliği, seyirciyi Saltburn’ü iyi bir film olduğuna ikna edemiyor. Seyircinin olumsuz yorumlarına kulak verirsek, Saltburn için yılın en büyük hayal kırıklıklarından biri diyebiliriz.

OrtaKoltuk Puanı:

 

2023 yılının en merak edilen filmlerinden biri olan Saltburn nihayet Amazon Prime aracılığıyla seyirciyle buluştu. Filmin epeyce absürt tarafları var, bu da onu komediye göz kırptırıyor; ama cesur sahnelerini düşünürsek seyircisini tuhaf bir erotik gerilime sürüklüyor. Yönetmenliğini ve senaristliğini Promising Young Woman filminden hatırlayacağınız Emerald Fennell yapıyor. Kendisine The Crown dizisindeki Camilla rolünden de aşinayız. Filmde yer alan oyuncularsa şöyle sıralanıyor : Barry Keoghan, Jacob Elordi, Rosamund Pike, Archie Madekwe, Alison Oliver, Richard E. Grant.

Barry Keoghan’ı en son The Banshees of Inisherin filminde yardımcı rolde izlemiştik. O performansıyla Oscar dahil pek çok ödüle adaylık kazandı. Aday olduğu BAFTA’da da ödülü kazandı. Dikkat çekici ve akıllarda yer edinen görüntüsü, kusursuz oyunculuğuyla birleşince görkemli bir şölene dönüşüyor. Seyircinin izlemeyi en sevdiği aktörlerden biri olduğunu söyleyebiliriz. Bu filmde Oliver karakterini canlandırıyor ve filmde başrolde karşımıza çıkıyor. Ona eşlik eden oyuncuysa Jacob Elordi. Kendisini adını dünyaya duyurduğu Euphoria dizisinden tanıyoruz. Yakışıklı çehresi, uzun boyu ve başarılı performansı sayesinde kısa sürede iyi yönetmenlerle çalışmaya başlayarak Hollywood’un gözde aktörleri arasına girdi diyebiliriz. Yakın zamanda onu Sofia Coppola’nın son filmi olan Priscilla’da izledik. Jacob Elordi Sultburn’de Felix karakterine hayat veriyor.

Seks Her Zaman Satar

Saltburn ismini, üst sınıf İngiliz aristokrat bir ailenin yaşadığı büyük malikâneden alıyor. 2000 yılında geçen film, Oxford’da tanışıp arkadaş olan Oliver ve Felix’in beraber Saltburn’de geçirdikleri bir yaz tatiline odaklanıyor. Oliver Oxford’a adım atar atmaz yakışıklı Felix’i gözüne kestiriyor. Zaten film başlangıç sekansını filmin finalinden izlediğimiz küçük bir kesitle yapıyor. Daha filmin başında Oliver’ın Felix’e olan takıntısını anlıyoruz. Hikaye genel hatlarıyla, genç bir adamın zengin bir aileye kendisini kanalize etmesini anlatıyor.

Film geçmişten tanıdığımız bir film olan The Talented Mr. Ripley filmini anımsatıyor. Sadece bunu erotizme ve deliliğe daha fazla alan açarak yapıyor. Filmin bazı sekansları kimi izleyicinin midesini rahatsız ederken, kimisine erotik görünebilir. Filmin en büyük silahı, rahatsızlık veren erotik sahneleri diyebiliriz. Emerald Fennell, seyirciyi nasıl rahatsız edeceğini biliyor. Tüm bunları da kasten yapıyor.

Emerald Fennell, kamerasını odakladığı Sultburn sakinleriyle alay ediyor. Onları fazlasıyla absürt karakterler olarak tasvir ederek, çoğu diyalogda içi boş bireyler olarak tanıtıyor. Neredeyse ağızlarını açtıkları her seferinde dedikodu yapmanın ötesine geçemeyen, kendileri dışında kimseyi önemsemeyen züppeler olarak yorumluyor. Filmde sınıf farklılıkları temel meselelerden biri, ama üstünde durulmuyor gibi yapılıyor. Hatta filmde belli belirsiz bir ırkçılığa bile yer veriliyor.

Queer Film Yapmak

Filmi queerbaiting olarak tanımlamak haksızlık sayılmaz. Seks satar mantığı çoğu zaman işlerken, günümüzde LGBTİ teması da izleyici çekmek için kullanılan bir araca dönüştü. Sırf bu amaçla pek çok filme eşcinselliği öne çıkaran detaylar ekleniyor. Emerald Fennell’ın Saltburn’ü de bu keşiften fayda sağlamak istiyor gibi görünüyor.

Filmin hikayesi karşıya dolu dolu geçmiyor. Üst sınıfı aşağılamak için de epey çaba harcanmış. Öyle ki; bu durum absürt olarak nitelendirilebilecek diyaloglara neden oluyor. Buna rağmen oyuncu yönetimi kusursuz işliyor. Hiçbir oyuncu için neden bu rolde oynamış diye düşündürmüyor. Özellikle Barry Koeghan için Oliver karakteri biçilmiş kaftan diyebiliriz. Üstüne tam oturan bir rol bu; çünkü oynadığı karakter gizemli biri ve bu gizem sayesinde filmdeki gerilim, hayat kaynağı konumunda filmi sona taşıyor.

Filmin finali büyük bir şaşırtmaca yapmıyor. Zaten başladığı andan itibaren Oliver’ın insanlar üzerinde uyguladığı akıl oyunlarını zaman zaman görüyoruz. Herkesi manipüle eden tavrı sayesinde de Saltburn’de hayatta kalma konusunda başarı sağlıyor.

Filmin oyuncu seçimi dışında dikkat çekici görsellerini de övebiliriz. Bir yaz tatiline tanık olurken, yaz mevsimine uyan atmosfer de epey mutlu ediyor. Renk paleti de şikayet edeceğimiz bir konu değil. Bütün güzel detaylarına rağmen filmdeki senaryo eksikliği, seyirciyi Saltburn’ü iyi bir film olduğuna ikna edemiyor. Seyircinin olumsuz yorumlarına kulak verirsek, Saltburn için yılın en büyük hayal kırıklıklarından biri diyebiliriz.

Film için yönetmenin kendi deneyimlerinden yola çıktığı konuşuluyor; ancak buna dair Emerald Fennell’in herhangi bir açıklaması bulunmuyor.

Yönetmen / Senaryo : Emerald Fennell

Görüntü Yönetmeni : Linus Sandgren

Müzik : Anthony Willis

Oyuncular : Barry Keoghan, Jacob Elordi, Joshua McGuire, Rosamund Pike, Carey Mulligan, Archie Madekwe, Richard E. Grant, Reece Shearsmith

ABD / Komedi-Gerilim-Dram / 127 Dk.

1 YORUM

  1. Çok iddialı yeni kadın film yönetmeninin büyük çıkışı

    HAKAN SONOK

    Senaryo yazarı Peter Morgan’ın (1963) başyapıtı “The Crown” dizisinde Prens Charles’ın (İngiltere Kralı 3. Charles) 1971’den bugüne büyük aşkı Camilla Parker’ı (1947) canlandıran Emerald Fennell bu kez iddialı bir kadın film yönetmeni olarak “Saltburn”le karşımıza çıkıyor…

    Luis Bunuel (Le Charme discret de la bourgeoisie), Alfred Hitchcock (Rebecca), Luchino Visconti (The Damned -Götterdämmerung-La caduta degli dei-The Fall of the Gods; The Leopard -Il Gattopardo), Joseph Losey (“The Go-Between”), Stanley Kubrick (A Clockwork Orange) izleri ve etkileri taşıyan, burjuvazi, high society, sınıf ilişkileri, sosyal sınıflar, sosyal merdivenler ve aristokrasi taşlaması, psikolojik gerilim, kara komedi, suç öyküsü de içeren bu film pek çok başka eseri de akla getiriyor…

    Oliver karakteri bir porselen mağazasını girip her şeyi yıkıp geçen bir fil gibi gösteriliyor…

    Oliver bu kadar akıllı, zeki, kurnaz, dalavereci ve şeytaniyken karşısındaki karakterler bu kadar zekadan, mantıkdan yoksun hatta geri zekalı kişiler mi?

    Bu kadar aptallarda bugüne kadar varlıklarını ve servetlerini korumayı nasıl başarmışlar?

    Devasa bir servete el koymak için çok sayıda kusursuz,uğursuz cinayet, hatasız suç işleyip, entrika çevirip , yalan söyleyip hiçbir ceza almamak, hiçbir şüphe, kuşku uyandırmamak ve her seferinde amacına ulaşmak sadece filmlerde görülebilir herhalde…

    Filmdeki açgözlülük, yalan, palavra, entrika, dalavere konusunda, sınır tanımayan kurnaz ve hırslı suç makinesi karakterin tüm kurbanları ahmak mı, aptal mı, ebleh mi, geri zekalı mı?

    Bütün bunları yaparken kanun koruyucuların hiç mi şüphesini çekmedi?

    Bu kadar zengin bir aile bu kadar yalnız mı, bu kadar kimsesiz mi, bu kadar izole edilmiş mi?

    Şeytani karakter nasıl oluyor da bu kadar kusursuz suçlar işleyebiliyor?

    Her şey onun istediği gibi gelişiyor!

    Tereyağından kıl çekercesine hedeflerine ulaşıyor!

    Öykünün gelişimi çokça mantık dışı ve inandırıcılıktan yoksun…

    Rebecca (2020; Ben Wheatley ) gibi bu filmde saray yavrusu mekanlarda ya da setlerde çekilmiş…

    Eğer Saltburn filmini sevdiyseniz bunları da seyredin ya da okuyun:

    A Clockwork Orange (1971; Stanley Kubrick)

    Cruel Intentions (1999; Roger Kumble; 1999)

    The Cook, the Thief, His Wife & Her Lover (1989; Peter Greenaway)

    “The Go-Between”(1953; L. P. Hartley; roman) ve romandan uyarlanan aynı adlı film

    Breakfast at Tiffany’s (1958; kısa roman)

    “A Kiss Before Dying” (1953; Ira Levin; roman) romandan uyarlanan aynı adlı iki film

    “Mr. Ripley” (1955; Patricia Highsmith; roman) romandan uyarlanan iki film

    “Plein soleil” (1960; René Clément; film)

    “The Other Side of Midnight” (1973; Sidney Sheldon; roman) romandan uyarlanan aynı adlı film

    “The Talented Mr. Ripley” (1999; Anthony Minghella; film)

    “The Menu” (2022; Mark Mylod; film)

    Killers of the Flower Moon (2017; David Grann; cinayet ve suç zinciri, silsilesi incelemesi )

    Dünyanın en iyi filmlerinden hangilerini kadınlar yönetti?

    Justine Triet / L’Anatomie D’une Chute-Anatomy of a Fall
    Larisa Shepitko / Wings-Крылья-Krylya
    Larisa Shepitko / The Ascent-Восхождение- Voskhozhdeniye-The Ascension
    Barbra Streisand / Isaac Bashevis Singer’s Yentl
    Barbra Streisand / The Prince of Tides
    Agnieszka Holland / Europa Europa
    Margarethe von Trotta / Rosa Luxemburg
    Jeanine Meerapfel / Malou
    Ariane Mnouchkine / Moliere
    Ariane Mnouchkine / 1789
    Liliana Cavani / La pelle
    Lina Wertmüller / Seven Beauties
    Jane Campion / The Piano
    Jane Campion / Bright Star
    Jane Campion / The Power of the Dog
    Chantal Akerman /
    Jeanne Dielman, 23, quai du commerce, 1080 Bruxelles
    Sofia Coppola / Lost in Translation
    Sofia Coppola / The Beguiled
    Sofia Coppola / Marie Antoinette
    Sofia Coppola / Priscilla
    Bilge Olgaç / Kaşık Düşmanı
    Yeşim Ustaoğlu / Pandora’nın Kutusu
    Yeşim Ustaoğlu / Güneşe Yolculuk
    Alice Diop / Saint Omer

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz