Ben Senin Resmine Aşığım…

Metin Erksan‘ın yönettiği 1965 yapımı “Sevmek Zamanı” hiç kuşku yok ki sinemamızın kült filmlerinden. Bunun nedenlerini yönetmenin kişiliğinde ve “auteur yönetmen” kavramında aramak gerek. Evet, Metin Erksan, sinemada yenilik ve deneme kavramlarından hiç kopmadı. Hep yerli, bize özgü bir sinema biçimi arayışına girdi. Yusuf Ziya Ortaç‘ın “Binnaz” adlı oyununu aktarmakla başladığı sinema yolculuğunda, Aşık Veysel‘in hayatını farklı bir estetik biçimle izleyenin önüne serdi. Sonra Hamlet‘i dünya tarihinde ilk kez “kadın” haline getirerek “Kadın Hamlet“i çekti.

William Friedkin‘in o meşhur öyküsünden alınan “Şeytan” filmini ülke sinemasına uyarladı. “Susuz Yaz” ile sinemamızın ilk ciddi uluslararası başarısı olan Berlin Altın Ayı Ödülü’nü ülkeye kazandırdı. “Kuyu” filmi ile mitolojiden beslenerek köy sorununa farklı bir mercekten baktı. Hiç yılmadı, tüm eleştirileri kulak ardı ederek yenilikçi ve ulusal bir sinema oluşumu için mücadelesini sürdürmeye devam etti. Kendisinin sinema dili diğer önemli sinema insanlarından farklıdır. Onda ne Yılmaz Güney‘in toplumsal gerçekçiliği keskin biçimde sunma gayreti vardır ne de Atıf Yılmaz‘ın kendi tutarlı çizgisindeki sinema yapıtlarının ahengi. Erksan, hep yenilik aradığı için aslında her filmi özgündü. “Sevmek Zamanı“, işte bu otantik görünümünü sonuna kadar koruyan ender yapımlardan.

Resmin Sen Değilsin ki…

Halil (Müşfik Kenter), ustası olan Mustafa (Fadıl Garan) ile genelde Büyükada’da boya işi ile geçimini sağlayan biridir. Filmin açılış sahnesinde tüm film boyunca devamlı görüleceği üzere yağmurlu, karanlık bir günde öncesinde boyadığı boş eve balkondan girerek devasa bir resmin önünde dalıp gitmektedir. Tıpkı bir Mecnun gibidir. Ne geleni görür ne de sesleri işitir. Bir bakıma o dev kadın portresine sığınır. Bir gün köşkün sahibinin kızı ve fotoğrafın sahibi Meral (Sema Özcan) eve arkadaşları ile birlikte döner. Yukarı katta birisinin olduğunu anlar. Odaya girdiğinde kendisini fark etmeyen Halil’in duvara asılı fotoğrafına kendisini kaybetmiş vaziyette aşk dolu baktığını görür. Meral sanır ki işte etiyle kanıyla önünde bulunduğu Halil kendisine aşkını ilan edecektir. Fakat Meral yanılır. Hayır, öyle olmaz. Halil, Meral’e kendisini değil, resmini sevdiğini haykırır:

Halil: Resminle benim aramdaki bir durum, seni ilgilendirmez. Ben senin resmine aşığım.

Meral: İyi ama aşık olduğun resim benim resmim. İşte ben de buradayım, söyleyeceklerini dinlemeye geldim.

Halil: Resmin sen değilsin ki. Resmin benim dünyama ait bir şey. Ben seni değil, resmini tanıyorum, Belki sen benim bütün güzel düşüncelerimi yıkarsın.

Meral: Bu davranışların bir korkudan ileri geliyor.

Halil: Evet. Bu korku sevdiğim bir şeye ebediyen sahip olmak için çekilen bir korku. Ben senin resmine değil de, sana aşık olsaydım ne olacaktı? Belki bir kere bile bakmayacaktın yüzüme. Belki de alay edecektin sevgimle. Halbuki resmin bana dostça bakıyor. Ve ebediyen bakacak.

Halil’in, özellikle Fars sanatında, bizde de Divan Edebiyatı’nda sıklıkla görülen “surete” duyulan aşkı, zata yanaşmaz. Hemen yanı başında o aşk ile baktığı ve hatta fotoğrafından daha güzel olan Meral varken ona değil, fotoğrafına dönük iltifatı, Halil’in gerçek aşkı, arzunun hazzına tercihinden ileri gelir. Suret, her zaman koruyucudur. Oysa Halil’in Meral’e ya da Meral’in babasının kendisine dediği gibi bir gün belki de Meral kendisini terk edecektir.

Filmin yüceltilen suret algısında, suretin kalbin tamamlayıcısı olduğuna dair mistik Doğu algısının etkileri büyüktür. Ve bu son olarak Meral’i asıl olarak varlığıyla, bedeniyle zaptetmek isteyen Başar (Süleyman Saim Tekcan) ile Halil’in farkını da ortaya serer. Bunu Meral bile anlayamaz. Meral’in tıpkı isminin Farsça “Maral”dan yani arzulanan kadından gelmesi sadece Başar için bu yönüyle anlam ifade eder. Gerçek aşka uzanmaya çalışan Halil’in sürekli denize bakması, İstanbul silüeti önündeki o suskun ve mahzun halleri Halil’in gerçek sevgi arayışının göstergeleridir. Onu anlamayanlardan birisi de üstelik hep yanı başındaki ustası olarak da gözükür…

Resmin Beni Bırakmaz…

Sevmek Zamanı“, uzun süre gösterime giremez. Bunun en başta nedeni bu yeni sinema denemesinin yeterince anlaşılamamasıdır. Metin Erksan, aslında bu filmiyle dönemin Yeşilçam sinemasının birçok unsurunu almıştı. Örneğin klişe zengin kız, fakir oğlan kişilikleri. Gerçekten de Halil boyacı ustasıydı, günleri ev boyamakla geçiyordu. Meral ise bir fabrikatörün kızıydı. Yine Yeşilçam melodramlarının o iç acıtıcı müzikleri burada da vardı. Aşk, sonuna kadar filmin içine sızmıştı. Fakat bu film farklıydı. Sunulan aşk, sadece mutlu bir son olmayan hikâyesi itibariyle farklı değildi.

Metin Erksan, Fransız Yeni Dalga ve İtalya Gerçekçi sinema akımlarından aldığı o yeni biçim tekniklerini, Doğu sanatı ile uzlaştırıyordu. Doğunun o mistik surete duyulan aşkı, kameranın o eşsiz rahatsız etmeyen hareketli çekimleri ile buluşuyordu. Üstelik popüler isimlerle bu yapılmıyordu. Öncü bir isim olarak Metin Erksan, o dönem çok popüler olmayan isimleri filminde tercih etmişti.

Filmdeki başarılı oyunculuklarıyla Müşfik Kenter, o sürekli aşkına karşılık bulamayan şaşkın halleriyle Sema Özcan ve gerçekte iyi bir ressam olan Süleyman Saim Tekcan ile sınırlı bir dünya yaratmıştı Erksan. Film genelde yalıtılmış bir halde adada geçiyordu. Uzaktan Süleymaniye Camii, Beyazıt Kulesi sürekli Halil’in o anlaşılmaz sevgisinin bir parçası gibiydi. Doğu, sadece ruhuyla değil görünümüyle de kadrajın içindeydi. Yağmur, karanlık görünüm ve pencereden yansıyan gölgeler, ruhun o sağaltımına ihtiyaçtı. Yani bu film her yönüyle farklıydı…

“Seni sevsem benim düşüncelerimi yıkarsın, resmin beni bırakmaz, bana kızmaz. Beni sevebilir. Oysa seni sevsem bu kadar mutlu olamam.” Halil, Meral’a böyle sesleniyordu. Aradığı teşhire prim vermeyen, sonsuz aşktı ve sanırım bu aşk bir Doğu toplumu olarak Türkiye’de bile o dönem anlaşılmazdı. Metin Erksan’ın filmine duyulan olumsuz tepki de bundandı. Anlattığı aşk gibi Erksan da anlaşılamadı. “Sevmek Zamanı”, sinemamızın gerçek ve özgün klasiklerinden. Her izleyişte yeni bir yönünü keşfedeceğiniz hazinelerden… Kaçırmayın…

Yönetmen / Senaryo / Kurgu : Metin Erksan

Görüntü Yönetmeni : Mengü Yeğin

Müzik : Metin Bükey

Oyuncular : Müşfik Kenter, Sema Özcan, Süleyman Tekcan, Fadıl Garan, Adnan Uygur, Ayban Erkmen, Kemal Ergüvenç, Abdullah Demiryan, Oya Bulaner, Deniz Çakır

Türkiye / Romantik-Dram / 89 Dk.

OrtaKoltuk Puanı:

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz