Solgun Mavi Gözler / The Pale Blue Eye
Sadece bir şair değil; eleştirmen, hikayeci ve denemeci olan Poe edebiyatın her türlü alanına el atmıştır; hatta kendisinin polisiye romanlarının öncüsü olduğu söylenir. Filmde olay örgüsü bildiğimiz klasik cinayet örgüsü gibiydi. Düğüm üzerine düğüm atılıyor; sonra beklenmedik şekilde çözülüyor…
Tabii çok kısa anlattığım bu bilgiler ışığında şairin biyografisi tarzında bir film beklerken Edgar Allan Poe’yu neredeyse figüran olarak algıladığım bir film izledim. Karşıma başka bir portre çıktı, Poe o portrenin gölgesinde kalmış; en azından birkaç şiir olsaydı diye düşündüm, bir şiir vardı onu da giriş bölümüne yazdım.
Benim gibi beklentileri olanlar beklentilerini bir kenara bıraksın ve öyle izlesinler filmi.
“SOLGUN MAVİ GÖZLER” EDGAR ALLAN POE’YU SOLUK GÖSTEREN BİR FİLM OLMUŞ
“….
Sonsuz gece aldı onu karanlığının içine
Solgun mavi gözü hariç sardı kefenine
En karanlık gece, cehennem karası
Bir öfke süzmesi, geriye kalan tek şey
O ölümcül mavi göz…”
Uzun zamandır beklediğim bir filmdi; sonuçta Edgar Allan Poe “Annabel Lee” şiirinin şairiydi; Melih Cevdet anday’ın o güzel çevirisinden “Annabel Lee” şiirini hocalarımızdan başta Abidin Emre olmak üzere kimbilir kaç kez dinlemiştik. kendilerinden geçerek okumuşlardı…
Edgar Allan Poe Boston’da oyuncu bir anne babanın ikinci çocuğu olarak 1809 yılında dünyaya geldi, bir yıl sonra baba evi terk etti, ikinci yıl da annesi ölünce 2 yaşında ortada kalan çocuğu soyadı Allan olan bir aile büyüttü. Gençlik dönemine kadar onlarla kalan Poe çok da uyumlu bir insan değildi; kumar oynuyor, alkol alıyor, borçlanıyordu.Bu yüzden aile ile arası açıldı, Virginia Üniversitesine gitse de parasız kaldığı için okulu bırakmak zorunda kaldı, geçinmek için yaşını büyütüp Amerika Birleşik Ordusuna er olarak yazıldı..
Bir yandan da şiirler yazmaya başlayan Poe yine ailenin desteği ile 1930 yılında Amerikan Harp Akademisi West Poin’te askeri öğrenci olarak kaydoldu… (Filmde geçen olay Poe’nun akademideki sürecine işaret ediyor.)
Sadece bir şair değil; eleştirmen, hikayeci ve denemeci olan Poe edebiyatın her türlü alanına el atmıştır; hatta kendisinin polisiye romanlarının öncüsü olduğu söylenir. Eserlerini “Gotik kurgu”türünde yazan edebiyatçı 19. yüzyıl romantizminin etkilerini de eserlerine kara romantizm olarak yansıtıyor. Gotik kurgu; kasvet,ölüm gibi unsurları korku/gerilim teması ile birleştiren ve bunları karanlık bir atmosfer içinde kurgulayan edebiyat ve film türüdür.
Tabii yazarın yaşadığı trajedileri (daha sonraları genç eşini kaybetmiştir) ve çalkantılı hayatını düşünecek olursak bu türde yazması kaçınılmaz olacaktır. 19. yüzyıla damgasını vuran romantizm akımı da devreye girince kara romantizm olarak eserlerine işlemeye başlamıştır…
Tabii çok kısa anlattığım bu bilgiler ışığında şairin biyografisi tarzında bir film beklerken Edgar Allan Poe’yu neredeyse figüran olarak algıladığım bir film izledim. Karşıma başka bir portre çıktı, Poe o portrenin gölgesinde kalmış; en azından birkaç şiir olsaydı diye düşündüm, bir şiir vardı onu da giriş bölümüne yazdım.
SOLGUN MAVİ GÖZLER “GOTİK KURGU” TÜRÜNDE BİR FİLM
Eleştiriye olumlu yönlerinden başlayayım:
Dedektif Landor rolündeki Christian Bale’nin oyunculuğu göz dolduruyor. Kendisini Erdal Beşikçioğlu’na benzettim. Sadece fiziği değil; oyunculuğu, duruşu, ifadesi ve mimikleri onu andırıyordu.
Peyzaj oldukça etkileyiciydi, kış manzarası kartpostalları aratmayacak düzeydeydi. Ormanlık alanlar, nehir, geniş açılı dağların görünümü yağan kar altında gözlerimize şenlik yaşattı…
“Yüzüklerin Efendisi” müziğini yapan Howard Shore‘un müziği de kulaklarımızın pasını sildi. O manzaraya bu müzik çok uyumlu olmuş.
Olay örgüsü bildiğimiz klasik cinayet örgüsü gibiydi. Düğüm üzerine düğüm atılıyor; sonra beklenmedik şekilde çözülüyor…
Edgar Allan filmin neresinde diye soracak olursanız Dedektif Landor’a yardım eden akademideki öğrenci olarak karşımıza çıkıyor. Poe rolündeki Harry Melling’in performansını beğendiğimi söyleyemeyeceğim.
“HAYAT VE ÖLÜM ARASINDAKİ ÇİZGİ OLDUKÇA BELİRSİZ VE SİLİKTİR” (Edgar Allan Poe)
Film, Poe’nun bu sözleriyle açılıyor. Söz, “Biri nerede biter, diğeri nerede başlar kim bilir?” diye devam ediyor. Belli ki Poe’nun hayatı akademiden sonra başka bir evreye girecektir. Şairle ile ilgili tek mesaj da bu yönde, akademide arkadaşları tarafından horlanan, küçümsenen, yalnız bırakılan yazarımız ruh yaraları kanadıkça yazmaya, çevresinde şair olarak tanınmaya başlamıştır…
Film, yaşam ile ölüm arasındaki o belirsizlikte, sis içinde ağaca kendini asmış akademili bir askerin görüntüsüyle açılır. Sonra sis dağılır ve güzel bir kış manzarası belirir ve filmin asıl portresi olan Augustus Landor ile tanışırız. Akademi yöneticileri asılma hikayesinin arka perdesini araştırması için Mr Landor’dan yardım isterler. Kendisi New-York’un efsanevi dedektifidir, üç yıl önce karısının ölümüyle sarsılmış, yakın zamanda da genç kızı kayıplara karışmıştır…
İlerleyen sahnelerde ise Marquis ailesi ile tanışırız. Baba doktor Daniel Marquis (Toby Jones), olayın adli tıp yönüyle ilgilenmektedir, anne Julies Marquis (Gillian Anderson, Crown dizisinde Margaret Thatcher’i oynamıştı) tuhaf bir karaktere sahip, genç kızları Lea’nın (Lucy Boynton) Sara hastalığı vardır ve genç oğulları Artemus ile garip bir aile tablosu ile karşılaşırız. Baba doktor olduğu halde ailenin diğer üyeleri Okültizm inancına sahiptir…
Ve şairimiz Edgar Allan Poe bu sahnede yardımcı karakter olarak filmde yer almaktadır…
Görüldüğü gibi kalbi yaralanmış üç figür; iki baba, bir şair…
Olayı bu üçgen içinde düşünebilirsiniz…
Filmde kalp önemli bir unsur; hem gerçek hem mecaz anlamda…
6 Ocak’ta Netflix’te gösterime giren film Louis Bayard’in 2003’te yazdığı aynı adlı romanından uyarlanmış. Yönetmenliğini Scott Cooper üstlenmiş. Benim gibi beklentileri olanlar beklentilerini bir kenara bıraksın ve öyle izlesinler filmi.
İyi seyirler…
Yönetmen / Senaryo : Scott Cooper
Görüntü Yönetmeni : Masanobu Takayanagi
Kurgu : Dylan Tichenor
Müzik : Howard Shore
Oyuncular : Christian Bale, Harry Melling, Gillian Anderson, Fred Hechinger, Lucy Boynton, Robert Duvall, Toby Jones, Charlotte Gainsbourg, Timothy Spall, Charlie Tahan, Simon McBurney, Hadley Robinson, Harry Lawtey, Gideon Glick
ABD / Suç-Korku-Gizem / 128 Dk.