Tuğla / Brick
ETRAFIMIZDAKİ DUVARLARLAR…
10 Temmuz 2025’te Netflix’te gösterime giren Alman yapımı bilim-kurgu gerilim filmi, aniden etrafı tuğla duvarlarla örülmüş apartmanda, kapalı ortamda mahsur kalan kalan sakinlerin birbirlerine olan davranışlarının sosyal ve psikolojik dinamiklerini incelerken bir yandan da çevremize örülen duvarların nasıl yıkılacağı konusunda çıkış yolları arama düşüncesini tetikliyor..
Yönetmenliği ve senaristliği Philip Koch tarafından yapılan film dün itibariyle Netflix’te yerini aldı. Alman filmlerini kaçırmamaya çalışırım, Doğu avrupa filmleri ile Batı Avrupa filmleri arasında bir köprü gibi durur ve her iki yakanın lezzetini de barındırır. Bir de Alman filmlerinde ilk aradığım “Acaba içinde bir Türk oyuncu var mı” sorusu olur ve hemen oyuncu ekibine bakarım. Aradığımı çoğu zaman bulurum, Bir Türk kökenli oyuncuya rastlarım, bu da beni memnun eder…
“TUĞLA”NIN KONUSU
Adından anlaşılacağı üzere tuğla bir duvar hikayesi. Fakat bu, bildiğimiz duvarlara benzemiyor. Biz 20-21.yüzyıl insanları önümüze çıkan duvarları yıkmadan başka örülmüş duvarları delmeye çalışıyoruz. 21. yüzyılın önümüze ördüğü tıpkı filmdeki gibi yıkılmaz görünen duvar da tahmin edersiniz ki dijital duvardır; üstelik “1984 “romanında olduğu gibi büyük birader tarafından her şeyimizin izlendiği takip edildiği bir dünyada kıpırdayacak durumumuz kalmıyor.
Hamburg’da bir apartmanın dairesine giriyoruz. Tatlı tabağında kalmış tatlı kırıntılarına üşüşen siyah böceği ve ev sahibi bilgisayar oyun programcısı Tim’i (Matthias Schweighöfer) görüyoruz, Tim’in çalışmaktan beyni yanmış vaziyettedir, sistemde bir gariplik vardır, böcek ise yeterince doymuş olarak üzerine kapatılmış cam bardaktan çıkış aramaktadır. Böceğin etrafındaki cam duvardan kurtulması için Tim yardım etmeye uğraşır, onu dışarıya salmak ister ama başarılı olamaz, böcek kurtulmasına kurulur da evin içinde kalır…
Böcek burada hem dijital anlamda hem yaşanacaklar anlamında metafor olarak kullanılmıştır.
Tim ortamından daralmış elini yüzüne su çarparken karısı Olivia gelir (Ruby O. Fee) ve dışarıya çıkarlar. Sokakta bir binanın tadilat işleri ile uğraşan arkadaşlarını görürler, bu arada iki yangın söndürme helikopteri başlarının üzerinden geçer. Hafencity’de yangın çıkmıştır ve siyah dumanı Hamburg’un üzerine çökmüştür….
Liman kenarında bulunan HafenCity, çarpıcı bir ön cepheye ve üstün akustiğe sahip Hamburg konser salonudur. !9. yüzyıldan kalma kırmızı tuğlalı depoları vardır. Daha sonra çevresi modern binalarla donatılmış kırmızı tuğlalı depo ve müzelerle tezat oluşturmuştur.
Anlaşılacağı üzere Tuğla filminin esinlendiği mekan kırmızı tuğlalarla örülü yapılardan gelmektedir…
Tim ve olivia çiftine geri dönecek olursak, daha filmin başında bebek kaybı yaşamış olduklarını ve bunun aralarında konuşulmasa da ailede derin travma oluşturduğunu hissediyoruz. Tim işine tam odaklanamaz, Olivia ise bunu atlatmak için bir seyahat gezisi planlamakta ve bunun için işten ayrılıp pembe bir minibüs dahi almıştır. Hemen hareket etmek ister ancak Tim işleri nedeniyle bu fikre ortak olmaz. Ertesi gün uyandıklarında Olivia evi terketmek ister fakat olanlar olmuş bütün apartmanın etrafı manyetik tuğlalarla örülmüştür artık…
Bundan sonrası kurtulma mücadelesi, bu mücadeleye apartmanın diğer sakinleri de katılır. Kollektif ıstırap dayanışmayı artırırken birbirlerinin hikayelerini de öğrenirler. Kapana kısılma hissi beraberinde içlerindeki kapana sıkışmış olan duyguları da ortaya çıkarır. Bütün kapalı ortam filmlerinde olduğu gibi çaresizlik arttıkça içteki duygular da o kadar yüzeye çıkar ve adeta ölüm öncesi kendileriyle bir yüzleşme fırsatı bulurlar. Tabii bütün bunların olmasında kapitalizmin büyük rolü vardır, sakinlerden biri kapitalizme sövüp sayar. Tim ve Olivia’nın kaybettikleri bebeklerinin travmasını atlatamamış olduklarını fark ederler. Bu sıkışmışlık beraberinde birbirlerini suçlamayı da getirir. Örneğin Olivia felaketten bir gün önce seyahat fikrini kabul ettirseydi bu duruma maruz kalmayacaklarını söyleyerek Tim’i suçlar…
Bu cendereden kurtulup kurtulamaycaklarını yazmayacağım ama hastalık, virüs kontaminasyonları gibi bu çağda dijital kontaminasyonlara maruz kalacağımı uzak bir ihtimal değil. Şimdiden etrafımıza örülen tuğlaları kırmaya başlamak iyi bir çözüm olacaktır bence…
İyi seyirler…
Yönetmen / Senaryo : Philip Koch
Görüntü Yönetmeni : Alexander Fischerkoesen
Kurgu : Hans Horn
Müzik : Anna Drubich
Oyuncular : Matthias Schweighöfer, Ruby O. Fee, Frederick Lau, Salber Lee Williams, Axel Werner, Sira-Anna Faal, Murathan Muslu, Alexander Beyer, Josef Berousek
Almanya / Gerilim / 98 Dk.