Yeniden Leyla
Film, İstanbul Esenler’de bir gecekonduda annesi Leyla ile yaşayan, doğuştan dilsiz (fakat sağır değil) ve içedönük bir kişilik örüntüsü sergileyen Umut’un hikâyesine odaklanıyor. Yönetmen Barış Hancıoğulları’nın ilk uzun metrajı “Yeniden Leyla” filmi, 26 Mart” itibariyle MUBİ’de gösterime girdi ve sinema salonlarında izleyemeyenler için tanınma imkânı yakaladı, kaçırmayınız.
27. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde prömiyerini gerçekleştiren ve bu festivalde Umut karakterini canlandıran Ahmet Melih Yılmaz’a “Umut Veren Genç Erkek Oyuncu” ödülünü kazandıran Yönetmen Barış Hancıoğulları‘nın ilk uzun metrajı “Yeniden Leyla” filmi, 26 Mart” itibariyle MUBİ’de gösterime girdi ve sinema salonlarında izleyemeyenler için tanınma imkânı yakaladı.
Film, İstanbul Esenler’de bir gecekonduda annesi Leyla ile yaşayan, doğuştan dilsiz (fakat sağır değil) ve içedönük bir kişilik örüntüsü sergileyen Umut’un hikâyesine odaklanıyor. Anne ve oğul olarak kendilerine ikili bir yaşam inşa eden, kıt kanaat geçim koşullarında hayatını sürdüren Leyla ve Umut mütevazi bir evde yaşamlarını idame ettirmektedir. Leyla’nın evlere temizliğe giderek, Umut’un ise tamirhanede çalışarak aile bütçesine katkı sağladığı bu sessiz düzende çarklar dönmeye devam etmektedir.
Umut, genç yetişkinliğine adım atmış bir karakter olarak sunulmasına rağmen, Umut’un yeni doğan bir bebeğin gözleri ile dünyaya baktığını, gözlem yolu ile hayatı tanımaya çalıştığını, her yeni “şey” ile karşılaştığında şaşkınlığını gizleyemediğini, etrafında olagelen durumlara yönelik öğrenme merakını hala ustalıkla taşıdığını fakat konuşma engel durumunun getirdiği yalnızlık, çekingenlik ve iletişime kapalılık tutumunu muhafaza ettiğini görüyoruz.
Umut’un annesi ile kurduğu ilişkisindeki rakipsiz iktidarlık saltanatından memnun olduğunu anlasak da, annesinin dikkat çeken ve normal süreçle örtüşmeyen tuhaf davranışları ile saltanat tahtının sarsılmaya başlaması gecikmiyor. Annesinin evde gizli gizli telefonla konuşmak gibi anlaşılamayan bu tavırlarından şüphelenmeye başlayan Umut’un macerası, annesini takip etmesiyle baş gösteriyor. Annesi temizlik yaparken dahi hayranlıkla seyretmesinden seyirci olarak anladığımız üzere “anne-oğul” ilişkinin üzerinde annesine karşı ilgi geliştiren Umut; bu ilişkiden kaynaklı belki de ilk hayal kırıklığını annesini kim olduğunu bilmediği bir “adam” ile gördüğünde deneyimliyor.
Bu süreçten sonra, annesi ile tanımadığı adam arasındaki ilişkinin gerçeklik perdesini aralamak üzere takip etme davranışını devam ettiren Umut, söz konusu adamın bir vakit annesi ile de konakladığı otel odasına gizlice girerek bulduğu mektup neticesinde, öldü olarak kendisine aktarılan öz babası olduğunu keşfediyor. Bu gerçeklik ile ne yapması gerektiğini kestiremeyen ve yapısal olarak normalinde de duygu ve düşüncelerini dışa vurma konusunda başarılı olamayan Umut, tamirhanedeki bir arabayı izinsiz kullanmak benzeri suç içerikli hallere sürükleniyor.
Anne figürünün besleyici, sıcaklık ve şefkat veren kucağı ve içine doğru çekmeye çalışarak bebeğin yaşam öncesi pozisyona geçmesi için teşvikte bulunmasına karşılık; baba figürünün kural ve yasa koyucu, sevgisini göstermekte güçlük çeken ve bir otorite konumunda yer alarak bebeği toplumsal yaşama hazırlayan tutumu arasındaki ayrımdan da yola çıkarak; içerisinde baba figürü olmayan bir çocukluk dönemi yaşaması, bir baba figürü ile özdeşlik sağlayarak toplumsal yaşam kurallarını öğrenmedeki tecrübesizliği ve tek ebeveyn olan annesi Leyla’nın da bu konuda Umut’a destek vermedeki yetersizliği, Umut’un birilerini izni dahilinde olmaksızın izleme, yanında oturduğu insanların gizlice telefonlarına bakma, otel binasına fark edilmeksizin giriş yapma, eşyaları karıştırarak mektubu alma ve çalıştığı tamirhanedeki başkasının arabasını kullanma gibi suç içerikli davranışlar sergilemesinin altındaki gerekçe olarak düşünülebilmektedir.
Mektuptan öğrendiği “babasının” sağ olduğu gerçeğini kabullenme ile mücadele eden Umut’a aslında bir “anne kaybı” yasının eşlik ettiği ve yeni bulduğu baba ebeveyninin bunca zaman sahip olduğu anne ebeveynini yitirmeye denk düştüğü fikrine kapılmak güç olmazken, Umut’un çaresizlik, üzüntü ve öfke duygularını bir arada yaşadığını ve bu duygu karmaşasından sıyrılmak adına annesi ile yüzleşme yoluna gittiğini gözlemlemek mümkün..
Annesi ile mektupta yazılanlar hakkında konuşmayı tercih eden Umut, babasının yıllar önce hüküm giyişinden dolayı ülkeyi terk etmek durumunda kaldığını, terk ettiğinin yalnızca ülke ile sınırlı olmayıp Umut ve Leyla’yı kapsayan ailesini de içerdiğini ve ülkeye dönüşü ile birlikte annesi ile görüşmeye başladığını öğrenir. Umut’un sabıka sorunu ise ülkeyi hep birlikte yeniden terk ederek yeni bir yaşama başlama olasılığının önündeki engel olur. Anne ve babanın birlikteliğinin önündeki bu engel zamanla soyut bir anlam kazanarak Umut’un sabıkalı olma halinden Umut’un varoluşunun ta kendisine döner.
Takip eden sahnelerde; Umut’un rastlantısal olarak boş olduğunu öğrendiği bir eve girmesi ve bu evde kalmaya başlaması, annesi ile yaşadığı eve yönelik “aidiyetsizlik” hissine tekabül etmektedir. Umut’un dünya ile olan bağlantısı, zihinsel süreçler üzerinden sağlanamamakta ve Umut bilinç düzeyinde kuramadığı bu bağlantıyı yabancı bir evdeki eşyalara dokunarak, görerek ve duyarak pekiştirmeye çabalamaktadır. Bilinç düzeyinde oluşamayan anlamlandırma işlevi ancak duyusal olarak algılandığında gerçekleşebilmektedir. Yine, bilinç düzeyinde anlamlandırmadaki güçlük, Umut’un bilinçaltı akışının baskınlığına ve bilinçaltında beliren haz ihtiyacının varlığına delalet olmaktadır.
Daha önce değinildiği üzere, annesi ile olan ilişkisinde Umut, annesinden ayrışma sürecini tamamlayamayan ve annesini bir haz nesnesi haline dönüştüren bir bebek konumunu korumaktadır. Filmin hikâyesi psikanalitik açıdan okunduğunda da; babanın hayatlarına girişi ile birlikte Umut, annesi için sürdürdüğü mücadele savaşında babasına yenilir ve bu yeniliş yalnızca kavramsal düzeyde değil aynı zamanda hayati olarak vuku bulur.
Filmin ikinci yarısında ise, anne Leyla ve oğul Umut’un hikâyesinden uzaklaşarak, iki oyuncu olan ve karakterlerine hayat veren Leyla ve Umut’un hikâyesini izlemeye başlıyoruz. Hangi gerçekliğin gerçek gerçeklik olduğunu kavramaya çalışan izleyici, merceğini farklı bir Umut ve farklı bir Leyla’yı seyredeceğini umarak koltuğuna yerleşirken; tabiri caizse bir bozguna uğramaktadır.
Oyuncu Leyla, anne Leyla ile paralel olarak, diğer oyuncu arkadaşlarıyla rahat iletişim kurabilen, kendisini ifade etmede herhangi bir sorun yaşamayan, arzu ve ihtiyaçlarını dışa vurabilen, özgür ruhlu ve ayakları yere basan bir karakter olarak yansıtılırken; oyuncu Umut, oğul Umut’un benzer özellikleri ile karakterize, sessiz, içedönük, insanlarla diyalog kurmada sorunlar yaşayan ve gözlemci pozisyonunda bir örüntü teslim etmektedir. Hatta ve hatta oğul Umut’un dış dünyaya karşı inkâr duygusunun nüksettiği zamanlarda kulağından çıkarmadığı mütevazi kulaklığın, oyuncu Umut’un yükselen yaşam standartları ile daha üst bir modele terfi ettiğini fark ediyoruz. Umut, ruhunda oğul Umut’un izlerini perçinleyerek, farklı bir hikâyede kulaklığının ve gözlüğünün ardına gizlenmeye devam ediyor. Her ne kadar bu sefer sağ olduğu bilgisine hâkim olsa dahi, baba figürünün eksik olduğu bu yaşamda da dış dünya hala korkutucu ve tedirgin edici bir yer.
Oyuncu Leyla çekiyor Umut’un ilgisini ve Leyla’ya duyduğu merak gün geçtikçe artıyor. İnternet aracılığıyla Leyla’nın fotoğraflarını incelemesi ile başlayan süreç, Leyla’nın evinde gerçekleşen parti esnasında eşyalarına temas etmesi ve izni olmaksızın bu eşyaları kendi evine götürmesi ile süregeliyor. Sonrasında, Umut tarafından, Leyla’nın evi dışında takip edilmesi, Leyla evinde olmadığı vakitlerde onun evine gizlice girilmesi ve o evde yaşanmaya başlanması hasıl oluyor.
Umut’un, ressam olduğunu anladığımız babası ve Leyla arasında bir bağ kurması ve bu gerçeklikle yüzleşmesi ise filmdeki gerilimin yeniden üst seviyeye çıktığı anlardan. Oğul Umut’un anne ve babasına dışardan eklemlenmiş hali oyuncu Umut’un gerçeğine evriliyor. Babası ile Leyla arasında kalan oyuncu Umut ise sadece savunmacı değil aynı zamanda saldırgan duruşunu da ön plana çıkarmaktan geri durmuyor. Böylelikle, oğul Umut’un varoluşuna mal olan “anne’yi kazanma ve elde tutma’ mücadelesi, oyuncu Umut’un uğruna çok şeyi göze aldığı “Leyla’yı kazanma’ zaferine dönüşüyor.
Filmde karakterlerin birbiri üzerine düştüğü, hangisinin kurgu hangisinin gerçek olduğunun ayırdına varamadığımız ve belki de ikisinin de aynı gerçekliğe işaret ettiği Umut ve Leyla hikayelerini birçok açıdan değerlendirmek mevzu bahis olabilir. Akıllara ilk gelen Umut ve baba arasında Leyla için yaşananların yerleştirdiği “Oidupus Kompleksi” (Freud tarafından ortaya atılan karşı cinsteki ebeveyni sahiplenme ve kendi cinsinden ebeveyni saf dışı etme konusunda çocuğun beslediği duygu, düşünce, dürtü ve fantezilerin toplamı)” olsa da, filmde iki ayrı hikayenin sunulması filmin “determinizm” kavramınca da ele alınabileceğini düşündürüyor.
Felsefi bir düşünce olarak doğan “determinizm” kavramını Freud psikoloji alanında yeniden yorumlar. Freud’un psişik determinizm olarak adlandırdığı bu kavrama göre; ruhsal yapı içerisinde gerçekleşen bütün olayların bir sebebi vardır ve herhangi bir şey rastlantısal olarak gerçekleşmemektedir. Psişik determinizm kavramı, “Yeniden Leyla” filmi ile birlikte değerlendirildiğinde; oyuncu Umut’un mu Umut olduğu için oğul Umut rolüne seçildiği, yoksa oyuncu Umut’un oğul Umut’un mu rolünün etkisinde kalarak yaşamının rotasını değiştirdiğini anlamak oldukça güç.
Oyuncu Umut’un rolünün etkisinde kaldığı savını ortaya atmak bu noktada filmin tahlili açısından yeterlilik arz etmiyor. Çünkü, oyuncu Umut zaten oğul Umut olduğu için bu role seçildi ve bu öncül belirleyici faktörü göz ardı etmemek gerekiyor. Tıpkı, beşeri tüm özelliklerimizin bugünkü yaşantısı üzerinde tahmin ettiğimizden çok daha fazla etkisi olan ve bu belirleyicilerin farkında olmayan bizler gibi. İlişkilerimizin biçimselliğine giden taşları döşeyen arzularımız, isteklerimiz, duygularımız ve düşüncelerimiz gibi..”Umut” misali..
Yönetmen / Senaryo : Barış Hancıoğulları
Görüntü Yönetmeni : Dilşat Canan
Kurgu : Osman Bayraktaroğlu
Müzik : Tamer Temel
Oyuncular : Ahmet Melih Yilmaz, Ayfer Dönmez, Cem Zeynel Kılıç
Türkiye / Dram / 99 Dk.