Yurt

usta işi bir ilk film ama…

Tuna’nın senaryosu, iki faşizan dünya arasında kalmış Ahmet’in yaşadıklarını tarafsız kalarak yansıtırmış gibi yapıyor. Tabii ki taraf tutma hakkı var ama rahatsız edici olan, tarafsız gibi görünüp bir taraftan yana oluşu.

Sinemasal anlatım açısından en ufak bir eleştirim olmasa da, tavrı ne olursa olsun “mış gibi”lerle kamuflajı yüzünden kendini açmaz görünen bu filme yıldız vermek içimden gelmiyor.

OrtaKoltuk Puanı:
Yıldız yok !

 

Beklenen oldu ve Nehir Tuna’nın 2023 Türkiye, Almanya, Fransa ortak yapımı filmi “Yurt”, almış olduğu 2023 Venedik Bisato d’Oro En İyi Senaryo, 2023 Saint Jean De Luz En İyi Yönetmen, Eleştirmenler Ödülü, 2023 Marakeş En İyi Performans (Doğa Karakaş), 2023 Sottodiciotto (Torino) Jüri Özel Ödüllerine, İKSV 43.Uluslararası Film Festivalinin Ulusal Yarışma Altın Lale Ödülünü de ekledi.

90’lı yılların sonu Türkiye’sinin siyasi kutuplaşma atmosferinde geçen “Yurt”, 14 yaşındaki, lise hazırlık öğrencisi, varsıl bir ailenin tek çocuğu Ahmet’in yaşadıklarına odaklanır.

Seküler bir lisede okuyan Ahmet (Doğa Karakaş), servetini hangi yollardan kazandığı açıkça belirlenmeyen, ancak günahkâr bir geçmişi olduğunu itiraf eden, yenilerde “hidayete ermiş” babasının (Tansu Biçer) zoruyla, erkeklerin kaldığı bir dini yurda yerleştirilmiştir. Ergenliğin ruhsal ve bedensel sorunlarını yaşarken alıştığı sıcak aile ortamından koparılan Ahmet, bir yandan babasının beklentilerinin ağırlığı altında ezilirken, bir yandan da okul ve yurt arasındaki ikili hayatının çelişkileriyle mücadele etmeye çalışır. Annesi (Didem Ellialtı), oğluna destek olmaya çalışsa da “inanca dönüş”te bir rkek egemen tavır da edinen babanın sözünden çıkamaz.

Aidiyet duygusunu iyice yitiren Ahmet’in tek sığınağı, yurdun tecrübeli öğrencisi halk çocuğu Hakan’dır (Can Bartu Arslan). Ona rehberlik eden, kimi zaman birlikte kuralları çiğnedikleri bu genç adamın yarattığı heyecan ve özgürlük onu giderek kendi seçimlerini yapacağı bir yola sürükler…

Bir düzine kısa filmin ardından gelen bu ilk uzun metrajlı filmin, gerek sinemasal anlatım, gerek oyuncu yönetimi açısından çok başarılı, usta işi bir çalışma olduğunu belirtmek isterim. Dogmalar, toplumsal ve duygusal baskılar, cinsel uyanış arasında kalmış genç bir bireyin gelişim sürecini benzersiz bir doğallıkla yansıtan Doğa Karakaş ile, onun hem kıskanan hem tutkuyla bağlı karşıtını canlandıran Can Bartu Arslan müthiş etkileyici bir ikili olmuşlar. Başta baba Tansu Biçer ve Yakup Hoca Ozan Çelik olmak üzere tüm ekibin oyunculukları dört dörtlük.

Avi Medina’nın özgün müziği çok etkileyici, aldığı En İyi Görüntü Yönetmeni ödülünü fazlasıyla hak eden Florent Herry’nin görselliği olağanüstü. Finale doğrui ikilinin her iki kutbu geride bırakıp özgürlüğe kaçma çabasının o görkemli siyah beyazından etkileyici bir renkliye geçişle verilmesi çok parlak bir fikir. Finaldeki özgürlük arayışı çıkmaza girerken arkadaşlık, sevgi ve cinsellikte gerilimin giderek artışı da çok iyi verilmiş.

Nerdeyse iki saate yaklaşan süresi boyunca hiç sarkmayan, ilgiyle izlenen usta işi bir film olmasına karşın yazar yönetmenin olaylara bakış açısı beni epey rahatsız etti.

Genç laik Türkiye Cumhuriyetinde 1941’de doğan, Atatürk’ün devrimlerinde ve ilkelerine bağlı bir kişiyim. Benimle karşıt fikirde olan herkesin, bunu söyleme ve savunma hakkı olduğuna da saygım var. Yeter ki beni, ya da filmi izleyeni, sağ gösterip sol vurarak ters köşeye getirmeye çalışmasın.

Tuna’nın senaryosu, iki faşizan dünya arasında kalmış Ahmet’in yaşadıklarını tarafsız kalarak yansıtırmış gibi yapıyor. Tabii ki taraf tutma hakkı var ama rahatsız edici olan, tarafsız gibi görünüp bir taraftan yana oluşu.

Senaryo iki farklı dünya arasındaki karşıtlığa ilâve olarak, iki farklı ortamdan gelen, markalı spor ayakkabılarla Zegna pantolon giyen Beyaz Türk Ahmet ile, Halk, hatta Varoş çocuğu Hakan’ın iki mıknatıs gibi birbirlerini çekmelerine ve itmelerine de odaklanıyor.

Seküler sistemi gerek öğretmenlerin, gerekse öğrencilerin aksansız İngilizce konuştuğu, ne olduğunu hiç bilmeseler de bir öğrencilerinin Aczimendi Yurdunda yaşadığının dedikodusunun yapıldığı bir okulda ele alırken, Atatürk Marşı ve Andımızın okunması, askeri güçlerin sık sık yurdu basmasıyla sistemin yasakçılığına ve baskıcılığına dikkat çekiyor.

Terazinin diğer kefesine koyduğu yurtta dayakçı disiplini, cennet cehennemin tartışılmasını, “yerermiş gibi” yapıyor ama burada sorun sistemde değil, kötü adamımız Yakup Hoca’da.

Hocanın Ahmet’e iyice takma sebebi açıktan açığa belli olmasa da, üşüttüğünde ona çay getiren, baş başa kaldıklarında “azıcık” okşadığı, bedensel yakınlaşma ihtimali olan Hakan’la arkadaşlıklarını kıskanmış olabilir. Açık seçik belirtilmeseler de, tuvalet kabininden iki öğrencinin fütursuzca peş peşe çıkması, finale doğru Ahmet’le Hakan’ın dövüşmesinin nerdeyse tecavüze dönüşümü gibi (eş)cinsellikle bağlantılı göndermeler filmde sık sık karşımıza çıkıyor. Son sekansta Ahmet’in biraz ötesindeki Hakan’a sevgiyle gülümseyerek bakması da öyle.

Sinemasal anlatım açısından en ufak bir eleştirim olmasa da, tavrı ne olursa olsun “mış gibi”lerle kamuflajı yüzünden kendini açmaz görünen bu filme yıldız vermek içimden gelmiyor.

Mutlaka vizyona girecektir. İzleyip karar vermeyi sizlere bırakıyorum.

Yönetmen / Senaryo : Nehir Tuna

Görüntü Yönetmeni : Florent Herry

Kurgu : Ayris Alptekin

Müzik : Avi Medina

Oyuncular : Doğa Karakaş, Can Bartu Aslan, Tansu Biçer, Ozan Çelik, Didem Ellialtı, Orhan Güner, Işıltı Su Alyanak, Emrullah Erbay, Ercan Erdil, Miraç Kaya, Erdi Kökerer, Fatih Berk Şahin, Nazlı Benan Özkaya, Tolga T. Talay, Ozan Bilen

Türkiye-Almanya / Dram / 116 Dk.

1 YORUM

  1. Üstadım, yorumunuzu her zamsnki gibi ilgi ve beğeniyle okurken hassas terazide yaptığınız suçlamayı da uzun uzun düşündüm. Bence mış gibi yapmıyor her iki tarafı da sert bir biçimde yeriyor. Yıldızsız kalmasına üzüldüm🥺

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz