Yüzücüler, Çerçevesi iyi çizilmiş ilham verici bir hayat hikayesi. Ağır koşulların içinde bile iki kardeşin hoş dans sahneleri, en dramatik anda bile espri yapmaları, su altı çekimleri, mülteci kampında müzik yapmaları insanın umudunu diri tutuyor. Arada söylenen arapça ağıt da acıya parmak basıyor. Yüzücüler, her acı sonsuz değildir, umut mutlaka vardır söylemini hayata geçiren bir film olmuş.  Ben, filmi   zaman zaman gözlerim yaşararak soluksuz izledim, sizlerin de öyle izleyeceğini düşünüyorum…

OrtaKoltuk Puanı:

 

 

 İNSANLIĞIN BOĞULAN ÖYKÜSÜNDE MASAL YARATANLAR

Son on yılın dünyaya yansıyan en büyük trajedisi Suriye iç savaşı oldu kuşkusuz. Bu oyunu sahneye koyan emperyalist  güçler  Shakespeare’e taş çıkarttılar ama oyun tutmadı. Arkada  binlerce ölüm, milyonlarca mülteci ve hafızalardan asla  silinmeyecek olan Bodrum’da   kıyıya vurmuş  kırmızı tişörtlü, siyah şortlu 3 yaşındaki Aylan Kurdi’nin fotoğrafı kaldı!  Fotoğraf bu trajedinin en büyük sembolü oldu ama kıyılar yüzlerce çocuk cesetleriyle doldu taştı; insanlık denizde boğuldu…

Tabii su yüzüne çıkan başka fotoğraflar da oldu, mucizevi bir biçimde deniz suyunda tab edilmiş parlak fotoğraflar! Bu fotoğraflardan biri Yusra Mardini adlı suriyeli   genç kızın fotoğrafıydı. Çerçevesi gözyaşlarıyla işlenmiş resimde  acıyla gülümseyen bir kızın portresi vardı….

“UÇAKLARINIZ HAYALLERİMİZİ BOMBALAYAMAZ”

“Yüzücüler” 2016 Rio Olimpiyatlarına yüzme dalında mülteci grubunda olimpiyatlara katılan Yüsra’nın (Nathalie İssa) hikayesi fakat film daha ziyade şampiyonluğa giden o uzun ve amansız yolculuğa odaklanarak savaşın yıkımlarına ve mültecilerin botlarla yaptığı ölümcül yolculuğa dikkat çekiyor…. 

Hikayenin başlangıcına dönelim isterseniz: 2011 yılına…

Suriye’nin dışında zengin bir mahallenin içinde mutlu bir ailenin evine konuk oluyoruz. Aile son derece modern; ülkemizde görmeye alışkın olduğumuz Suriyelilerin dışında bir aile profili var ( ilk anda seyirciyi şaşırtıyor.) Evin üç kız çocuğu anne ve babalarının kendilerine çok değer verdiği bir ortamdalar.  Kızların ikisi büyük, biri küçük. Baba Avrupa standartlarında bir baba, kızlarını çok seviyor, sevgisini olduğu gibi gösteriyor; anne ise kızlarının eğitimlerine ve başarılarına odaklanmış entelektüel kadın görüntüsü taşıyor. Baba yüzme antrenörü ve iki büyük kızını eğitiyor; suriye’de  katıldıkları yarışmalarda onlarca madalya almışlar.

Yüsra 17 yaşında, ablası Sara (Manal İssa) ise 20 yaşındadır; ikisi de son derece başarılıdır ancak karakterleri farklıdır; Sara biraz da yaşı gereği  toplumsal duyarlılığı olan, ülkesinde olup bitenlere kayıtsız kalamayan bir kişilik taşırken  Yüsra tamamıyla kendini yüzmeye adamış, anne babasını sözünden çıkmayan ağır başlı bir  kızdır, yumuşak başlı görünür fakat inanılmaz iç dinamiği vardır; inatçı, mücadeleci ve azimlidir. Ablası Sara  onun için “dışı yumuşak içi sert” der, Sara ise tam tersine dışı sert içi yumuşak biridir. Biraz daha uçuktur. Bu iki kız kardeş  tipik kardeş ilişileri içindedir, zaman zaman kavga ederler ama birbirlerine karşı dostane ve sevgi doludurlar; Sara her halükarda kardeşini korumayı ve kollamayı görev edinmiştir kendine…

Hayatları o koşullarda bile tatlı şımarıklarla geçen bu iki kız, savaşın sıkıştırmasıyla cendere altına girerler, Suriye’deki milyonlarca insan gibi kaçmayı düşünürler. Hayalleri vardır ve bu hayallerin bombalanmasına izin vermeyeceklerdir artık. Geriye babalarını ikna etmek kalır; ikna ederler, anne zaten dünden razıdır, kızlarını yolcu ederken şöyle der: “Diğer anneler gibi sizi gelinlikler içinde hayal etmedim, en iyi üniversitelerden mezun olmanızı istedim, harika bir kariyer ve iyi bir hayat hayal ettim sizin için”

Kızlar gerçekten sporculuklarının yanında iyi eğitim almışlardır, İngilizceleri çok iyidir ve bu, ilerde onların işine çok yarayacaktır… Erkek kuzenleri ile birlikte ülkeyi terk ederler; önce İstanbul, sonra Yunanistan ve Almanya…

Film işte asıl bu yolculuğa odaklanır! İzleyeceğiniz bu sahneler bire bir gerçektir. İnanılmaz bir mücadele, akıl almaz bir ölüm kalım meselesi başlar… İyi aile terbiyesi, iyi eğitim, iyi karakteristik özellikler bu yolculukta onların en büyük destekçisi olacaktır… Geriye savaşın parçaladığı hayatları yeniden yamamak ve bütünleştirmek kalacaktır… 

Yüsra’yı ve Sara’yı canlandıran Lübnan asıllı  oyuncular Nathalia  İssa ve  Manal İssa  soyadlarından da anlaşılacağı üzere iki kızkardeşler. Genellikle filmlerde ikili rol alıyorlar. İkisi de bana tanıdıktı; çünkü bu ikili daha önce eleştirisini yazdığım “En Sevdiğim Kumaş”  filminde rol almışlardı. O film ilk anda kimsenin dikkatini çekmemişti, değeri sonradan anlaşıldı. Bana kalırsa bu film de aynı kaderi paylaşıyor…

Filmin yönetmenliğini ve senaryo yazarlığını  Mısır kökenli İngiliz vatandaşı Sally El Hosaini yaptı. Doğrusu takdir ettim;  Tam bir kadın gözlemciliği yapmış, olayları ve kişileri tarafsız olarak ele almış; mülteci dramını gözler önüne sererken  mültecileri göklere çıkarmadığı gibi yere indirmemiş; içlerinde iyileri kötüleri ayırt etmiş; aynı şekilde Türkiye,  Yunanistan ve Almanya duraklarında  ırkçıları ve hümanistleri   birlikte ele almış… 

Çerçevesi iyi çizilmiş ilham verici bir hayat hikayesi. Ayrıca o ağır koşulların içinde bile iki kardeşin hoş dans sahneleri, en dramatik anda bile espri yapmaları, su altı çekimleri, mülteci kampında müzik yapmaları insanın umudunu diri tutuyor. Arada söylenen arapça ağıt da acıya parmak basıyor. Her acı sonsuz değildir, umut mutlaka vardır söylemini hayata geçiren bir film olmuş.  Ben, filmi   zaman zaman gözlerim yaşararak soluksuz izledim, sizlerin de öyle izleyeceğini düşünüyorum…

Netflix’te gösterimde. İyi seyirler…

Yüzücüler / The Swimmers

Yönetmen : Sally El Hosaini

Senaryo : Jack Thorne, Sally El Hosaini

Görüntü Yönetmeni : Christopher Ross

Kurgu : Iain Kitching

Müzik : Steven Price

Oyuncular : Nathalie Issa, Manal Issa, Matthias Schweighöfer, Ahmed Malek, James Krishna Floyd, Kinda Allouch, Ali Suliman, Alfredo Tavares, Roderick Hill,  Dritan Kastrati

İngiltere-ABD / Spor-Dram / 134 Dk.

1 YORUM

  1. Yunanistan’a mültecileri çiçekler böceklerle karşılama kısmı çok enteresandır.Gerçek dünya ile alakası yok.Yunanistan’ın Denizde ölüme terk ettiği binlerce insan botlarını deldiği döverek ölüme terk ettiği kısımları yapmamışlar.Ayrıca midilli adasına çıkınca size yiyecek içecek duş yatak falan vermiyorlar.Bu filmi izleyipte kendisini midilli adasına atınca avrupaya elini kolunu sallaya sallaya yürüyüş yaptırmayacaklar.Sömürgeci Avrupalıların gerçek yüzüyle tanışacaksınız…

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz