Ahlat Ağacı
”AHLAT AĞACI”ndan önce Cannes’da beş filmle altı ödül kazanan Nuri Bilge Ceylan, bu kez eli boş dönüyor.
AHLAT AĞACININ MEYVESİ ŞEKİLSİZ, TADI GÜZEL
İnsan ruhunun inceliklerini işlemedeki eşsiz hüneri, damaklarda acı bir tat bırakan sinema dili, ahlaki sorunları işlemedeki becerisi, temaları derinleştirerek üslubunu geliştirmesi, N.B. Ceylan’ı günümüzün en büyük yönetmenlerinden biri yapıyor. Bir baba-oğul hesaplaşması olarak özetlenebilecek ‘Ahlat Ağacı’, yazdığı kitabı bastırmak için gereken parayı bulmak amacıyla ailesinin yanına dönen bir gencin izinden gidiyor. Cannes’daki dünya prömiyerinde izlediğim, basın konferansında Ceylan’a soru yönelttiğim, projenin gerçekleşmesindeki tüm detaylarını öğrendiğim filmi ayakta alkışlayanların arasındaydım. Altın Palmiyeli ‘Kış Uykusu’nda olduğu gibi N.B. Ceylan, senaryosunda yoğun diyalog kullanımı eğilimini sürdürüyor. Gökhan Tiryaki dört mevsimi de yaşayan bir kasaba hayatından pastoral tadındaki doyumsuz güzellikteki fotoğraflarıyla büyülüyor. Ahlaki ikilemleri işlemedeki hünerini sürdüren N. B. Ceylan, oyuncularından tam verim almayı da başarıyor. Viktor APALAÇİ
Son beş yılda katıldığı beş uzun metrajlı filmle altı ödül kazanan Nuri Bilge Ceylan, Altın Palmiyeli ‘Kış Uykusu’ndan dört yıl sonra, 71. Festivalde yarıştığı ‘Ahlat Ağacı’yla ödül listesine giremedi.
İnsan ruhunun inceliklerini işlemedeki eşsiz hüneri, damaklarda acı bir tat bırakan sinema dili, ahlaki sorunları işlemedeki becerisi, temalarını derinleştirerek üslubunu geliştirmesi, N. B. Ceylan’ı günümüzün en büyük yönetmenlerinden biri yapıyor.
‘Aile’ konusu 71. festivalin ana temalarından biriydi. Altın Palmiye galibi Kore-eda Hirokazu’nun ‘Bir Aile Meselesi’, Asghar Farhadi’nin ‘Herkes Biliyor’u, Alice Rohrwacher’in ödüllü ‘Mutlu Lazzaro’su, hep aile sorunlarına odaklanan filmlerdi.
Bir baba-oğul hesaplaşması olarak özetlenebilecek ‘Ahlat Ağacı’, ismini başkarakterinin yazdığı kitabın başlığından alıyor. Bu şekilsiz, uyumsuz, yalnız ağacın meyvesi de şekilsiz, ama tadı güzel.
Film, İstanbul’da üniversite tahsilini bitiren Sinan’ın (Aydın Doğu Demirkol), doğup büyüdüğü Çanakkale’nin Çan ilçesine dönmesiyle başlıyor. Amacı yazdığı kitabı bastırabilecek parayı ailesinden temin etmektir. Ancak otobüsten iner inmez karşısına çıkan ilk insan olan bir kuyumcudan, babasının borçlarını ödemek gibi bir huyu olmadığını öğrenir.
Eve vardığında annesi Asuman’dan (Bennu Yıldırımlar), babası İdris’in (Murat Cemcir) borç batağı içinde yüzdüğünü öğrenir.
Filmi, Cannes’da yapılan dünya prömiyerinde, N.B. Ceylan’ın üç sıra önünde izledim. 2500 kişilik salonun dakikalarca ayakta alkışladığı filmin yaratıcısı Ceylan ellerini havaya kaldırıp teşekkür etti, ancak mahcubiyetten çıkış koridoruna doğru yöneldi. Festival Direktörü Thierry Frémaux kibarca yolunu keserek, dinmeyen alkışlara karşılık vermesini sağladı.
N. B. CEYLAN’IN AĞZINDAN ‘AHLAT AĞACI’
Ertesi sabah yapılan basın konferansında N. B. Ceylan’a şu soruyu yönelttim; “Sinan’ın ilçede karşılaştığı veya İstanbul’da rastladığı ünlü bir yazarla yaptığı sohbetlerden, günümüz Türkiye’sinin toplumsal bir tablosunu işliyorsunuz filminizde. Sizi senaryo yazılımında motive eden kıstaslar nelerdir?”
Ceylan; “İnsan doğası üzerine bu tür araştırmadan hoşlanıyorum. Olayları yazdıkça, dramatize etmemiz gereken durumlar çıkıyor ve bunu bir hayret duygusuyla yaşıyorum. Hayat, beni hayret içinde bırakan olaylarla karşı karşıya getiriyor” diyerek yanıtladı.
“Niye dört yıllık bir ara?” sorusuna Ceylan, “Ahlat Ağacı’ndan önce bir yıl başka bir proje üzerinde çalışıyorduk. Eşim Ebru ile Çanakkale’ye yaptığımız bir seyahatte, orada yaşayan, akrabam da olan, yazar Akın Aksu ile karşılaştık. Babası köyün değer yargıları dışında yaşayan, hüzünlü, insanlara mesafeli bir insan. Akın’dan istediğimiz senaryo taslağı, bize 80 sayfalık mükemmel bir metin olarak geldi. Sinematografik bulduğumuz konuda, merkeze babayı değil, oğlu koymayı uygun bulduk. Gençler üzerine bir film yapmak istiyordum. Kırsal kesimde yaşayan, çıkış arayan bir gencin etrafını kuşatan dünyayı ve değer yargılarını işlemeye çalıştık. Baba karakteri daha önce işlemediğim bir karakterdi” cevabını verdi.
Sinan’ın köydeki iki imamla ve kitapçıda rastladığı ünlü bir yazar ile yaptığı uzun, edebi ve felsefi derinlikli sohbetlerdeki diyaloglar konusunda Nuri Bilge Ceylan’a sorulan soruya, yönetmen; “Entelektüel kesim çoğu kez alıntılarla konuşur. Akın Aksu halen o kırsal kesimde yaşayan ve çıkış yolu arayan bir genç örneği olduğu için elimizde önemli detaylar vardı. Hayatın hayal gücünü aşan bir sürrealizmi var. O sürreel olaylar filmi daha gerçekçi kılıyor” açıklamasıyla yanıt verdi.
Basın toplantısı sona erince Ceylan’ın yanına gittim, Cannes’daki bütün başarılarının tanığı olduğumu ve Cannes anılarımı yazdığım kitapta kendisiyle ilgili bir bölüm olduğunu söyledim. “O zaman kitabını imzala da ver” dedi. Öyle yaptım. Ertesi gün Nice hava alanında rastladığımda; “Kitabını yanıma aldım, okuyacağım” dedi.
RENKLİ PORTRELER RESMİGEÇİDİ
Akın Aksu, Nuri ve Ebru Ceylan imzalı senaryoda zengin bir karakter resmigeçidi var; tipik bir loser olan İdris, çevresini mutsuz eden, saygınlığını kaybeden, toplum tarafından dışlanan, öğretmenler evine gidecek yüzü olmadığı için boş zamanlarında kahvehaneye takılan bir insan. Öğretmen olarak topluma örnek olması gerekirken, oğlunun kitap bastırmak için biriktirdiği parayı çalıyor.
Kasabada yaşadıkları Sinan’a hayatta yenilmişlik hissi veriyor, sinirli tepkileriyle herkesi kırıyor. Annesi, kız arkadaşı olmamasının sebebini sorduğunda, köylü, işsiz, parasız olduğu için kızlara yaklaşamadığını söylüyor. Babasının kendisini sömürme peşinde olmasını, başta sessizlikle karşılıyor, sonraları gerçekleri cesaretle yüzüne vuruyor.
Ancak filmin görkemli final seansında N. B. Ceylan, baba-oğul çatışmasını ustalıklı bir formülle tatlıya bağlıyor.
Sinan’ın gençlik rüyalarını süsleyen, mahallenin yakışıklısı Rıza’nın (Ahmet Rıfat Sungar) sevgilisi Hatice (Hazar Ergüçlü), üniversite tahsili yapmaktansa zengin bir koca bulup, rahat hayatı tercih ettiğini anlatır.
Kaymakam (Kadir Çermik), tahsilsiz ama zengin iş adamı (Kubilay Tuncer) sponsor arayışındaki Sinan’a bolca akıl dağıtırlar ama zırnık koklatmazlar.
Kasabanın pişkin imamı Veysel (Akın Aksu) yeni gelen imam (Öner Erkan) ile giriştiği dini ve felsefi tartışmada, sürekli Sinan’ı kendi safına almak için çaba sarf eder. Sinan’ın dedesinden ödünç aldığı iki altının üzerine yatan Veysel, ahlaktan bahsederken muhataplarına sürekli tepeden bakar.
Babası parasını ödemediği için elektriği kesilen evde ders çalışamayan Sinan’ın kız kardeşi Yasemin (Asena Keskinci) dersini arkadaşında yapar. Kişiliksiz, sorumsuz, zavallı bir insan olan kocasıyla niye evlenmeyi kabul ettiğini soran oğluna Asuman; “Bir daha evlenecek olsam yine onu tercih ederim” diyerek, en kötü günde bile desteğini sürdürür.
Kendini var etmeye çalışan, hayatına yön verme peşindeki taşralı bir gencin arayışlarının filmde hep düş kırıklığıyla bittiğini görüyoruz.
Kitabını bastırmayı başaran Sinan, kitabın hiç satmadığını görüyor. Bu Sinan’ın depresyonunu ve yalnızlığını artırıyor. Gerçeklerden yola çıkan, gerçekçi tespitler yapan Nuri Bilge Ceylan’ın filmini iyimser bir mesaj vererek bitiremediğini görüyoruz.
GÖKHAN TİRYAKİ: FOTOĞRAFIN SİHİRBAZI
Nuri Bilge Ceylan’ın başarısında şüphesiz ki kıdemli görüntü yönetmeni Gökhan Tiryaki’nin büyük payı var. Kapadokya’da çekilen, ‘Altın Palmiye’ ödüllü ‘Kış Uykusu’ dâhil, 12 yıldır Ceylan ile işbirliğini sürdüren Tiryaki, günümüzde Türkiye’nin en iyi görüntü yönetmeni…
Dört mevsimi de yaşayan bir Anadolu kasabasında köy hayatından pastoral tadında görüntüleri, Sinan’ın tarlalar arasında veya ormanda yaptığı gezilerdeki, kar altındaki kasabanın doyumsuz güzellikteki fotoğrafları, cereyanın kesik olduğu, mum ışığıyla aydınlanan bir evdeki görüntüler, Gökhan Tiryaki’yi ‘fotoğrafın sihirbazı’ yapıyor.
Basın konferansında Ceylan ile olan işbirliği sorulduğunda Tiryaki; “Nuri Bilge Ceylan ile film çekmiyoruz, filmi birlikte yapıyoruz. Her seferinde okula gider gibi kendisinden yeni şeyler öğreniyorum. Geleneksel yöntemleri kullanmayan, sahneler için yeni teknikler arayan, ezber bozan bir yönetmen. Kendisiyle her seferinde yeni bir serüvene çıkmış gibi oluyorum” dedi.
Aynı basın konferansında, kendisine müzik kullanımındaki tercihleri ve yöntemi sorulduğunda, Nuri Bilge Ceylan; “Değişik müzikler kullanmaktansa, tek bir müziği kullanmayı tercih ediyorum. Aynı müziği değişik partisyonlarıyla kullanmayı seviyorum. ‘Ahlat Ağacı’nda Johann Sebastian Bach’ın org için yazdığı müziğin giriş bölümünü kullandık” dedi.
Filmin oyuncu kadrosuna gelince; üniversite tahsilinin ardından hayata atılmak için kendisine bir yol arayan Sinan rolünde, sinemada tek bir deneyimi olan, stand up komedyeni olarak adını duyuran Aydın Doğu Demirkol’u izliyoruz.
Filmin hemen her sahnesinde yer alan, 33 yaşındaki bu oyuncu, maddi imkânsızlık içinde yaşayan bir kasaba gencinin arayışını yansıtmada başarılı.
Komedi filmlerinden tanıdığımız Murat Cemcir, anti-kahraman İdris’te, ailesine karşı görevini yerine getiremeyen, borç içinde kıvranan baba rolünde gayretli. Eşi Asuman’da Bennu Yıldırımlar, imam Veysel’de ise Akın Aksu, üzerlerine düşen görevin hakkını veriyorlar.
Kıbrıs doğumlu 26 yaşındaki tiyatro oyuncusu Hazer Ergüçlü, üniversiteye gidip kendine bir kariyer hazırlama yerine, kolayı seçip zengin bir adamla evlenip, istikbalini garanti altına alan Hatice rolünün hakkını veriyor.
Genç bir edebiyat tutkununa sabırla hayat dersi veren ünlü yazar Süleyman’da kısa rolüne rağmen Serkan Keskin tecrübesini konuşturuyor.
‘Kış Uykusu’ filminde olduğu gibi, Nuri Bilge Ceylan, senaryosunda yoğun diyalog kullanımı eğilimini sürdürüyor. Filmlerinin temposu ağır, süreleri uzun bulunsa da yönetmen insan ruhunun derinliklerine inmedeki başarısını, ahlaki ikilemleri işlemedeki hünerini her yeni filminde sürdürüyor.
‘Ahlat Ağacı’nı izlerken 188 dakikalık süresi içinde saate bakmak hiç aklıma gelmedi.
Ahlat Ağacı büyük hayal kırıklığı. Filmde sürekli a.. k..m, a.. k..m cümleleri ayıp ya. Aklı olan gitmesin iğrenç film
Filmi bugün izledim ve müthiş etkilendim.senaryodaki mükemmeliyet karakter analizlerindeki başarı,fotografik görüntüler….
Sokak köpeği sembolunun hikayeye verdiği gizli içerik desteği .filmi nefes almadan izledim beğenmemiş olmanızın sebeblerini anlayamadığımı söylemek zorundayım. Film her alanında ince ince nakış gibi işlenmiş.küfür kültürümüzün kaçınılmaz ve talihsiz bir gerçeğidir malesefki…
Küfürlü diyaloglara takılınılıncaya kadar dikkatinizi vereceğiniz o kadar çok nokta vardıki…
Yönetmen izleyisi olan benden tam not almıştır.
Saygılarımla
Tam rezaletti sakın gitmeyin
Siz anlamamışsınız filmi, gidip bir daha izleyiniz
Çok okumayan, araştırmayan, derinliklere inemeyen, empati yapmayı başaramayan izlemesin. Çünkü onlar sadece NBC filmi izlemiş olmak için sinemaya giden izleyici. Belki eleştirileri okuduktan sonra ikinci kez izlerlerse bir şeylerin farkına varabilirler. Umarım.:)
Film kesinlikle çok iyiydi. Her şeyiyle uyum içerisindeydi. Sıkılmadan merakla izledim. Ailenin ve sevginin önemini, anladım. Çok başarılıydı, yönetmeni tebrik etmek ne haddimize, kendini kanıtlamış bir değer. Saygılarımı sunuyorum.
Ancak yorumcunun anlatımında hataları olduğunu düşünüyorum. Sinan kaymakamla değil belediye başkanı ile görüşüyor. Yazarla İstanbulda değil kpss sınavından çıktıktan sonra Çanakkale merkezde sohbet ediyor.
Viktor bey merhaba öncelikle,
Eleştirinizin bir kısmını okumaya çalıştım ama zorlandığım için bitiremedim. Filmin elestirisini değil, NBC ile anılarınızı anlatıyor gibi olmuş. Film ile ilgili, Sinan’ın Istanbul’da okuduğu ile ilgili bir bilgi mecvut değil. Filmde Sinan’ın Çan’a gelince babasının borçlarını öğrendiğini yazmışsınız ama Sinan’ın bunu bilmemesi mümkün değil, zaten annesi ile sohbetlerinden anlaşılıyor. Okuduğum kısımda son olarak Sinan kaymakama değil Belediye Başkanı’na gidiyor. Dilerseniz filmi tekrar seyredip yorumlarınızı ona gore düzeltin.
Saygılar.