Wonder Woman duruluyor!
İlk defa ‘solo’ macerasını 2017 yılında izlediğimiz DT Comics karakteri ‘Wonder Woman 2’ pandemi sürecinden dolayı gecikmeli bir şekilde (Amerika’da sinema salonlarında çok ciddi bir gişe başarısı(!)) getirmiş olsa da, büyük ölçüde dünyada beyaz perdeyi es geçerek HBO Max kanalıyla seyirciyle buluşuyor. Bu yeni ‘solo’ macera, aynı yönetmen ve başrol oyuncularından oluşan, ilk filmin ‘İkinci Dünya savaşı’ dönemini çok daha ileri bir zamana taşıyan, dolayısıyla günümüzle çok daha bağlantılı ancak sonuçta ana karaktere farklı veya yeni bir yön katmayan bir ‘devam’ filmi gibi duruyor. Yine de yönetmen Patty Jenkins bir ‘yerinde sayma’ duygusunu kırmak için filminin büyük bölümünde aksiyon sekanslarını ön plana çıkarmıyor, daha çok kahramanının duygusal dünyasına ve hayatta yerini bulma sürecine eğiliyor ve film bu açıdan selefinden biraz ayrışıyor…
Wonder Woman, diğer adıyla Diana Prince’ın, büyük aşkı pilot Steve Trevor ve arkadaşlarına yardım ettiği dönemin üzerinden bayağı bir zaman geçmiştir ve kendisi bir bilim enstitüsünde antropolog olarak çalışmaktadır. Kendisiyle aynı yerde çalışan jeolog Cheetah’ın eline bir kazıda ortaya çıkmış ve pek bir önemi yokmuş gibi duran esrarengiz bir taş geçer. Aslında bu taşın çok eski çağlardan gelen bir ‘dilek taşı’ olduğunu öğrenen hırslı petrol girişimcisi Maxwell Lord onu ele geçirerek bütün dünyada bir hakimiyet kurmaya başlar. Ona karşı direnecek tek kişi yine Wonder Woman olacaktır…
Geçmişten gelenler ve yeni istekler…
Yönetmen bu filmde seyircinin Wonder Woman’ın geldiği ‘Amazon gezegeninden’ yeterince haberdar olduğunu göz önünde bulundurup bu ortamı sadece filmin açılışındaki heyecanlı bir ‘yarışma’ sekansı için kullanıyor. Dolayısıyla daha en baştan başkarakterimizi ‘başka bir dünyadan ziyaretimize gelmiş’ biri gibi değil daha çok ‘bizim dünyamıza yerleşmiş’ biri gibi kabul ediyoruz. Aynen Superman’ın kadın versiyonu gibi normal bir işte çalışan Diana, yine bazı durumlarda Wonder Woman kimliğine bürünüp, süper güçlerini kullanarak suçluların önüne çıkıyor. Ancak filmde başlarda bir AVM’deki soygun, hikayenin ortalarında bir araba/zırhlı araç takibi ve finaldeki büyük çarpışma sekanslarını bir kenara koyarsak fazla bir aksiyon sahnesi bulamıyoruz.
Aslında göreceli olarak ‘Wonder Woman’ın bu sakinleşmiş hali ilk filmdeki ‘savaşı körükleyen’ hikayesiyle karşılaştırınca daha dengeli duruyor. İkinci Dünya Savaşında ortalığı kasıp kavuran, Nazilerin kökünü kazıyan bir kahramanı, bu dönemden yaklaşık 35-40 sene sonra normal bir hayat içinde görmemiz, aksiyon açısından biraz ‘eksiklik’ getirse de bizce hikayeyi daha oturaklı, daha sağlam bir çerçeveye yerleştiriyor.
‘Dilenen her şeyi gerçekleştiren’ bir taş ve onu ele geçiren bir kötü adamın emelleri her ne kadar biraz basit ve ‘masalsı’ dursa da, yönetmen bu durumu sadece kötü amaçlar değil aynı zamanda kaybettiklerimizi geri getirmek, kendimizde eksik gördüklerimizi tamamlamak için bir araç gibi kullanıyor ve hikaye daha değişik bir açılım yakalıyor: Bir ‘dilek taşının’ sadece güç, para ve hırs gibi kötücül emeller açısından değil aynı zamanda hayatın doğal akışını ve düzenini bozan şeyler açısından da tehlikeli olduğunun altını çiziyor. Örneğin Diana Prince’ın hayatına halen yasını tuttuğu, büyük aşkı Trevor’un dönmesi veya işyeri dahil herkes tarafından ‘yok sayılan’ çekingen ve silik jeolog Cheetah’ın bir anda öz güvenini kazanıp herkesin dikkatini çekmesi, ilk bakışta olumlu hatta güzel şeyler gibi görünse de bu, aynı zamanda bir ‘doğal akışa başkaldırı’ daha doğrusu ‘hayata başkaldırı’ anlamı taşıyabiliyor. Filmdeki karakterlerin ‘bencil’ istekleri olayın ne kadar ölçüsüz ve tehlikeli olabileceğinin görmelerinin önünü tıkıyor.
Wonder Woman’a dönelim…
Ancak bu ilginç açılımlar dışında filmde yeni pek bir şey yok: Gal Gadot her zamanki gibi güzel, zarif ve atletik duruyor, hoş bir ‘süper kahraman’ havası estiriyor. Onun aşığını canlandıran Chris Pine yine cesur, fedakar ve hafif çılgın bir pilot portresi çiziyor. Uzun süre ‘yerde’ kalan Wonder Woman özellikle sonlara doğru gökyüzünde uçmaktan ‘ışın kırbacıyla’ düşmanlarını dize getirmeye kadar bütün süper güçlerini sergiliyor. Baş düşmanı oynayan hırslı ve giderek iktidar sarhoşluğuna düşen Pedro Pascal biraz abartılı oynasa da ‘kabul edilebilir’ bir performans sunuyor. Bütün bu karakterlerin arasında belki de en dikkat çeken figür, ‘taşın’ gücüyle hem psikolojik hem de fiziksel büyük bir değişim geçiren Kristen Wing’in hayat verdiği Cheetah karakteri oluyor. Finalde onda da biraz ipin ucu kaçıyor ama neyse…
Sonuç olarak Wonder Woman 1984, ünlü ‘süper kahramanı’ özleyenler için iyi bir fırsat… Belki de yaşadığımız bu sıkıntılı süreçte onun gibi kahramanlara ihtiyacımız vardır. Kim bilir?…
Not : Film bitip jenerik yazıları çıkmaya başladığında filmi izlemeyi bırakmayınız. Yazılardan sonra, bundan sonra çekilecek filmde yer alacak olan Wonder Woman dünyasından bir süper kahramanın iki dakikalık görüntüleri var, unutmayınız!
Yönetmen : Patty Jenkins
Senaryo : Patty Jenkins, Geoff Johns, Dave Callaham
Görüntü Yönetmeni : Matthew Jensen
Kurgu : Richard Pearson
Müzik : Hans Zimmer
Oyuncular : Gal Gadot, Chris Pine, Kristen Wiig, Pedro Pascal, Robin Wright, Connie Nielsen, Ravi Patel, Natasha Rothwell
ABD / Aksiyon-Macera-Fantezi / 151 Dk.