Bir Şair

DÜRÜST BİR KARA KOMEDİ

Mesa Soto’nun “BİR ŞAİR”i Cannes’da Jüri Ödülü kazandı

Film Medellin sokaklarından yükselen, sessiz, yaşlanmış, alkolik, asosyal, hayata yenik düşmüş bir şairin hayatına ışık tutuyor. İroni ile şefkat arasında denge kuran film, şiir, yoksulluk, politika üzerine önemli şeyler söylüyor. Mizah ile acının karışımı bu hümanist filmde ekranların en acıklı fiziğine sahip bir aktörle tanışıyoruz.

OrtaKoltuk Puanı:

 

 

Bu yıl Cannes Film Festivali’nin Belirli Bir Bakış Bölümünde dünya prömiyerini yapan Kolombiyalı genç yönetmen Simon Mesa Soto’nun “Bir Şair / Un Poeta / A Poet”i Jüri Ödülü’nün sahibi oldu. Simon Mesa Soto, Medellin’in sokaklarından yükselen sessiz bir şairin hayatına ışık tutuyor. Oscar Restrepo’nun gölgesine süzülen bir öyküde, yaşlanmış bir şairin hem de şair olmanın getirdiği beklentilerle hesaplaşmasını izledik. Alkol, hayal kırıklığı ve tanınmamışlıkla örülü bir yaşamın ortasında, Oscar genç Yurlady ile karşılaşıyor; onun şiir yeteneğini fark ediyor ve destek olmaya çalışıyor. Soto’nun dürüst ve insancıl senaryosu duygusallığa yer vermiyor. Mizanseni ve görüntüler ekrana doğallık kazandırıyor. Film sanat ve edebiyat dünyası üzerine evrensel bir inceleme. Çünkü dünyanın herhangi bir köşesinde genel olarak yaratıcılığın doğasında var olan çelişkileri, sanatsal başarılarla paralellik gösteren ekonomik çekişmeleri ele alıyor.

Oscar Restrepo’nun şiire olan takıntısı ona hiçbir şöhret getirmemiştir. Yaşlanan ve dengesizleşen Oscar, gölgelerde yaşayan şair klişesine yenik düşmüştür. Mütevazi bir geçmişten gelen öğrencisi Yurlady ile tanışıp onun yeteneğini geliştirir. Ancak onu şiirlerin dünyasına sürüklemek, doğru bir karar olmayabilir. Oscar ve Yurlady’nin hikayesi, aynı zamanda yoksulluğun estetik bir gösteri olarak gözlere seren, marjinal sanatçıyı meşruiyet merkezlerinin (festivaller, burslar, uluslararası jüriler) beklentilerini karşılamak için kültürel bir fetiş haline getiren toplumun hikayesidir. Mesa Soto doğrudan suçlamada bulunmasa da, keskin bir hiciv ile sefalet üzerine, şiir üzerine, politika üzerine önemli şeyler söylüyor. Sanatın tüm gücünü yitirdiği bir Medellin’de filmin sıkışıp kalmış başkahramanı, hem trajik, hem de komik bir figür: Kimse okumasa da yazmaya devam eden, kimse dinlemese de konuşmaya devam eden bir şair.

YAŞAMA DAİR DERİN MEDİTASYON

Hümanist bakış açısıyla Soto Oscar’ı aşağılamıyor; ona eşlik ediyor. Her zaman ironi ve şefkat arasında dengede duran kamerası, becereksizliğin ve hatanın birer direniş biçimi olduğunu tekrarlıyor. Boş bir barda şiir okuyan sarhoş, derste kontrolünü kaybeden öğretmen, yardım ettiğini zannederken kendini batıran bir adam olarak en acıklı anlarda bile yönetmenin Oscar’a bakış açısında bir şefkat var. Mizah ve acının karışımı, filmi acımasızca dürüst bir kara komediye dönüştürüyor. Latin Amerika trajedisinde duygusal derinliğinden ödün vermeden gülmeye cesaret eden bir komedi. “Bir Şair”in hiciv boyutu, Oscar’ın Yurlady’ye prestijli bir şiir okulunda iş bulmasıyla başlar. Bu kurumun yöneticileri ve sponsorları Yurlady gibi mütevazi bir kızı, tanıtım ve bağış toplamak için kullanarak kendi maksatlarına dönüştürmeye çalışırlar. Sanat kurumları ve onları dolduran insanlar hakkındaki bu hicivde, Soto akıl hocası gibi davranan gösteriş meraklısı sanatçıları, paralarını ve güçlerini sanat dünyasına erişim sağlamak ve aitmiş gibi davranmak için kullanan ve ilerici görünmeye çalışan sponsorları hedef tahtasına koyuyor.

Bu keskin eleştirinin içinde Soto, Oscar ve Yurlady arasında gelişen ilişkiye odaklanmayı sürdürüyor. İkili birbirlerinden bekledikleri şeyleri almamış olabilirler, ancak yine de bir bağ kurmayı başarıyorlar. Hem öğretici hem kırılgan bir dayanışmaya dönüşen bir ilişki, izleyiciyi sanatın, tutkunun ve umudun sınırlarını sorgulayan bir yolculuğa davet ediyor. Mesa Soto’nun ustalıklı kamera bakışı, Oscar’ın yalnızlığında ve Yurlady ile kurduğu bağda yoğunlaşırken, seyircisinin

her anlamda başını döndürüyor. Film, yaşlanmanın getirdiği pişmanlıklarla, yaratıcı sürecin iniş çıkışlarıyla ve sosyal dokunun ağırlığıyla örülü bir dünya sunuyor. Her karede Medellin şehrinin gerçekleriyle sanatın idealizmi çarpışıyor; absürd, trajik ve mizahi tonlar birbirine karışıyor. Yaklaşık 30 günde tamamlanan filmin Süper 16mm formatında çekilen görüntüler ve doğallığıyla öne çıkan oyuncu kadrosu filme dokunaklı bir gerçeklik kazandırıyor.

Bir Şair” sadece bir şairin yaşam hikayesi değil; sanata, yaşama ve geçmişle hesaplaşmaya dair derin bir meditasyon, izleyiciye şairin yalnız dünyasında kaybolmayı ve oradan bir parça geriye taşınacak duygularla çıkmayı teklif eden bir sanat eseri. Film, düşmüş, looser bir sanatçıyı yüceltmek yerine, çağdaş Latin Amerika kültüründe sembolik jestin ötesinde tüm gerçek işlevini yitirmiş bir figürün erozyonunu bir cerrah titizliğiyle otopsi masasına yatırıyor. “Bir Şair” acı çeken kahramanı üzerinden, bir kıtanın yapısal hayal kırıklığını hem komik hem de yıkıcı bir şekilde tasvir etmeyi amaçlıyor. İnsanlığı yücelten yorumuyla film, kahramanı Oscar gibi, aynaya bakıp gülüp gülmeyeceğini bilmeyen bir ülkenin acıklı halini canlandırıyor. Oscar kendi kızı tarafından unutulmuş, ekonomik zorluklar ve ahlaki çöküntü içinde hayatta kalmaya çalışan, boşanmış, alkolik bir adamdır. Yoksul bir aileye mensup, şiir yeteneğine sahip Yurlady ile karşılaşması, bir kurtuıluş vaadi gibidir.

Mesa Soto duygusallığa kapılmıyor : bu ilişkiyi, her yardım hareketinin bir tür sahiplenme olarak algılandığı etik, güç, sınıf ve cinsiyet gerilimlerinin yaşandığı bir alana dönüştürüyor. Film, sanatsal yaratımın sürekli olarak eşitsizlik ve ötekinin bakışıyla iç içe geçtiği çağdaş Latin Amerika kültürünün keskin bir röntgenini çekiyor. Oscar inatçı ve uzlaşmaz biri olsa da, hayatının nasıl olması gerektiğini içgüdüsel olarak bilir. Geçimini sağlayamaması, yaşlı annesinin verdiği harçlıkları alkol alışkanlığında harcaması, Oscar’ı sefil bir hayata mahkum bir looser yapıyor. Soto bazı eğlenceli anları da filme dahil ediyor. Mesela “Simyacı”dan bahsedilmesi, Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Gabriel Garcia Marquez’in “Yüzyıllık Yalnızlık”ın yazarı olduğunun hatırlatılması, Brezilyalı Paulo Coelho hakkında entellektüel bir tartışmaya yol açılması gibi. Oscar’ın öz gururunu tasvir eden bir iş teklifi sahnesinde “Ben Şairim” diye karşılık veriyor ve bunun yerine kitap yazmayı tercih ettiğini söyleyerek teklifi reddediyor

KESKİN BİR HİCİV

Senaryonun dikkat çeken yönü baba-kız ilişkisinin dinamiğine nasıl odaklandığı. Oscar karısı ve kızı Daniella’dan uzaklaşmıştır, ancak kızının üniversite eğitimine yardımcı olmayı teklif eder. Yoksul Yurlady hayatındaki iki büyük boşluğu doldurur. Kızın şiir yazma yeteneği kendisine ilk zafer günlerini hatırlatır. Bu durum kasvetli hayatına neşe ve teselli getirir. Akıl hocalığı yapmak ona bir amaç duygusu kazandırır. Adı ne çağrıştırırsa “Bir Şair” sinemasal bir şiirden ziyade uzun bir hikaye. Film yaratıcı bir hayat sürmeye çalışırken, geçimini sağlamada acınası bir şekilde başarısızlığa uğramayı anlatan eğlenceli bir masal. Tonu absürtten ciddiyete, sonra hicve geçiş yapan bir tuhaf karışım. Yönetmen Soto düzgün bir mizansen eşliğinde hikaye anlatmadaki becerisiyle övgüyü hak ediyor. Buruk anlarda bazen komik olan film dokunaklı olmayı da başarıyor. Kültürel etkinlik olarak şiir okuma seanslarındaki saçmalıklara gülerken, seyirci aynı zamanda Oscar’ı hayatındaki kadınları seven ve kendi ahlaki değerlerine göre hareket eden, yalnız, asosyal, beceriksiz bir adam olarak tanır.

Oscar lisede yarı zamanlı öğretmenlik yaptığı sırada Yurlady’nin yazılarının berraklığı karşısında şaşkına döner. Onu himayesine alıp, onun yeteneği sayesinde eski ihtişamına kavuşmaya çalışır. Ancak yoksul kız ailesinin geçindirmenin yollarını bulmakla daha çok ilgilenir. Şiir onun için yoksulluktan kurtulmanın bir yoluysa, şiirle o zaman ilgilenir. Yurlady şair olmaya niyetli değil, Oscar da berbat bir akıl hocası. Aynı zamanda dünyanın en şanssız adamı, denetleyemediği olaylar kontrolden çıkabiliyor. Şiir festivalinde Yurlady bir zafer kazanmışken, verilen ziyafette alkol duvarını aşıp bilincini kaybediyor. Onu sırtına alıp arabasına götüren Oscar’ın eve vardıklarında, şişman olan kızı merdivenden omuzlarında taşıyamaması bir krize yol açıyor, olaylar rayından çıkıyor. Gülünç, gerçekçi ancak insanın içini acıtan şanssızlıklar filmi akıcı kılıyor. İki uç nokta arasındaki denge baştan sona korunarak iğneleyici hem eğlenceli hem şefkatli bir şekilde etkileyen bir film ortaya çıkıyor.

Film, hayatta hak ettiği değeri görmediğine inanan, aslında kendini aldatan bir şair olan Oscar’ın yoğun bir karakter incelemesi. Umutsuz bir düşüşte olan Oscar, hak ettiğini düşündüğü o ulaşılması zor kamusal tanıklığı arzuluyor ve daha azına razı olmaya niyetli değil. Yaşı ilerlemiş, yuvası yıkılmış, tek varlığı olan kızının saygısını kaybetmiş, evliliği de baskı altında çökmüş durumda. Kağıt üzerinde Oscar, acı dolu, başarısız, hayal kırıklığına uğramış bir sanatçının klişe portresi gibi görünebilir. Alkolik, insan düşmanı, egoist, geleceğini kurtarmaya çalışmak yerine, geçmişte yaşayan Oscar’ın kusurlarına rağmen, Soto’nun senaryosu onu son derece insancıl kılıyor. Öyle ki çaresizlik içinde kıvranırken ona sempati duymamak elde değil. Bu acınası (patetik) karakteri canlandıran Ubeimar Rios profesyonel bir oyuncu değil, bu sinemadaki ilk rolü. İnatçılığının ardındaki kırılganlığı ustalıkla aktaran Kolombiyalı aktör, belki de ekranların gördüğü en zavallı, en acıklı fiziğe sahip. Oscar rolünde Oscarlık bir performans çıkarıyor. Rebeca Andrade, masum ama erken olgunlaşmış Yurlady kadar ikna edici.

Görüntü yönetmeni Juan Sarmiento G. tarafından grili tonlarda 16mm film ile çekilen film, zamansız bir görünüme sahip. Kamerası karakterleri etkileyici yakın çekimlerle çerçeveliyor, bir yüzden diğerine duru bir şekilde hareket ediyor; ve aynı zamanda izleyiciye Medellin kentindeki şiir dünyasına ve yoksul halkın sefaletine ayna tutuyor. Trio Raamberget ve Matti Bye’nin müziği, genellikle olayların absürdlüğünü süsleyen yüksek sesli patlamalar halinde gelirken, gerektiğinde seyirciyi şefkatle etkilemek için sessizce şefkatli olabiliyor. Teknik kadronun destekleri Soto’yu bir üst seviyeye taşıyarak, eşsiz bir sinema deneyimi yaratıyor. 1986 Medellin doğumlu Mesa Soto kariyerinin 2. filmi “Leidi” (2014) ile Cannes’a ilk gelişinde Kısa Metraj Altın Palmiye Ödülü’nü kazandı. “Madre” (2016) ve Eleştirmenler Haftası’nda Büyük Ödül kazanan ilk uzun metrajlı “Amparo” (2021) ile Cannes’da yarıştı. 2. uzun metrajlı filmi “Bir Şair” de Jüri Ödülü ile buradan eli boş ayrılmamış oldu. Bu film ile Soto, yeni Latin Amerikan sinemasının takip edilmesi gereken yönetmenleri arasındaki yerini sağlamlaştırdı.

Yönetmen / Senaryo : Simón Mesa Soto

Görüntü Yönetmeni : Juan Sarmiento G.

Müzik : Matti Bye, Trio Ramberget

Oyuncular : Ubeimar Rios, Rebeca Andrade, Guillermo Cardona, Allison Correa, Margarita Soto, Humberto Restrepo

Kolombiya-Almanya-İsveç / Dramatik Komedi / 120 Dk.

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz