Bir Umut

Karamsarlık tohumları 

Bu hikaye, Türkiye de yaşayan Umut ismini taşıyan herhangi birisinin hikayesi mi, yoksa yaşadığı ülkede umudun peşinde koşan, bir yere gelme mücadelesi veren, mutluluğa hasret bir adamın mutluluğu arama hikayesi mi?

Ben bu filmi sevmedim. İzlerken çok ama çok sıkıldım. Siz, çok mutluyum mutsuz olmak istiyorum diyorsanız gidin izleyin.

OrtaKoltuk Puanı:

 

Seyirci kaygımız yok !

Basın gösterimi sonrası filmin yapımcısı ve yönetmeni ile ayaküstü kısa bir sohbet gerçekleştirdim. Kendilerine filmin senaryosunu ve bu senaryo doğrultusunda ortaya çıkan filmi beğenmediğimi, dünyada ve ülkemizde izlediğimiz film gibi milyonlarca hikaye olduğunu söyleyip eleştirisini yazmak istemediğimi söyledim. Kendileri ısrarla eleştiriniz olumsuz olsa da lütfen yazın bizim izlenip izlenmeme, seyirci kaygımız yok dediler. Bende kendilerini kırmayarak yazmaya karar verdim. Filmin ismi ”Bir Umut”, hikayenin kahramanının ismi de Umut. Senaryoyu birlikte yazan Ümit ve  Nursen Çetin Köreken neden filmin ismini ”Bir Umut” koymuş? Bu hikaye, Türkiye de yaşayan Umut ismini taşıyan herhangi birisinin hikayesi mi, yoksa ismi Umut olan genç bir adamın, yaşadığı ülkede umudun peşinde koşturan, bir yere gelme mücadelesi veren, mutluluğa hasret bir adamın mutluluğu arama hikayesi mi?

Umut (Baran Şükrü Babacan), sinema filmlerinde jön rollerine çıkmak için mücadele veren tiyatro oyuncusudur, eşi Asiye ise (Eylem Yıldız) eşi ile birlikte kurdukları özel tiyatroda yönetmenlik yapmaktadır. Evlilikleri ve iş yaşamları rutin bir şekilde devam ederken, Umut’un annesi Neriman’ın (Funda Eskioğlu) hastalığı nedeniyle doktora tedavi olmak için yaşadıkları şehire gelmesi ile yaşamları değişir.

Martıların umutsuzluğa kanat çırpışı

Film, Umut ve Asiye’nin mutfaklarında martıların kanat çırpışını taklit edip, martı sesi çıkararak dans etme sekansı ile açılıyor. Dişi martının eşinin ağzından kurabiyesini kapma sahnesi ile bir mesaj verilmek istenmiş. İşine, lokmana, sahip çıkmazsan biririleri ummadığın bir anda işini, lokmanı kapabilir, dikkatli ol denmiş bu sahneyle. Sonrasında oturduğunuz ortakoltuk da anlatılan hikayeyi izlerken karamsarlık ve çaresizlik kaplıyor her yanınızı. Kahramanımız, yaşadığı şehirde ve çalıştığı işinde yukarılara çıkmak için sorunlar yumağı içinde debeleniyor. Merdivenleri her çıkmaya çalıştığında yarısına gelmeden birileri ayağından çekiyor ya da kendi yaptığı hata ile tekrar aşağı düşüyor.

Filmin bir sahnesinde asansör kapısı açılmıyor ve Umut yan tarafa konulmuş taşı alıp asansörün açılmasına neden olan demir çıkıntısını taşla vurarak düzeltiyor. Bu sahnede hem vurdum duymazlık hem çaresizlik hem de hakkını aramama var. Asansörün açılıp kapanmamasını yönetici umursamadığı gibi daire sakinleri de umursamıyor. Öğretilmiş çaresizlik buna deniyor herhalde.

Filmde karakterlerin derinliğine inilmemiş. Havada uçuşan bir sürü soru yanıtsız bırakılmış. Sadece ikisinden bahsedersek, Umut ile annesi 20 senedir neden birbirlerine dargın bilmiyoruz. Asiye aniden ortadan kaybolduktan sonra akibeti hakkında bilgi alamıyoruz. Yönetmenimiz her işi seyirciye bırakarak cevapsız sorulara karşı senaryoyu seyircinin yazmasını istemiş. Yönetmen, uzun uzun seyirciyi sıkan dialogsuz sahneler çekeceğine sorulara cevap olan sahneler eklese daha iyi olurmuş. Birde ortalarda hiç gözükmeyen ama sürekli telefonda konuşulan dayıyı görebilme imkanımız olsaydı iyiydi:)

Arabesk bir yaşam

Bazı yönetmenler, neden bu tür karamsar hikaye çekmek istiyorlar anlayabilmiş değilim. Oysa, anlatılacak o kadar çok başarı hikayesi var ki. Seyirciye umutsuzluğu pompalamak yerine başarmak için asla vazgeçmemeyi, düştüğünüzde yeniden yerden kalkıp yeniden mücadele etmeyi sürdürmeyi anlatmıyorsunuz. Zaten; içi kararmış, sorunlar yumağı içinde debelenen, pahalı bir yaşam süren İnsanları böyle iç karartan hikayelerle yoruyoruz. Sinema diliymiş! Böyle bir sinema dilini reddediyorum. Türk halkına yıllardır fakirlik kaderindir, alın yazındır ezberletilmiş. Sen zincirleri kıramazsın, gücün yetmez cümlesi beyinlerine kazınmış. Yediği iki lokmaya şükretmesi öğretilmiş. Dinlediği şarkılar bile çaresizlik, hüzün ve acı dolu. Ey senaryo yazarı arkadaşlar ve yönetmenler, bu durumda ki bir halkın damarlarına niye hala karanlığı enjekte etmeye ve acı üzerinden nemalanmaya çalışıyorsunuz.

Bir filmin olmazsa olmazı kurgu’dur. Senaryo ne kadar iyi olursa olsun kurgu zayıfsa film çöp olur. Senaryo kötü kurgu iyiyse o film kurtulur. Bir filmi çekmeden önce kafanda kurguyu yapmamış ve kurguyu çekimden sonraya bırakmışsan emekler boşa gider. Bu film de öyle olmuş ne yazık ki.

Filmin iyi yanları yok mu? Elbette var. Yönetmenin oyuncu yönetimini sevdim ama karanlık kamerasının bakış açısını sevmedim. Oyuncular iyiydi. Kendilerine verilen görevi başarı ile yerine getirmişler. Filmin müziklerini yapan Cafer Ozan Türkyılmaz‘ı da hikaye örgüsüne uygun nameler bestelediği için tebrik ediyorum.

Sonuç olarak, ben bu filmi sevmedim. İzlerken çok ama çok sıkıldım. Siz, çok mutluyum mutsuz olmak istiyorum diyorsanız gidin izleyin. Ben haftanın stresinden, iş yaşamından uzaklaşmak, sinemada gülmek, eğlenmek, heyecan, macera izlemek istiyorum diyorsanız sinema salonlarında seçenek çok. Tercih sizin.

Yönetmen : Ümit Köreken

Senaryo : Ümit Köreken, Nursen Çetin Köreken

Görüntü Yönetmeni : İbrahim Çaltılı

Kurgu : Arzu Volkan, Ümit Köreken, Nursen Çetin Köreken

Müzik : Cafer Ozan Türkyılmaz

Oyuncular : Baran Şükrü Babacan, Eylem Yıldız, Funda Eskioğlu

Türkiye-Almanya-Slovenya / Dram / 92 Dk.

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz