Filmekimi 2023
Son Cannes Film Festivali’nde en önemli ödülleri kazanan 9 filmden 8’inin Filmekimi’nde gösterilmesi programın zenginliği hakkında fikir verebilir. Ayrıca 7 filmlik Venedik Film Festivali ödül listesindeki 4 film bu festivalde yer aldı.
Bu yazımda Filmekimi’nin 47 filmlik programındaki 9 filmden söz edeceğim.
PRİSCİLLA
Sofia Coppola “Marie Antoinette” filmiyle masalsı dünyalarda geçen karakter merkezli gerçek hayat hikayelerini başarıyla sinemaya aktardığını kanıtlamıştı. Filmekimi’nin açılışını yapan, dünya prömiyerini Venedik Film Festivali’nde yapan “Priscilla”da, Sofia Coppola ikonik bir karakteri, Elvis Presley’in eşi Priscilla Beaulieu’yü ele alıyor. Film daha yeni yetme yaşlardaki Priscilla’nın bir partide Elvis ile tanışmasıyla başlıyor. Rock’n roll kıralı kısa zamanda Priscilla’ya heyecan aşılayan bir aşk, yalnızlığını paylaşacağı bir yoldaş, hassas bir dost oluyor. Çizdiği son derece duygu yüklü, olağanüstü ayrıntılı bu aşk ve şöhret portresinde Sofia Coppola, dünyayı sallamış bir efsaneyi eşinin bakış açısıyla gözlemlerken, bir yandan çalkantılı bir evliliğin karanlıkta kalan noktalarını aydınlığa kavuşturuyor.
Geçen yıl izlediğimiz Baz Luhrmann’ın “Elvis” filmi şarkıcının menajeri Albay Tom Parker’e odaklanıyor, Priscilla’ya çok az yer veriyordu. Filmin senaryosu Priscilla Presley’in 1985 tarihli “Elvis ve Ben” kitabından esinlenen Sofia Coppola tarafından yazıldı. Sanatçı bu konuda “Böyle abartılı, yüksek bir ortamda genç kadınlığını geçirdi Priscilla, biraz Marie Antoinette gibi” benzetmesini yaptı. Bu roldeki olağanüstü performansı ile Venedik’te En İyi Kadın Oyuncu Ödülünü kazanan genç aktris, TV ve sinema oyuncusu Caille Spaeny (25) 7. rolünde kariyerinin en önemli sıçramasını yapıyor.
İSTENMEYENLER
İlk filmi “Sefiller” ile 2019 Cannes Festivali Jüri Ödülü ve 2 César sahibi Ladj Ly (45), Mali doğumlu bir yönetmen, senaryo yazarı ve aktör. Fransa’ya göç eden Afrikalıların uyum sağlayamadıkları ve politikacıların kendilerine acımasız bir sertlikle davrandıklarını, Ladj Ly banliyö ve umutsuz gençlik üzerini yaptığı bu ilk filminde anlatmıştı. Bu yaratıcı ve politik manifesto niteliğindeki etkileyici filmde Ladj Ly yargılamaktan uzak durarak, haksızlıkları ve toplumsal çarpıklıkları sergilemekle yetiniyordu. Paris getto hayatı üzerine “Protesto / La Haine” ile bir başyapıta imza atan Matthieu Kassovitz’den 24 yıl sonra Ladj Ly, doğup büyüdüğü proleter kenar mahallelerin sorunlarını müthiş bir gözlem gücüyle 2. filmi “İstenmeyenler / Les İndésirables”da dile getirmeyi sürdürüyor. Toronto Festivalinde prömiyerini yapan film, yine Paris dışında ihmal edilmiş bir ilçede geçiyor. Film benliklerinden ödün vermeden kendilerine yer açmaya çalışan bir topluluğun sert, tavizsiz, kişisel ve politik bir portresini çiziyor. Film, idealist genç doktor Pierre’i izliyor. Kentin belediye başkanı aniden ölünce yerine Pierre atanıyor. Asıl niyeti sonradan ortaya çıkan Pierre, tıpkı eski başkan gibi, oturanları yerlerinden ederek bu işçi kenti kendince nezihleştirmeyi amaçlıyor. Bakımsız toplu konutlarda oturan Mali asıllı genç Haby ise ailesinin, büyüdüğü mahalledeki evlerinden çıkartılmalarını asla kabul etmiyor.
ZOR BİR YIL
Aralarında polisiye komedi “Can Dostum / Les İntouchables” ve “Kural Dışı / Hors Normes”un bulunduğu 7 filmde işbirliği yapan Eric Toledano ve Olivier Nakache’ın son filmleri “Zor Bir Yıl / Une Année Difficile” yine bir komedi. Film birbirlerini hiç tanımayan, boş gezenin boş kalfası, hayata yenik düşmüş 2 erkeği bir araya getirip onları bir grup genç yeşil aktivistin içine sokuyor. Ufak tefek hırsızlıklarla borçlarını ödemeye çalışan Albert (Pio Marmai) , intihara teşebbüs eden Bruno’nun (Jonathan Cohen) hayatını tesadüfen kurtarır. Hayatlarını düzene sokmak için bir danışmana (Mathieu Amalric) giderler. Bedava yaptıkları ikramlardan istifade etmek için katıldıkları bir ekolojik grubun hareketine istemeden de olsa dahil olurlar. Grubun lideri Cactus’ün (Néomie Merlant) cazibesine kapılan ikili, gerçeklerden kaçmak için aktivist eylemlere katılır. Toledano – Najache ikilisi bu 2 karakter üzerinden, dibe vururken bile yaşamaya değer bir şeyler bulmanın mümkün olduğunu gösteriyor. Ancak etkileyici final bölümüne rağmen “Zor Bir Yıl” bu 2 Fransız yönetmenin eski başarıları seviyesinde bir film değil. Müştereken yazdıkları senaryoda sarkmalar ve tekrarlar var.
SÖMÜRGECİLER
Yılın en etkileyici filmlerinden biri olan “Sömürgeciler / Los Colonos” Cannes’ın Belirli Bir Bakış bölümünde FİPRESCİ Ödülünü aldı. Şilili genç yönetmen Felipe Galvez’in bu ilk filmi, 1901 yılına ve Avrupa’nın işgalci günahlarına uzanıyor. Şilideki yerli halkın uğradığı soykırımdan kesitler sunan western tarzındaki film, medenileşme adı altında yapılan mezalimi gözlere seriyor. Şili tarihinin en kara sayfalarından biri; tarih kitaplarından silinen, Şilinin ulusal hafızasından kazınan Selknam Soykırımı, hakikat ile resmi tarih arasındaki farkı su yüzüne çıkaran bu çarpıcı dönem filminin özünü oluşturuyor. “Beyaz Altın Kıralı” Şilili zengin toprak ağası Mendenez, koyunlarını kurtarmak için, uçsuz bucaksız arazisinin etrafının çevrilmesini ister ve bu iş için 3 atlı adam tutar. Şilili melez bir genç, “yerlilerin kokularını almakla” ünlü bir Amerikalı paralı asker ve liderleri Britanyalı bir teğmen. Dağlardan denize, ovadan ormana devasa bir bölgede at koşturan üçlü acımasız bir harekata girişir.
CANNES’DAN 3 KALİTELİ FİLM
Nanni Moretti’nin politik freski “Güzel Günler / İl Sol D’avvenire”si bir “film içinde film” denemesi. Cannes Film Festivaline 10. kez katıldığı bu yarı otobiyografik filminde, Moretti sinemanın yaratıcılarına saygı duruşunda bulunuyor ve topluma dair ince bir eleştiri getiriyor. Kendi sanatsal ve politik tercihlerini sorgularken, Moretti İtalyan solunun ölümü, psikanaliz gibi saplantılarını sarkastik bir komedide inceleme konusu ediyor. 1956’da geçen konusuyla filmin kahramanı, evliliği sallantıda, kızının güvenini kaybetmiş, yapımcısı da iflas etmek üzere olan, sayısız sıkıntı yaşayan bir film yönetmenidir. Sanki her şey onun aleyhine işlemektedir. Kendini toparlamazsa umutla hedeflediği filmini bitiremeyecektir. Bu rolde izlediğimiz Nanni Moretti’yi formda gördük. Filmin İtalyanca orijinal adı, filmde yönetmenin çektiği filmin adı ve İtalyan partizanlarının meşhur “Fischia İl Vento / Rüzgar Islık Çalıyor” şarkısının sözlerinden alıntı. “Güzel Günler”, Fellini’nin filmlerini akla getiren, bando müzikli, danslı görkemli final bölümü için izlenmeyi hak eden bir film.
87’sinde üretkenliğini sürdüren Ken Loach “Umudunu Kaybetme / The Old Oak”ta yine göçmen sorununu ele alıyor. Bu film belki İngiliz ustanın filmografisinin en iyileri arasında yer almayacak, ancak yüreklere hitap etmedeki becerisiyle, verdiği insancıl mesajlarla akıllarda kalacak. Loach ve demirbaş senaristi Paul Laverty, madenlerin kapandığı için işsiz kalan insanların terk ettiği bir kasabaya gelen Suriyeli göçmenler üzerinden, göçmen sorununu otopsi masasına yatırıyor. Son derece duygusal olduğu kadar umut dolu olan film, sistem tarafından gözardı edilen proleter sınıfın sorunlarına eğilmeyi sürdürüyor. Bir zamanlar cıvıl cıvıl olan kasabayı gençlerin terketmesiyle, emlak fiyatlarının düşmesiyle Suriyeli göçmenler buraya yerleşmiştir. Film “2 topluluk arasında bir dostluğun doğması mümkün müdür ?” Sorusuna cevap arıyor.
Bu yıl Cannes yarışmasının tek komedi filmi olan “Sararmış Yapraklar / Kuollet Lehdet” Aki Kaurismaki’nin, dünyanın halini dert edinen tatlı ve hüzünlü bir romantik komedisi. Tesadüfen karşılaşan, ilk, tek ve son aşklarını bulmaya çalışan sevgiye aç iki yalnız insanın şiirli öyküsünü anlatan bu film sıcacık hümanizmasıyla sevgiye, dostluğa, yardımlaşmaya adanmış mesajlar veriyor. Ne var ki erkeğin alkolik oluşu, kaybedilen telefon numaraları, birbirlerinin adlarını bilmemeleri ve hayatın genelde mutluluk arayanların yoluna taş koyması gibi nedenlerle işler yolunda gitmez. Trajediyle komediyi şahane bir ustalıkla dengeleyen “Sararmış Yapraklar”, Kaurismaki’ye has sessiz kopukluklar, Nordik mizah, melankoli ve şarkılarla dolu. Cannes’da Jüri Ödülü kazanan Finli usta kendine özgü Kuzey mizahıyla anlattığı romantik öyküsüyle içimizi ısıttı. 2023 FİPRESCİ Büyük Ödül- Yılın En İyi Filmi seçilen, bu yıl Finlandiya’nın Oscar adayı olan film, Kaurismaki’nin minimalist, incelikli ve dürüst sinemasının bir örneği.
ÖĞRETMENLER ODASI
Türk-Alman yönetmen İlker Çatak’ın “Öğretmenler Odası / Das Lehrerzimmer”i dünya prömiyerini yaptığı Berlin Film Festivali’nde takdir topladı, Alman Film yarışmasının En İyi Film Ödülünü aldı, Almanyanın bu yılki Oscar temsilcisi seçildi. Bir Alman ortaokulunda iyi niyetli idealist bir kadın öğretmene öğrencilerinin uyguladığı acımasız şiddeti anlatan filmde, ilk başta önemsiz gibi gözüken bir hırsızlık olayının, okul ve okul sisteminin kusurlarını ortaya çıkaran bir dizi sonuca yol açtığını görüyoruz. Kendini işine adamış dürüst kişilikli bir öğretmen olan Carla, okulda arka arkaya hırsızlıklar meydana geldiğinde meseleyi kendi başına çözmeye karar verir. Ancak öfkeli veliler, çok bilmiş meslektaşları, kötü ruhlu bir öğrencinin kışkırtarak örgütlediği saldırgan arkadaşları arasında kalan Carla, katı eğitim sisteminin duvarlarına toslar.
KÖTÜLÜK DİYE BİR ŞEY YOK
Japon yönetmen Ryusuke Hamaguchi’nin “Kötülük Diye Bir Şey Yok / Aku Wa Sonzai Shinai”si son Venedik Film Festivali’nde Jüri Büyükü Ödülü ve FİPRESCİ En İyi Film Ödülünü kazandı. Film sınır tanımayan kapitalist girişimin acımasız doğa tahribatını eleştiriyor. ”Drive My Car” ile En İyi Uluslararası Film Oscar Ödülünü kazanan Hagamushi, ekolojik yıkımı merkezine alan yeni filminde, Tokyo’ya yakın bir dağ kasabasında yaşayan Takumi ile kızını izliyor. Ataları kuşaklar boyu doğanın düzeni ve döngüleriyle uyum ve sükunet içinde yaşamlarını sürdüren ikili, evlerine yakın bir arazide bir “Glamping” tesisinin kurulacağını öğrenir. Kentten bunalıp kaçanlar buranın tadını çıkaracaktır, ancak bu mekan kasabanın su kaynaklarını etkileyecek, bölgenin ekolojik dengesini bozacaktır. Film yönetmen R. Hamaguchi ve filmin müziklerini de besteleyen müzisyen Eiko İshibashi’nin 2 ayaklı ortak projesi. Bu film son yarım saati ve mükemmel final bölümüyle izlenmeyi hak ediyor.