Dolunay Katilleri /

Martin Scorsese gibi bir sinema dâhisinin en sevdiği iki aktörüyle, tadını çıkara çıkara çektiği Dolunay Cinayetleri vizyona giriyor, Film Ekimi’nden sonra sinemaseverlere gün doğdu!

Cinayet, dolunayda işlenir!

OrtaKoltuk Puanı:

 

Dünyanın en iyi sinema yönetmenlerinden Martin Scorsese, Amerikan sinemasının en iyi oyuncularından sayılan Leonardo di Caprio ve Roberto de Niro ile bir film çekerse siz iyi bir sinemasever olarak ne yaparsınız? Koşa koşa gidip izlersiniz! Üstelik film üç buçuk saat! Olsun dersiniz. Üstelik film, bir belgeselden, David Grann’ın çok satan kitabı “Killers of the Flower Moon : Osage Cinayetleri ve FBI’ın Doğuşu”ndan uyarlanmış. Cuma günü vizyona girecek film, Cannes Film Festivali’nde yarışma dışı olarak prömiyerini yaptı ve dostumuz Viktor Apalaçi tarafından izlenip sitemizde yazıldı. Biz yurt dışına pek çıkamayan faniler, İstanbul’da basın gösteriminde izledik, onun yazdıkları üzerine fazla lafa gerek yok, duygularımı paylaşacağım.

Fazla Uzun

Üç buçuk saat olmasa da olurmuş! Bol bulunca uzatıyor yönetmenler. Fazla sekanslar vardı, bal gibi kesilirdi. Filmi izlerken, içinde bulunduğumuz malum durumdan mıdır nedir, algıda seçicilik oluşuyor tabii, bana sürekli Amerika’nın iki yüzlülüğünü, çıkarcılığını, önce işgal ettikleri toprakların asıl sahipleri, o dönemde verilen adlarıyla Kızılderilileri, nasıl öldürüp topraklarına sahip çıktıklarını, nasıl köleleştirdiklerini, yetmedi, Afrika kıtasından zencileri getirip nasıl sömürdüklerini ve hatta özür dilerim ama, Amerikalı da olsalar Yahudilerin maddiyat düşkünlüğünü, Filistinlilerin çektiklerini açıklıyor gibi geldi bana!

Nereden nereye demeyin, izledikten sonra tartışalım. Film, muhteşem bir açılış yapıyor : topraklarını işgal eden beyazlarla daha iyi anlaşabilmek için Oklahama’ya kadar sürülmüş ve orada yerleşmeye çalışan Kızılderililer, İngilizce öğrenmeye, çocuklarını beyazların okuluna göndermeye karar verirler ve kutsal ikonlarını toprağa gömerler. Ama o ne, törenin ardından fokurdamaya başlayan topraktan petrol fışkırır! Petrole bulanmış çıplak vücutlarıyla sevinçle dans eden Kızılderililerin görüntüsü gerçekten çok etkileyici. Ben hep söylerim zaten her şerden bir hayır doğar!

Ama parayla saadet olmuyor! Petrole boğulan OSAGE’lı (kabilenin adı) Kızılderililer, o dönemin en zenginleri oluverir birdenbire. Zengin olan görmemişler ne yapar? Lükse tapar! Gelsin arabalar, mücevherler, kürkler, şatafatlı yaşamlar. Zenginler böyle yaşarken ne olur? Hedef tahtası! Oklahama’nın her köşesinde at başları inip kalkıp petrol çıkarmaya başlar, Kızılderili erkekler viskide boğulur, kadınları beyazlarla evlenirken kasabaya gelen her trenden iş ve bela arayanlar iner. Oysa orada belanın büyüğü namı diğer King, William Hale (Robert de Niro) iyi adam pozlarında ortalığı haraca kesmektedir. Buna işsiz güçsüz yeğeni Ernest Burkhart’ın (Leonardo di Caprio) da katılmasıyla filme adını veren Dolunay Cinayetleri hız kazanır! Birileri ölüp gitmekte ve hiçbir soruşturma yürütülmemektedir.

Cinayetlerin elbette bir nedeni vardır ve kime yaradığının izini bulmak katile yaklaşmanın en iyi yoludur. Film buradan sonra ABD sinemasının klasik polisiye ve mahkeme filmlerine dönüşüyor, tabii dönem filmi havasıyla. Cinayetler sürer, soruşturmalar yerel yetkililerin boyunu aşınca kapatılır, Şerif sistemi; sonunda yakınlarını ve servetlerini kaybeden Osage’lı Kızılderililer soluğu Washington’da alır. Bir miktar hibe karşılığında (ABD’de parasız hiçbir iş dönmüyor) Başkan, cinayetlerin izini sürmek için federal merkezli bir müfettiş ekibi kurar ki bu da ileride FBİ’ın doğuşu olacaktır.

Filmin beni cezbeden yanlarından biri de ABD’den ne kadar nefret etsem de, kendilerini bu kadar rahat eleştirebilmeleri, sistemin de buna izin vermesi. ABD’nin kuruluş tarihi ve hatta bugünü, parayla adaletin bile satın alınabildiği bir ülkenin rezil rüsva durumu. Sonunda kötüler hapse girse de çıkarlar!

Filmde hemen hemen hiç aşk yok, seks var. Kızılderili gelenekleri var. Leonardo hiç de yakışıklı değil ama 60 yaşına merdiven dayamışken, genç ve naif erkek tipini, kurnaz amcadan kolay etkilenişini, sarkık alt dudağı, şapşal bakışları, sarsak yürüyüşüyle çok iyi yansıtıyor. Bir erkek, çocuklarının annesi, sevdiği kadını, varlıklı olmak dışında hiçbir suçu yokken, sırf para uğruna, hem de yavaş yavaş zehirleyerek nasıl öldürür? Kolay kandırılıyorsa oluyor demek. Karısı rolünde Liliy Gladstone’un sakin oyunculuğu kayda değer. Caprio hala çok karizmatik. Bütün eleştirilerime rağmen üç saatlik bir görsel şölen. Sinema dediğin de zaten biraz bu değil mi?  Biliyorum ki izleyeceksiniz, fazla anlatmıyorum!

Yönetmen : Martin Scorsese

Senaryo : Eric Roth, Martin Scorsese

Görüntü Yönetmeni : Rodrigo Prieto

Müzik : Robbie Robertson

Oyuncular : Leonardo DiCaprio, Robert De Niro, Jesse Plemons, Liliy Gladstone, Tantoo Cardinal, Cara Jade Myers, Janae Collins, Jillian Dion, Jason Isbell, William Belleau, Louis Cancelmi, Pat Healy

ABD / Tarihi-Gerilim-Dram / 206 Dk.

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz