İç Savaş / Civil War

Dünyada bir ülkenin başına gelebilecek en büyük felaket.

Bu filmin bir tek sahnesini bile Türkiye’ye uyarlayarak çekemezsiniz, hemen sizi tutuklarlar! Gazetecinin görevi çağının tanığı olmaktır, hele bir İÇ SAVAŞ’ta…

İç Savaş, distopik bir aksiyon filmi.

OrtaKoltuk Puanı:

 

Amerikan devleti ve bu sistemin yanlışları

İç SavaşAlex Garland tarafından yazılan ve yönetilen 2024 yapımı distopik bir aksiyon filmi olmanın ötesinde gazeteciliğin en büyük tartışma konularından biri olan “Gazeteci önce insan mı olmalı, önce gazeteci mi?” sorusunun sıkça tartışıldığı ve örnekleriyle gösterildiği bir film. İletişim Fakülteleri’nde verdiğim derslerde bu konuyu öğrencilerimle sıkça tartıştığım için beni derinden etkileyen bir seyir oldu. Amerikan yaşam biçimi ve devletinin haksız, hukuksuz, bütün dünyanın canına okuyan uygulamalarının bende yarattığı öfkeye rağmen takdir ettiğim tek özellikleri sinema endüstrisi.

Hollywood filmleri bile Amerikan devletini ve bu sistemin yanlışlarını kıyasıya eleştirebiliyor. İç Savaş da böyle bir film. Bu filmin bir tek sahnesini bile Türkiye’ye uyarlayarak çekemezsiniz, hemen sizi tutuklarlar! Halkın arasına kin ve nefret tohumları ekmek ve karışıklık çıkarmaya teşvik, devlet başkanına hakaret ve ıvır kıvırdan içeri atılır ve yıllarca yatabilirsiniz! Oysa burada hayali bir senaryo deyip bütün eleştirilerini yağmur gibi yağdırıyor Waşington’un, Beyaz Saray’ın üzerine ve hele son sahne! Yok artık başkan yerlerde sürükleniyor… Bu gerçekten sonsuz bir özgürlük. Eleştiri özgürlüğü!

Şiddetin en üst düzeyi

Filmde anlatılan bir İç Savaş. Dünyada bir ülkenin başına gelebilecek en büyük felaket. Kardeşin kardeşi vurması, öldürmesi, işkence etmesi. Şiddetin en üst düzeyi. Filmde vahşet bütün boyutlarıyla gösteriliyor. İç Savaş, Amerika Birleşik Devletleri’nin yabancı olduğu bir durum değil. Güney ve Kuzey’in birbirine girdiği ve Afrika’dan bedava köle olarak getirdikleri siyahi insanları vahşice öldürdükleri bir savaş.

İç Savaş filminde de gösterilen benzeri. İnsanlar değil, sadece silahlar gelişmişİnsan yine vahşi, insan yine barbar, insan yine kötü. İkiye bölünmüşler ve birbirlerini büyük bir hınçla öldürüyorlar. Başkan sarayına kapanmış ve olup bitenden habersiz. Kazandık diye televizyonlara demeç verirken karşı taraf kapısına dayanmış bile! Saraylarda yaşayanların sokaktan pek haberi olmuyor.

Tarihe tanıklık etmek

İşte bütün bu kargaşa ve öldüresiyle savaş arasında konumuz gazeteciler. Gazeteciler bu olayları görüntülemek ve haberlerini yapmak için çoğu zaman canlarını tehlikeye atarak görev yapıyor. Üzerlerinde sadece press yazılı bir sarı gömlek ve bir kart, başlarında zaman zaman bir baretle çatışma olan her yerde, her kavganın içinde, ellerinde tek silah olan fotoğraf makineleriyle çalışıyorlar, işleri tarihe tanıklık etmek. Kavgaya dahil olmak değil. Taraf olmak değil. Onlar taraf değil. Onlar gözlemci. Her an öldürülebilirler. Her an kim olduklarını hiç de önemsemeden silahlarının patladığı yerlerde, kimi zaman hayatlarını da hiç önemsemeyerek yine üzerinde press yazılı bir jeeple hareket eden grup önce iki kişi.

Reuters ajansı için çalışan ünlü bir fotoğrafçı Lee Smith (Kirsten Dunst) ve ünlü bir mülakatçı Joel, (Wagner Mura) geceledikleri otelde, onlarla birlikte Waşington’a gitmek isteyen iki kişiyi daha yanlarına alıyor : yaşlı ve hayli kilolu bir gazeteci Sammy (Stephen Anderson) ve gazeteci olma hayalleri içinde genç bir kız Jessie (Caillee Spenny). Lee Smith yaşlı meslektaşı Sammy’e hayır diyemezken Joel de Wagner Mura, gece içkiliyken söz verdiği genç kıza Jessie’ye Caillee Spenny gel diyor ve arka koltuk, “huzurevi ve kreş” e dönüşüyor! Bu birbirinden hayli farklı 4 kişinin karşılaştığı olaylar ve izlemesi hayli zor kanlı sahneler sonunda Waşington’a vardıklarında ve başkanı devirmek üzere hareket eden askeri birliğin yardımıyla Beyaz Saray’a kadar girdiklerinde gruptan da hayli fire verilmiş oluyor. Geriye gerçekleşen hayaller kalıyor: Başkanla son röportajı yapabilmek ve gazeteci olmak!

Etik tartışma

Gazetecinin önce ne olması gerektiği tartışmaları bütün bu kanlı sahneler içinde yaşanıyor: tıpkı doğa fotoğrafçılarının doğaya müdahale etmeme kuralı gibi, örneğin, bir aslan bir ceylanı yiyorsa o ceylanı kurtarmak değildir doğa fotoğrafçısının görevi. O sahneleri en iyi biçimde fotoğraflamaktır. Çünkü bu düzenin kuralı budur. Aslan ceylanı yer. Ceylan kaçabilirse kaçar. Kaçamazsa av olur.

Bir insan öldürülmek üzereyse gazetecinin görevi onu kurtarmaya çalışmak değil, bu şiddeti ve cinayeti görüntülemek ve tarihe not düşmektir. Yargılamayı tarih yapacaktır, gazeteci anın tanığıdır. Müdahale etmesi bir işe yaramayacak, kendisi de canını kaybedecek ve görevini yerine getirmemiş olacaktır.

Bu etik tartışmaların dışında sinemaya dönersek, film çok başarıyla yönetilmiş ve savaş sahnelerinde çok büyük prodüksiyon gerçekleştirilmiş. Bazı sahneler o kadar gerçek ki, film izlerken kendimi çok kaptırdığım için iki kez çığlık attım! Oyuncular da elbette çok iyi bir cast olarak seçilmiş, hepsi rollerini çok büyük başarıyla canlandırıyorlar. Film boyunca en ufak bir eğlence unsuru yok. Ama sizi alıp götürüyor. Yönetmenin büyük başarısı da bu. Gerçekten çok büyük başarı. Distopik ve gerçek dışı bir aksiyon, dram deniliyor ama ya bir gün gerçek olursa? Trump seçimi kaybettiğinde bu kadar değilse küçük çaplı bir örneğini yaşamadı mı ABD? Filmi, Türkiye’de sayıları hayli fazla olan İletişim Fakülteleri öğrencilerine özellikle tavsiye ediyorum. Gazeteci, özellikle savaş muhabiri olmak isteyenlerin de kaçırmaması gereken bir film. Bizde her türlü asayişle ilgili olayları izleyen gazetecilerin günlük rutini!

Yönetmen / Senaryo : Alex Garland

Görüntü Yönetmeni : Rob Hardy

Kurgu : Jake Roberts

Müzik : Geoff Barrow, Benjamin Salisbury

Oyuncular : Kirsten Dunst, Wagner Moura, Nick Offerman, Stephen McKinley Henderson, Cailee Spaeny, Karl Glusman, Sonoya Mizuno, Jesse Plemons

ABD / Aksiyon-Bilimkurgu-Dram / 108 Dk.

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz